Birçoğumuz kendi kendimize sorup durmuşuzdur. “Bu insanlık nereye gidiyor?”

Öylesine bir zaman diliminde yaşıyoruz ki, toplumda ne sabır, ne hoşgörü ve nede saygı kalmış. Fitili ateşlenmiş bir dinamit gibiyiz. Ne zaman patlayacağımız ve çevremizi yıkıp yok edeceğiz belli değil.

Sıkıntılı günler, aylar ve hatta yıllar yaşıyoruz. Her gün mutlaka haberlerde bir şiddet, bir ölümlü olaya rastlamamak mülkün değil. Sudan sebepler ile insanlar birbirini gırtlaklamaktan geri kalmıyor. Neden bu kadar sinirli ve öfke doluyuz? Bu sorunun cevabını genelde Psikiyatrisiler şöyle sıralıyorlar: “Geçim sıkıntısı başta olmak üzere; Borç batağına düşmüş olmak. (Kredi kartı ve kredi borçları gibi) İşsizlik ve geçim sıkıntısı. Kişilik bozuklukları. (Çeşitli psikolojik rahatsızlıkları gibi) Çevresel etkiler. (Stres, sabırsızlık ve saygıdan yoksunluk.)”

İşte tam bu noktada benim sözünü edeceğim konu bu. Toplum olarak saygıdan ve sabırdan yoksun olarak yaşamaktayız. Oysa ki dinimizin temel kurallarından biri de sabır ve saygıdır. Şöyle bir çıkıp gezin dolaşın mutlaka bir yerde bu sözünü ettiğim konu ile karşılaşmanız.

Bakın ben hemen yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşabilirim. Bursa´ya zaman zaman Fakülte Hastanesine kontrol amaçlı gitmekteyiz. Eşim ile birlikte otobüsten inip metroya giderek trene bindik. Tren hareket edip duraklardan yolcu almaya başladı. Koltuklar doldu. Sonraki istasyonlarda yolcular ayakta yolculuğa devam etmek zorundaydı. Bizim koltuğun karşısında ise iki genç, sanırım öğrenci birinin elinde cep telefonu birileri ile mesajlaşıp kendi kendine gülüyor. Bir diğeri ise cep telefonuna kulaklığı takmış uyuma modunda. Tepelerine dikilen bir yaşlı adamı gören yok.

Birazdan bir çocuklu bayan da trene bindi. Ancak bizimkilerde yine bir kıpırdı yok. Bu umursamazlık beni hayli sinirlendirmişti. Baktım bunlardan bir hareket yok sonunda ben kalkıp çocuklu bayana yerimi verdim.

Kadın: “Amca inecek miydiniz?” diye sorduğunda ben: “Hayır kızım Fakültede ineceğim.” cevabını verdim.
Kadın mahcup bir tavırla: “Burada gençler vardı onlar yer verebilirlerdi.” dedi. Hiç oralı olmayan delikanlılar maalesef pişkinliklerine devam edip gidecekleri yere kadar oturdular.
Bu bahsini ettiğim gençlik saygısız yetiştirilmiş, aileden iyi eğitim almamış çocuklarımız. Okullarımızda ise maalesef eğitim yok sadece öğretim var. Eğitim bizim zamanımıza mahsustu. Biz bir kabahat yaptığımızda veya dersimize çalışmadığımızda öğretmenimizden dayak yer, üstüne üstlük bir de evde babamızdan bir fasıl dayak yerdik. Şimdilerde öğretmen öğrencisine gözünün üstünde kaşın var bile diyemiyor. Hal böyle olunca sevgi de saygı da hak getire...

İnsanoğlu için sabır önemli bir içtihattır. Bu konuda bilindiği gibi birçok atasözü ve deyişlerimiz vardır: “Sabreden derviş, muradına ermiş” gibi. Bir yerde sıra beklersiniz, bu bir şey almak veya para yatırmak için herhangi bir kuyruk olabilir. Bir bakmışsınız ki sabırsız bir vatandaşımız hak hukuk dinlemeden sizin önünüze geçmiştir.

Bu işin bir yüzü diğeri ise trafikte sıkça yaşadığımız sabırsızlar ordusu. İleride bir araç kaza yapmıştır veya yol bir şekilde kapalıdır. Gelin konvoyu gibi korna basan basana ya da bir yerde yaya geçidi vardır. Bir sürücü şöyle bir durup yayaya yol vereyim demez. Sabırsızları her yerde görmek mümkündür.

Ben çok merak ediyorum; şu zamanda ki insanlar acaba kaç aylık doğmuşlar? Oysa sabretmek kadar önemli daha ne olabilir ki? Sabretmenin sonunda mutlaka bir hayır vardır. Sabırsızlar ise mutlaka hüsrana uğrarlar. Trafikte yaşanan onca ölümlü kazaların ardında hep sabırsızlık ve acelecilik yok mudur? Sabır konusunda o kadar çok şey söylenip, onca yazılar yazılabilir. Yeter ki biz yazılanlara ve söylenenlere kulak verelim. O zaman her şey daha güzel ve düzenli olacaktır.
Saygılı ve sabırlı nice günler dileğiyle…