Tebdil gezmek (tebdîl-i kıyâfet/ tebdîlü’l-kıyâfe), saraylarda farklı bir hayat süren hükümdarların
kimliklerini gizlemek için kılık değiştirerek halkın durumunu bizzat görmek veya kendileri hakkında
düşüncelerini öğrenmek amacıyla onların arasında dolaşmaları için kullanılan bir tabirdir. Kelime daha
ziyade Arapça’da “kıyafet değiştirmek, başka bir kılığa girmek” anlamındaki tegayyür ve tenekkür
kelimeleriyle ifade edilmektedir. Ancak tebdil-i kıyafet sadece giyim kuşamın değiştirilmesi değil, saç,
sakal ve yüz makyajı gibi ayrıntılı değişimler için de kullanılmaktadır. Nitekim tarih boyunca pek çok
örneği görülen tebdil-i kıyafet ile dolaşma uygulaması daha ziyade hükümdarların halkın kendi
durumları hakkındaki düşüncelerini öğrenmek amacıyla gerçekleştirilen olaylardır.  Bu noktada tebdil
gezme uygulamasının İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren uygulandığı görülmektedir. Nitekim Hz.
Dâvûd’un hükümdar olduktan sonra tebdil-i kıyafetle halkın arasına karıştığı, kendisinin ve devletin
icraatı hakkında onların düşüncelerini öğrendiği bilinmektedir. Aynı şekilde Hz. Ömer’in de geceleri,
Medine sokaklarında tebdil-i kıyafetle dolaşarak ülkenin genel durumu ve halkın yönetimden memnun
olup olmadığını anlamaya çalıştığı ifade edilmektedir. Ancak tebdil gezme uygulamasının İslam
devletleri arasında en çok Abbasilerde uygulandığı biliniyor.

Osmanlı Padişahının Tebdil Gezileri
Görüldüğü üzere İslam’ın ilk dönemlerinden beri uygulanan bu olay Türklerin İslam’ı kabulünden
sonra da diğer Türk-İslam devletleri tarafından uygulanmış olup, Osmanlı Devleti’nde benzer
uygulamalar görülmüştür. Osmanlı Devleti’nde tebdil gezme kaynaklarda “tebdîl-i kıyâfet, tebdîl-i
câme, tebdile çıkma” şeklinde geçmektedir. Osmanlı padişahlarının çoğu, zengin bir İstanbullu gibi
kılık ve kıyafetlerle, atlı veya yaya olarak şehirde dolaşmak suretiyle halka kendilerini tanıtmadan,
halkla temasa geçerlerdi.
Padişahların bulundukları bölgelerin durumunu tahkik ve teftiş etmek için yaptıkları bu gezilere,
“tebdil gezmek” denilirdi. Padişahların bu şekilde kendilerini gizleyerek dolaşmalarının temel sebebi
sosyal hayatı olduğu gibi görme ve insanların kendileri hakkında neler düşündüğünü yerinde öğrenme
istekleridir. Nitekim bir hükümdarın herkesin kendine hürmet ettiğini bilmekle birlikte, kimlerin
gerçekten dost olduklarını anlaması imkânsızdı. Bu sebeple Osmanlı padişahları da kendinden önceki
Türk-İslam devletlerindeki hükümdarların yaptıkları gibi tebaaları arasında kayboldular. Osmanlı
tarihinde hükümdarların ve idarecilerin kıyafet değiştirerek dolaştıklarına dair erken tarihli bilgiler
mevcut değildir. Padişahlar bu vesile ile şehirdeki işlerin gidişatını veya verilen emirlerin iyi tatbik
edilip edilmediğinin tespitinin yanı sıra, kendileri hakkında halktan gelen dedikodu ve şikâyetleri de
öğrenirlerdi.
Osmanlı tarihinde padişahların geniş bir maiyet ile düzenledikleri tebdil ve tebdil binişleri isimleriyle
bilinen gezileri birbirinden kesin çizgilerle ayırmak oldukça güçtür. Çünkü bu gezilerin bir kısmı
klâsik padişah gezileri olmakla birlikte, bir kısmı teftiş amaçlı yapılan gezilerdir. Bu arada
padişahların tebdil gezilerine çıkmadan önceki kıyafet değiştirmeleri o kadar ustaca yapılıyordu ki,
padişahı bu kıyafetler içerisinde gören sıradan bir insanın onları tanıması imkânsızdı. Kılık kıyafet
konusunun her padişahın kendi zevkine göre değiştiği görülmektedir. Buna göre padişahların bir kısmı
asker kıyafetinde dolaşırken, bazıları derviş ve esnaf gibi kılıklarda halkın arasına karışıyorlardı. Bu
çerçevede Osmanlılarda bu tür uygulamaların ilk olarak XVI. yüzyılda görüldüğüne dair bilgiler
bulunmaktadır. Kaynakların ifadesine göre Yavuz Sultan Selim kıyafet değiştirip uzun süren gezilere
ve ava çıktığı gibi, Kanuni Sultan Süleyman ve dönemin sadrazamı İbrahim Paşa sipahi kıyafetleri ile
tebdile çıkarlardı. Ancak tebdil gezme uygulaması XVII. yüzyılda genç yaşta hükümdarların tahta
geçmesi ile artış gösterdi. Bu durum halkı tanımanın yanında kafes arkasında geçen şehzadelik
dönemlerinden sonra serbestçe hareket etme isteklerinden kaynaklanmaktadır. Nitekim bu yüzyıl
padişahlarından II. Osman’ın bostancı, II. Ahmed’in Mevlevî şeyhi kıyafetine büründüğü, IV.
Murad’ın değişik kıyafetler giydiği, IV. Mehmed, II. Süleyman, II. Ahmed ve II. Mustafa’nın da daha
ziyade Edirne’de tebdile çıktıkları bilinmektedir. Osmanlı padişahlarının tebdil-i kıyafet ile

dolaşmaları XVIII. yüzyılda da devam etmiştir. Bu çerçevede dönemin padişahlarından III. Mustafa,
tebdil hasekisi, I. Abdülhamid şerif, III. Selim delibaşı, kalyoncu ve zaîm kıyafetleriyle halk arasında
dolaşmışlardır. Ancak Osmanlı padişahları arasında en ilginç kıyafeti giyen padişah Sultan II.
Osman’dır. Padişah ne bir asker ne de toplumda itibarı olan dini bir kisve yerine bir bostancı kıyafeti
ile halk arasında dolaşırdı. Osmanlı padişahları tebdil gezilerine çıkarlarken yanlarına devlet
erkânından bazı kişileri de alırlardı ve bu kişiler de tanınmamak amacıyla farklı kılıklara bürünürlerdi.
Örneğin XVII. yüzyıl padişahlarından IV. Murad, tebdil gezilerinde genellikle vezir-i âzamın’ı yanına
alırken bazen de musahibi ile dolaşırdı. Ancak bazı padişahların tebdil gezilerinde giydiği kıyafetler
ile ilgili bilgiler mevcut değildir. Örneğin XVIII. yüzyılın önemli padişahlarından Sultan I.
Mahmud’un çok sık tebdil gezisine çıkmakla birlikte bu geziler esnasında giydiği kıyafetler ile ilgili
herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak padişahın diğer Osmanlı padişahları gibi, İstanbul’da olup
bitenleri bizzat yerinde görmek ve olayları daha yakından takip etmek için tebdil gezileri yaptığı
bilinmektedir. Döneme ait kaynaklarda I. Mahmud’un her ay aynı sayıda tebdil-i kıyafet dolaşmadığı,
bazı aylarda sadece bir kez yapılan bu gezilerin bazen artarak 4 veya 5 defa yapıldığı görülmektedir.
Osmanlı padişahları tebdil-i kıyafet ile daha ziyade İstanbul içerisinde yangın çıkan bölgeler ile Sur
içindeki çarşı ve pazarlara giderlerdi. Ayrıca padişahlar bu teftiş ve geziler sonrasında gördüklerini ve
bu bölgeler hakkındaki düşüncelerini hatt-ı hümayunlar ile ilgili yöneticilere bildirerek gerekli
tedbirlerin alınmasını sağlarlardı.
Osmanlı tarihinde bazı padişahların seferler sırasında da tebdil-i kıyafet ile dolaştıkları bilinmektedir.
Örneğin Sultan II. Mustafa seferler sırasında ordunun konakladığı yakın bölgelerde çok sık tebdil-i
kıyafet ile gezerdi. Nitekim bunlardan biri olan Birinci Avusturya seferi sırasında (1695) ordunun
Filibe’de konaklandığı sırada tebdil ile şehri gezmeye çıkan padişahın bir tekkeyi ziyaret ederek Şeyh
Efendi’nin duasını aldığını biliyoruz. Batılı yazarların ifadesine göre Sultan II. Mustafa sefer için
hazırlanan ordunun manevi değerlerini kendi gözleri ile görmek için tebdil-i kıyafet ile dolaşmaktadır.
Bunların yanı sıra bu tebdil gezilerinde kaçak askerlerin tespit edilerek şiddetli cezalara çarptırılmak
suretiyle bu tür olayların önüne geçilmek istenmiştir.
Osmanlı padişahları aynı zamanda tebdil-i kıyafet ile ava çıkarlardı. Nitekim padişahların bu şekilde
çıktıkları av faaliyetleri sırasında yaşanan olumsuz gelişmelere müdahale ettikleri ve suçlulara şiddetli
cezalar verdirdikleri bilinmektedir. Örneğin IV. Murad’ın Maltepe menzilinde tebdil gezerken sefer
hazırlıklarını yetersiz bulduğu ve “demek ben yokken işler böyle yürüyor” diyerek Cigalazâde
Mahmud ve Yûsuf, Sultanzâde Mehmed ile Vezir Mustafa paşaları sürgüne gönderdiği bilinmektedir.
Yine IV. Murad’ın Bağdat seferi sırasında tütün içtiklerini tespit ettiği on dört neferi cezalandırdığı
bilinmektedir. Aynı şekilde Sultan III. Mustafa’nın da tebdil gezileri sırasında rastladığı olumsuz
durumlar karşısında gerekli tedbirleri aldırdığı görülmektedir. Nitekim bunlardan birinde padişah,
rastladığı bir sefâret tercümanının kimliğini araştırarak onun ricâl konaklarına gidip casusluk yaptığını
anlayınca katl ettirmiştir. Yine Sultan Mustafa sarı mest ve renkli elbise giymeme yasağına uymayan
bir Hristiyan ekmekçiyi ve bir Yahudi’yi görünce ölümle cezalandırmıştır.

Osmanlı padişahlarının tebdil gezilerinin bir amacı da halk arasında bir padişah olarak rahatça
yapamayacakları bir takım özel isteklerini tebdil-i kıyafet ile istedikleri gibi yapabilme rahatlığıdır.
Örneğin Sultan III. Osman’ın normal şartlar altında bir Osmanlı padişahın yapması çok ayıp olan bir
şeyi sıradan bir halk kıyafeti ile gerçekleştirdiği bilinmektedir. Bu çerçevede padişahın çarşıdan satın
aldığı yiyecekleri bir beygir üzerine binerek rahatça yediği rivayet edilmektedir.
Tebdil gezileri padişahların tanınmadan icra ettikleri bir uygulama olup, padişahların tebdil gezileri
sırasında onları tanıdığını belli etmek, onlarla konuşmak, arzuhal sunmak âdet değildi ve böyle
davrananlar ağır şekilde cezalandırılırdı. Ayrıca Tebdil gezme esas itibariyle padişahlar hakkında
kullanılmakla birlikte sadrazam, yeniçeri ağası, subaşı, nâib gibi diğer yetkililerin de teftiş maksadıyla
tebdil-i kıyafete başvurdukları bilinmektedir. Tebdil gezme sırasında sayıları on ikiyi bulan tebdil
hasekileri padişahın maiyetinde bulunur, belli zamanlarda bunlar kıyafet değiştirip İstanbul’da dolaşır
ve gizli emirlerle vilayetlere gönderilirdi. Örneğin Sultan I. Mahmud’un yaptığı bu geziler sırasında
silahtar ağa, mabeyn ağaları ve zaman zaman yine değişik çavuşlar da beraberinde yer almıştır.
Osmanlı tarihinde reformcu hükümdarlar döneminde tebdil uygulamalarının daha sık gerçekleştirildiği
görülüyor. Bu durumun temel sebebi bu padişahların yaptıkları reformların halk üzerindeki etkilerini

bizzat görmek istemeleridir. Bu çerçevede XVIII. yüzyıl hükümdarlarından I. Abdülhamid’in ulemâ
kavuğu üzerine yeşil destar sarıp maiyetine silâhdar ağa, mâbeyn ağaları ve çavuşlardan bazılarını
alarak sur içi İstanbul’unu, çarşı pazarları ve kapanları teftiş ettiği biliniyor. Döneme ait belgeler,
padişahın bu gezilerinin sabahleyin başlayıp ikindi vaktine kadar sürdüğü, bunun ardından İstanbul
halkına, çarşı ve pazarlara dair sert emirler çıkardığını göstermektedir. Aynı şekilde tebdil-i kıyafetle
Kızkulesi’ni teftiş eden III. Selim kule dizdarının görev başında olmadığını görünce bulunup denize
atılmasını emretmiş, araya girenlerin ricası üzerine canını bağışlayarak görevinden uzaklaştırmıştır.
Osmanlı tarihinde Tebdil gezme uygulamasının Tanzimat dönemine kadar devam ettiği ve artık bu
tarihten sonra padişahların bu tür faaliyetlerine başvurmadıkları bilinmektedir.

Sonuç olarak “tebdil gezileri” Osmanlı padişahlarının bulundukları bölgelerin genel durumunu tespit
etmek amacıyla çoğu zaman zengin bir İstanbullu gibi giyinmek suretiyle ve yaya olarak kendileri
tanıtmadan halk ile temasa geçtikleri gazilerdir. Tebdil gezileri Osmanlı klasik döneminden beri var
olan bir gelenek olup padişahların halkın genel durumu ile halktan gelen istek ve şikayetleri bizzat
öğrenmelerini sağlamaktadır. Görüldüğü üzere XVI. yüzyıldan itibaren var olan bu uygulamada her
padişahın giydiği kıyafet ve uygulama farklı olmakla birlikte temel amaç, halkın dilindeki sözlerin
öğrenilmesidir. Bu çerçevede özellikle XVII. yüzyıldan itibaren artış gösteren tebdil gezilerinde
padişahlar, tebaasına halktan biri gibi bakarken, aynı zamanda karanlıklarda fısıldanan sözleri de
bizzat kendi kulakları ile işitirlerdi. Tanzimat’a kadar uygulanan bu sistemin bu tarihten sonra
uygulanmamıştır.