Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) İnegöl Şubesi yönetimi, TBMM Başkanı İsmail Kahraman hakkında, “Laiklik yeni anayasada olmamalı” sözleri üzerine İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe vererek, suç duyurusunda bulundu.

ADD İnegöl Şubesi yönetimi, İnegöl Adliye Sarayına giderek TBMM Başkanı İsmail Kahraman hakkında İnegöl Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusu dilekçesini verdi. Çıkışta basın açıklaması yapan ADD İnegöl Şube Başkanı Birol Atay, “TBMM Başkanı İsmail Kahraman, İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında bir kitleye karşı yapmış olduğu konuşmada ‘Laiklik yeni anayasada olmamalıdır. Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım. Laiklik olmamalı yeni anayasada ve dindar bir anayasa olmalı´ diyerek TCK´nın 309. maddesini ihlal etmiştir. TBMM Başkanlığı makamında oturan bu kişinin, laiklik karşıtı, şeriata dayalı din devleti isteyen bir takım kişilere işaret fişeği olmuş, dördüncü kuvvet olarak bilinen basında rejim değiştirmek isteyen yazarları ve birtakım cemaatleri harekete geçirmiş, ülkeyi kutuplaştırmıştır. Bu organize ve örgütlü hareket, medyanın kullanılması ile algı operasyonu ve baskı ortam hazırlamış, Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik düzeni değiştirmeye, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmeye, devlet otoritesini zaafa uğratmaya, yıkmaya, ele geçirmeye, Anayasamızın 24. maddesindeki din ve vicdan hürriyeti başta olmak üzere hürriyetleri yok etmeye yönelerek 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu´na muhalefet etmiştir” dedi.

CEBİR VE ŞİDDET KULLANILMASINA NEDEN OLABİLECEK GÜÇTE BİR KİŞİ

İsmail Kahraman´ı “Sözleri ile bir camia üzerinde çok etkili olabilecek, onları harekete geçirebilecek, cebir ve şiddet kullanılmasına neden olabilecek güçte bir kişi” olarak nitelendiren Atay, “Şöyle ki, İsmail Kahraman, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıdır. Yasama kuvvetinin başkanı ve Anayasa´nın 106. maddesi gereğince Cumhurbaşkanı´nın vekilidir, Cumhurbaşkanı´nın yetkilerini kullanır. Dolayısıyla devlet yönetim hiyerarşisinde, devletin cebir gücünü elinde bulunduran çok önemli bir makamda bulunmaktadır. Ayrıca Kahraman, 16 Şubat 1969´da yaşanan, tarihe Kanlı Pazar olarak geçen ve iki öğrencinin öldürüldüğü olaylarda, Milli Türk Talebe Birliği Başkanıdır. Hatta bu olay, ikinci 31 Mart vakası olarak da nitelendirilmiştir. Kahraman, 68 kuşağının İslamcılarının, milli görüş hareketinin ağabeylerindendir ve İsmail ağabey olarak bilinir. Sonraki yıllarda, Kültür Bakanlığı da yapmıştır. Dolayısıyla, sözleri ile bir camia üzerinde çok etkili olabilecek, onları harekete geçirebilecek, cebir ve şiddet kullanılmasına neden olabilecek güçte bir kişidir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, devleti kuran, rejimini belirleyen, normlar hiyerarşisinin en başında ve tüm vatandaşların uymak zorunda olduğu hukuki metindir. Bir vatandaş olarak şüphesiz ki Anayasa´ya uymak zorunda olan İsmail Kahraman, bunun da ötesinde milleti temsil etmekle görevli bir milletvekili olarak Anayasa´nın 81. maddesinde yazan ‘Demokratik ve laik Cumhuriyete, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına, toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakatten ayrılmayacağına´ dair andı içerek, andı doğrultusunda görev ve sorumluluk altına girmiştir. Türkiye Cumhuriyeti´ni kuran ve egemenliğin kayıtsız ve şartsız sahibi olan Türk milletinin iradesi, Anayasamızın başlangıç bölümünde ve ilk 3 maddesinde hukuki metne aktarılmıştır. Egemenliğin sahibi olan Türk Milleti´nin iradesi, 2. maddede ‘Türkiye Cumhuriyeti, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir´ demiştir. Bununla da kalmayıp, 4. madde ile de bunun değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez olduğunun altını çizerek, kurmuş olduğu rejimi güvence altına almıştır. Böylece devletin rejimine ve niteliklerine ilişkin bu ilk üç maddeyi, Anayasa dahil tüm hukuk normları içinde en üste koymuştur. Ayrıca bu temel maddelerin açıklandığı, içinin doldurulduğu maddeler de koruma altına alınmıştır. Bu nedenle 2 maddede yer alan laiklik ilkesini, madde 14´teki temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması sınırı dahilinde, 24. maddedeki din ve vicdan hürriyeti ile birlikte değerlendirmek gerekmektedir” diye konuştu.

LAİKLİK İLKESİ, TOPLUMDAKİ BARIŞIN TEMİNATIDIR

Kahraman´ın anayasaya uymak zorunda olduğunu belirten Birol Atay, “Anayasamızın 24/5. maddesindeki ‘Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfus sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz´ hükmünü de alenen ihlal etmiştir. Anayasa´nın 6. maddesi gereğince Türk milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanabilir, ancak hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisini kullanamaz. Dolayısıyla, tarafsız olması gereken TBMM Başkanı makamında görev yapan İsmail Kahraman, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin rejiminin niteliklerinden bir olan laiklik ilkesinin kaldırılmasına dair talepte dahi bulunabilecek bir yetki ve görevi bulunmamaktadır. Bu nedenlerle laikliğin yeni anayasada olmaması gerektiği ve dindar bir anayasa yapılması talebi, laik Türkiye Cumhuriyeti rejimini yıkmaya yönelik, Anayasa ve Anayasal düzeni ihlale teşebbüs suçu oluşturmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti´nin kurucu iradesi, laiklik ilkesini, farklı inançlardan oluşan toplumu din, ibadet ve vicdan özgürlüğü ile bir arada tutmanın ve devlet düzeninin akla ve bilime dayalı olmasının formülü olarak benimseyerek Anayasaya koymuştur. Laiklik ilkesi, toplumdaki barışın teminatıdır. Laiklik, din ve devlet işlerini ayırarak, devletin tüm inançlara eşit olmasını, din, ibadet ve vicdan hürriyetini sağlamakta, çoğunlukçu baskılara son vermektedir. Din devleti ise farklı inançlara sahip toplumu cepheleştirmekte, çatışmalara, kan ve yıkımlara neden olmaktadır. Egemen olan din, mezhep ve inançtakiler, azınlıkta olanı yok edilmeye çalışılmaktadır. Tıpkı bugün Ortadoğu´da yaşandığı gibi. Laikliğin kaldırılmasını talep etmek, aynı zamanda TCK 216/1´de düzenlenen halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçunun da temelini atmak anlamına da gelmektedir. Şu an Türkiye Cumhuriyeti´nin karşı karşıya kaldığı rejim karşıtı eylemlerin örgütlü ve eşgüdüm halinde adım adım geldiğini görmekteyiz. Örneğin Başbakan Ahmet Davuutoğlu´nun ‘Avrupa Birliği değerler sistemine mi, yoksa Ortadoğu´da hakim olan değerler sistemine mi?´ beyanından sonra Kahraman´ın laikliğin anayasadan çıkartılması ve dindar bir anayasa yapılması talebi birbirini tamamlamakta ve Anayasayı ihlal suçunun kast unsuru başta olmak üzere tüm unsurlarını netleştirmektedir” şeklinde konuştu.

Editör: TE Bilişim