Yahudilerde, Hıristiyanlarda, hatta başka dinlerin mensupları arasında pek fazla görülmeyen, görülse de ciddi boyutlarda tehlike ve sapma arzetmeyen bir başka acı gerçek var Müslümanlarda,

O da: Bölünmüşlük, parçalanmışlık durumları; gruplara, hiziplere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlere, örgütlere, hiziplere ayrılmışlık hali..

Önce bir kaç soru sormak gerekiyor sanırım:
1.Din nedir? İslam denince ne anlayacağız? İslam dini günümüz insanına ne diyor, neler anlatmak istiyor? İnanan insanlar, pratik olarak bu dinden, yaşamı kolaylaştırmak için gönderilmiş Kuran´dan ne anlayacaklar? Kuran´ı yaşamlarına nasıl uygulayacaklar?

2. Allah, inanan bir insandan ne istiyor, neler yapmasını bekliyor? Allah´ın Kuran´da bildirdiği buyrukları arasında ayrım yapılır mı? Bu buyrukların, emirlerin veya yasakların bir kısmı daha önemli, bir kısmı ise daha az önemli denebilir mi? Yoksa, tüm emirler ve yasaklar aynı kıymete sahip midirler? Günlük yaşama, sosyal ilişkilere yönelik buyruklar olan; adaletli olmak, yöneticiyi seçimle belirlemek, kamu hizmetlerine ehliyetli, çalışkan ve dürüst olanları getirmek, toplumu yönetirken insanlarla istişare etmek, dürüst olmak, yalan söylememek, sözünde durmak, insanları aldatmamak, çalışkan olmak, değer üretmek, bilimle uğraşmak, aktif ve yaşama yön veren insanlar olmak, vb. buyrukları bir kenara atarak, Kuran´un mesajlarını bireyselleştirmek ve ´ibadete´ indirgeyerek ´İslam´ın şartı beştir: Namaz, oruç, hac, zekat ve şahadet kelimesi getirmektir´ demek ne denli doğru?

3. Aşağı yukarıda İslam dünyasının genelinde yaşayan günümüz Müslümanlarında şu kanaat hakim:"Yahudiler, Hıristiyanlar, putperestler, dinsizler, kafirler;Amerika, İsrail, Avrupalılar, İran, Çin; velhasıl aşağı yukarı dünyaki Müslüman olmayan herkes biraraya gelmişler, birleşmişler ve işlerini güçlerini bırakarak Müslümanlara düşmanlık etmektedirler!... Bu "Dış güçler", Müslümanları her zaman kandırıyorlar, aldatıyorlar, oyuna getiriyorlar, kışkırtıyorlar ve hatta her türlü kötü emellerini Müslümanları kullanarak gerçekleştiriyorlar!" Bu algı ve inanç ne kadar doğru?
Bu gibi sorular elbette çoğaltılabilir, fakat meselenin anlaşılması bakımından bu kadarı yeter diye düşünüyorum.

SORUMLULUKTAN KAÇARAK NEREYE KADAR SAKLANABİLİRİZ?
Şimdi hepimizin oturup bu soruları tek tek kendi kendimize sormamız ve üzerlerinde düşünmemiz gerekiyor!
İsterseniz üçüncü soru üzerinde birlikte düşünelim biraz...
Bu görüş, bu kabul ne derece doğru? dersiniz? Şayet bu görüş doğru ise; bu durumun böyle olmasında, bu ortamın yaratılmasında Müslümanlar tamamen masum mu? Onların hiç mi suçu, günahı, hatası, kabahati, yanlışı, eksiği-gediği, ihmali, tedbirsizliği, basiretsizliği yok? Müslümanlar, Allah´ın ısrarla emrettiği gibi ´akıllarını kullandıkları´ halde mi bu sonuçlarla karşı karşıya kalmaktadırlar? Sorulara herkes farklı cevaplar vereceklerdir elbette. Ama konuyu akıl, ilim ve gerçekler ışığında ele aldığımızda, Müslümanların sütten çıkmış ak kaşık olmadıkları cevabını vermek durumundayız.
Kısaca ´herkes Müslümanlara düşman!´ olarak dillendirilen bu algı doğru ve gerçekse, Müslümanların bu kötü gidişatı değiştirmek ve dengelerin ve algıların bir kısmını olsun kendi leyhlerine çevirmek için bir şeyler yapmaları gerekmez mi? Peki bilimsel, Kuran merkezli, kültürel, sosyal, ekonomik, siyasal ve akseri pek çok alanlarda yapılması gerekenler nelerdir/ Bu vecibeler yerine getiriliyor mu?
Evvelemirde Müslüman insanların ve milletlerın kendi gerçekleriyle korkmadan, utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden, tastamam ve dosdoğru yüzleşmeleri kaçınılmaz görünüyor. İster kabul edelim, ister etmeyelim! Ne var ki Müslüman dünya bunu yapmaktan korkuyor ve şiddetle kaçınıyor. Halbiki kendi hatalarımızı, yanılgılarımızı, eksikliklerimizi, fazlalıklarımızı araştırma ve bunları sorgulama gereğini nereye kadar erteleyebiliriz?

BÖLÜNMÜŞLÜĞÜN SORUMLULARI KİM?
İslam dışındaki ilahi dinlerin müntesipleri Yahudilerde, Hıristiyanlarda, hatta başka dinlerin mensupları arasında bize nazaran daha az rastlanan, zaman zaman görülse de ciddi boyutlarda tehlike ve sapma arzetmeyen bir başka acı gerçek daha var: O da: "Mezhepçilik." Bölünmüşlük, parçalanmışlık durumları; gruplara, hiziplere, mezheplere, tarikatlara, cemaatlere, hiziplere, vs. ayrılmışlık hali.. En canlı örnek günümüz Müslüman milletleri arasındaki dinsel, siyasal, akseri ve ekonomik ilişkiler. Bir kısmı emperyalist politikalarından hiç vazgeçmeyen süper güçlerle sıfıfıkı ilişkiler içerisene girebiliyorlar ve aynı din ve mezhebe mensup oldukları öteki Müslüman milletlere, efendilerinin talimatlarıyla ter türlü ambargo uygulayabiliyorlar. Keza iki farklı mezhebe mensup devletler fırsat buulsalar birbirlerine yaşam hakkı bile tanımayacaklar. Bu tutum ve davranışları Kuran´la, İslamla, müslümanlıkla bağdaştırmak, yanyana getirmek mümkün mü?
Çok kısa olarak özetlemeye çalıştığımız İslam dünyasının arzettiği bu tablonun sorumluları kim, kimler? Bu durumun nedeni Kuran mı? Kuran mı söylüyor Müslümanlara "fırkalara ayrılın", "ihtilaflara düşün" diye?
Bu ve benzeri soruları, sorumluluk ve vicdan sahibi olan inanan her insanın kendi kendine sorması ve cevaplarını araştırması gerektiğine inanıyorum. Şayet bu soruların cevaplarını bulamazsak, bir türlü yakamızı bırakmayan sıkıntılarımızın ve sorunlarımız da neler olduğunu sürgit öğrenemeyiz. Ve mevcut sıkıntılı ve sorunlu durum sürer gider....

ÇARE NEREDE? ÇÖZÜMÜ NEREDE
ARAYACAĞIZ?
İnsan kaynaklı sorunların tamamının bir çözüm yolu mutlaka vardır. Ölümden başka her meselenin çözümü ve çaresi vardır. İçinde bulunduğumuz sıkıntı veya sorunun çözömünü nerede arayacağız? sorusunun bir tek doğru ve isabetli cevabı vardır, o da: Akıl, bilim ve Kuran´da arayacağızdır. Zira Müslümanların sıkıntılarının merkezinde ağırlıklı olarak din anlayışı yatmaktadır. Hattızatında çözüm yolları aranmıyor değil. Lakin çözüm, aranan yerde değil. Müslümanlar çözümü Kuran dışında başka bir yerlerde arama eğilimindeler; çünkü onlar Kuran´ın bir dua kitabı olduğunu, İslam´ın ahkamının, rükunlarının ise sünnet, mezheplerin fetvaları, ümmetin icmasından meydana geldiğini düşünüyorlar ve buna samimi olarak inanıyorlar. Böyle olunca da doğru sonuçlara varamıyorlar. Daha acı olan ise, Müslümanların çok az düşünmeleridir. Oysa Allah´ın Kuran´da en çok tekrarladığı, yaklaşık üçyüz ayette dile getirdiği şey, düşünmek, akletmek, aklı işletmek, aklı kullanmak, merak etmek, soru sormak ve araştırmak olarak adlandırabileceğimiz ve ´düşünmek´ adı altında toplayabileceğimiz uyarıdır. Bir konunun Kuran´da sık sık tekrarlanmasının nedeni, o konuya Yüce Yaratıcı´nın verdiği önemi gösterir.
Prof. Hasan Onat´ın işaret ettiği gibi "Akıl bilgi ile işlem yaptığı için, uzlaşı kültürü yaratılamamasının da, din konusundaki kutuplaşmanın da, hatta insanları kolayca İslam´ın dışına itmenin de temelinde bilgisizlik ve cehalet yatmaktadır. " "Müslümanlar, Kuran´ın cahilidir" söylemi abartılı görünebilir ama gerçek dışı denemez.

Mevcut hal ve gidişat, Sayın Onat´ın "Kuran ve insanlığın tecrübesi bize, aklını kullanmayan, akla ve bilime sırt çeviren toplumların helak olduklarını söylemektedir." tesbitinin ne denli doğru ve isabetli olduğunu doğrulamaktadır.
Belirtmeliyiz ki, her milletin düşmanları vardır. Müslümanların da düşmanları vardır ve her devirde olacaktır. Düşman ise düşmanlığını yapacaktır. Düşmanlık yapmıyorsa, zaten düşman değil demektir. Bu nedenlerle düşmanlardan ve onların ihanetlerinden yakınmakla, sızlanmakla, sürekli ağlamakla gelimize birşey geçmez. yapılacak olan, düşmanların bize zarar veremeyecekleri fikirsel, inançsal ve toplumsal olarak güçlü konuma gelmektir. Bir ve beraber olmaktır.

EVRENSEL MESAJLAR VE HAYATİ UYARILAR
"Bu Kuran´da anlatılan geçmişte yaşayan milletlerin ve elçilerin başından geçen olaylarda aklını kullanan insanlar ve milletler için alınacak dersler vardır." (Yusuf/111) der Allah. Öyleyse Kuran´ı ders almak ve anlatılan olaylar ve insanlarla ilgili konular hakkında uzun uzun düşünmek için okumamız gerekiyor. Kuran bir dua kitabı gibi okunmaz. Zira Kuran yaşam kitabıdır. Allah, Kuran´ı insanların hayrı ve yararı için göndermiştir. "Yemin olsun ki biz, Kuran´ı anlayıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?" (Kamer/22, 32, 40) "Peki onlar, Kuran´ın ne demek istediğini hiç düşünmüyorlar mı? Yoksa onların kalpleri üzerinde kilitler mi var?" (Muhammed/24) "Dikkatinizi çekerim! Biz, gürünen ve görünmeyen, tanıdığınız ve tanımadığınız insanlardan bir çoğunun ayetlerimi yalanlayıp sapıklıkta direnmeleri ve inat etmeleri nedeniyle, onların can yakıcı sıkıntılarını, cehennemi felaketlerini çoğaltırız. Bunların bilinçleri, kalpleri var, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar, hatta daha da anlayışsızdırlar. Bu durumda olanlar, gafillerin, duyarsız olanların ta kendileridir." (Araf/179)
Çüzümü Kuran´da araladıklarında Müslümanlar, aradıklarını hemen bulacaklardır. Hem de şaşmaz bir isabetle ve doğrulukla.
Yüce Yaratıcı Kendinden bir lütuf olarak insanlığa armağan ettiği son kitabında bu konularda ne diyor, onlara bakalım:

"Kuşkusuz, insanlar tep bir toplumdur. Ben de sizin Rabbinizim. O halde Bana karşı saygılı olun! Fakat insanlar, dinlerini, işlerini kendi aralarında parçalayıp çeşitli kitaplara ayırdılar. Her hizip, her grup kendi yazdıkları kitaplarla övünüyor! Ey Elçi! Belli bir süreye kadar onları onları şaşkınlıkları içinde bırak!" (Müminun/52-54)

"Hep birlikte Allah´ın ipine, Kuran´a sıkıca sarılın; Allah´ın ipi ile korunun. Ayrılmayın ve Allah´ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz, birbirinize düşmanlar idiniz de, Allah, kalpleriniz arasında sevgi ve dostluk oluşturdu. Sonra da siz, O´nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de oradan sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah, kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız diye alâmetlerini, göstergelerini sizin için böyle ortaya koyar. İçinizde hayra çağıran, herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden, vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü-çirkinliği kabul edilen şeyleri engelleyen bir önderli toplum bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir." (Ali İmran/103-104)
"Ellerinde hiç bir bilimsel kanıt olmadan Allah´ın ayetleri hakkında tartışanların içlerinde asla ulaşamayacakları bir büyüklük kuruntusu, büyüklenme tutkusu vardır. Sen, böyle bir duygudan Allah´a sığın. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir." (Mümin/56)

"Sen yönünü, hedefini şirksiz, simgesiz hanif bir din olan Alah´ın yarattığı fıtrat dinine yönelt. Çünkü Allah dinini, insanların fıtratına, yaratılışına uyumlu olarak göndermiştir. Allah´ın oluşturuşunda dinde değişiklik söz konusu değildir. İşte tüm zamanların dosdoğru, ayakta tutan dini budur. Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmiyorlar." (Rum/30)

"İçtenlikle , kalben fıtrat dinine yönelin. Allah´ın koruması altına girin, salâtı ikame edin, birbirinizi destekleyin ve yardımlaşın, Allah´ın dosdoğru dinine bağlanın. Ortak koşanlardan olmayın!" (Rum/31)
"Dinlerini mezheplere bölenlerden, gruplara ve cemaatlere ayrılanlardan olmayın! Dinlerini parçalayanlar, mezheplere bölünenlerden her grup kendi bağlandıklarıyla sevinip övünmektedir. (Rum/32)
"Dinlerini parça parça edip grup grup olanlarla senin ve senin tebliğ ettiğin dinin hiç bir alakası yoktur. Kuşkusuz onların işi Allah´a kalmıştır. Sonra Allah, onlara yapmakta oldukları şeyleri haber verecektir." (Enam/159)

"Hepiniz yalnızca Bana kulluk edin." (Enbiya/92)
"Hâlbuki insanlar, uymakla emrolundukları Allah´ın buyruklarını aralarında paramparça ettiler. Ama sonunda hepsi Bize döneceklerdir." (Enbiye/93)
"Parçalanmış, mezheplere, cemaatlere, tarikatlara ayrılmış bir toplumun huzurlu yaşaması haramdır, imkansızdır. Biz o toplumun yıkımını hızlandırırız da onların toparlanmaları mümkün olmaz." (Enbiya/95
Her şey gayet açık, net ve aydınlık.
Şimdi "Allah inananlara ´birlik olun, kardeş olun ve bölünmeyin´ derken demek ki, Müslümanlar bunun aksini yapıyorlar ki, huzur yüzü göremiyorlar!" demek yanlış olur mu?

ÖZSÖZ: "Parçalanmış, mezheplere, cemaatlere, tarikatlara ayrılmış bir toplumun huzurlu yaşaması haramdır, imkansızdır. Biz o toplumun yıkımını hızlandırırız da onların toparlanmaları mümkün olmaz." (Enbiya/95)