Önce şu şımışka’nın ne olduğunu söyleyeyim: Şımışka Rusça bir kelime Kars yöresinde Ayçiçeği ne verilen ad. Hani her yörenin farklı adlar taktığı çekirdek. İzmir yöresinde Çiğdem, Kayseri, Sivas yöresinde Şemşamer, Erzurum ve Karadeniz bölgesinde Güne bakan, Bursa yöresinde Gündöndü Trakya da Güneş çiçeği veya Gün çekirdeği adları ile anılan şu bizim çerezlik yâda yağlık ay çekirdeği.

Bu kadar çok isimi taşıyan Şimişka ile benim bir maceramı anlatmadan geçemeyeceğim.

Yıl 1968 Kars’ta bu tarihlerde üç sinema var: Şehir sineması, Yeltekin sineması ve Orduevi sineması. Yeltekin sineması yeni yapılmış modern bir sinemaydı. Koltuklar aşağı sahneye doğru bir merdiven gibi inmekte idi. Yani herkes perdeyi rahat izleyebiliyordu.

Soğuk bir kış gecesi ben Yeltekin sinemasında çok heyecanlı korku dolu bir film geldiğini öğrendim. Gündüzden biletimi alıp akşam sinemanın yolunu tuttum. Ben pek film adlarını aklımda tutmam. Bilim kurgu film idi. Amerika Devlet başkanına yapılan bir suikastı konu almış. Filimde başkanın beyninde meydana gelen kan pıhtısını dağıtmak için bir grup tıp personeli bir cep deniz altısı ile birlikte küçültülüp Başkanın şah damarına enjekte edilerek beyine ulaşmalarını konu alan bir bilim kurgu filmi idi.

Ben herkes gibi sinemaya girmeden önce sinemanın önünde sıcak Şimişka satıcısından dört-beş bardak Şimişka alıp ceketimin yan ceplerine doldurmuştum. Filmi izlerken sürekli Şimişka çıtlıyor kabuklarını yere atıyordum. Film öylesine heyecanlı idi ki ben Şimişkayı adeta bir makineli tüfek gibi çitliyor, kabuklarını yere atıyordum. Beş dakikalık ara verilip ışıklar yanınca önümdeki manzarayı hayatım boyunca unutamadım.

İki cep dolusu Şimişka kabuğunu önümdeki adamın boynuna atmışım. Bir öbek Şimişka kabuğu adamın boynunda duruyordu. Allah’tan adam uyuya kalmış durumun farkında değil. Ben hemen sıyrılıp dışarı salona çıktım. Herkes ihtiyaçlarını gideriyor. Kimi gazoz içiyor kimi sigara tüttürüyor.

Beş dakikalık ara sonunda gonk vurdu herkes yerlerine oturmaya başladı. Ben sinemadan çıkıp gideyim mi gitmeyeyim mi kendi kendime ikilemde kalmış bir halde sinema salonuna girdim koltuklarda göz gezdirirken benim koltuğa yanlışlıkla birinin oturduğunu gördüm. Biraz geride bir boş yer bulup bende oraya çöktüm. İçimden inşallah bu koltuğun sahibi gelmez diye du ediyorum. Benim koltuğun önünde ki adam hala kıpırdamadan uyuyordu. Film başladı aradan on, on beş dakika geçti geçmedi ki sinemada bir kıyamet koptu.

Adam uyanmış, benim koltukta oturan adamın yakasına yapışmış küfürler edip söyleniyor. Sinemanın lambaları yandı. Yer göstericiler falan gelip kavgayı yatıştırdılar. Ben ise korkudan film falan düşündüğüm yok şu lambalar bi sönse de sinemadan çıkıp gitsem diye içimden dualar ediyorum. Nihayet olayı yatıştırdılar. Lambalar söndü film yeniden başladı. Ben hemen yerimden doğrulup dışarı çıktım. Arkama bakmadan sinemayı terk edip otel’e geldim.

Yüzüm korkudan kireç gibi bembeyaz olmuş. Ağabeyim ile kapıda karşılaştık. Yüzüme bakıp:

“Ne oğlum hayalet görmüş gibisin! Yüzün bembeyaz. Ne oldu?”

Ben biraz titrek sesle:

“Sinemadan geliyorum ağabey. Film çok heyecanlı idi. Bilim kurgu filmi idi ondandır.” Dedim.

Oysa asıl heyecan benim yaşadıklarımdı. Filmin sonunu merak ettiğimden ertesi gece tekrar sinemaya gittim. Bu defa Şimişka almadan filmi izledim. Ve bir daha sinemaya giderken kabuklu çerez almadım.