Türkiye’de şiir, Edebiyat denilince, Edebiyat severlerin mutlaka akıllarına gelecekleri üç isim vardır. Maraşlı şair kardeşler Abdurrahim Karakoç ve kardeşi Bahaettin Karakoç ve Diyarbakırlı şair ve düşünür diriliş şairi, üstad diye anılan ‘Mona Roza’ isimli şiirin sahibi, ayrıca hikayeleriyle, denemeleriyle de tanınan ve her zaman kendi açısından belli okuyucusu olan Sezai Karakoç, Allah kendisine hayırlı uzun ömür versin.
Bazıları onları soy isimleri sebebiyle, kardeş zannediyorlar. Oysa ki, Bahaettin ve Abdurrahim Karakoç kardeş oluyorlar. Şair, Sezai Karakoç Diyarbakırlı diğer, şair Karakoç’lar ise Maraşlıdır.
Geçtiğimiz günlerde, vefat ederek, yaşadığımız, fani dünyaya elveda diyen şair, Bahaettin Karakoç ile 1986 yılında Ankara Türkiye Yazarlar Birliği’nde tanışmak nasip olmuştu. Rahmetli, tanıştığımızda ‘Bir Çift Beyaz Kartal’ isimli şiir kitabını imzalayarak hediye etmişti. Kitaplarımın arasında o şiir kitabı hâlâ duruyor.

Alçak gönüllü, çok hareketli, şaka yapmayı seven, gençlere arkadaş gibi davranan birisiydi. Maraş’tan, Ankara’ya geldiğinde TYB’ne mutlaka uğrardı. Zaman zaman Ankara Yazarlar Birliği’ne konuşmacı olarak da katılırdı, şiir konusunda. Şiir sohbetlerini çok severdi.

Türkiye düşmanlarına, ve vatana hainlik yapanlara çok kızar, lafını sakınmadan böylelerine ne gelirse aklına, hiç çekinmezdi.
Kendisinin varlığından, şair oluşundan ve şair bir aileye sahip olmasından ortaokul yıllarında haberdar olmuştum.

Bahaettin Karakoç, beş erkek kardeşin en büyüğüdür. (Bahaettin, Abdurrahim, Osman Naci, Ertuğrul, ve Mehmet Nafiz Karakoç) Şairlik, Karakoç sülalesinde kuşaktan kuşağa geçmiş. Rahmetli şairin kendisinden başka, dört kardeşi, babası, dedesi, hatta ninesi bile şiirler yazarmış.

Ortaokul yıllarında çıkarmış olduğu edebiyat dergisi “Dolunay”ı zaman zaman alarak zevkle okurdum. Dolunay denilince akla Bahaettin Karakoç gelir.

Uzun yıllar zorluklar ile baş ederek Dolunay isimli dergiyi çıkartarak sevenlerin yollarını birleştirerek bir boşluğu doldurmayı başarabilmiştir.
Yine tek başına “Dolunay Şiir Şölenine” imza atarak gayretleriyle Maraş’taki şiir damarını beslemeyi bilen bir şair olmuştur.
Şair, şiir hakkında bir yazısında şunları dile getiriyordu: “Aferin almak için şiir yazılmaz. Kimse kendini zorlamasın diyerek.” Yazılan şey yaşanmış olmalıdır. Birebir yaşayamazsa dahi, içinde hayalinde yaşamalı. Soyutu somut eylemeye çalışmalıdır. Bunun için de malzemeleri iyi seçmelidir. Şair ne yaparsa yapsın, yaptığının şuurunda olmalıdır.

Şair, şiirlerini, Anadolu’nun zengin kelime hazinesi ile süslemiştir. Kendisi bu kadar zengin söz hazinesini, şiirde açığa çıkarmanın sebebini ise şöyle açıklar: Bahaettin Karakoç. “Niye yapıyorum bunu? Türkçe’ye hizmet için. Türkçe’ye hizmet. Derleme sözlüklerinde yoksa onu da kayıt altına almış alıyorum. Varsa zaten vardır. Sözlüklerimizi zenginleştirmeye çalışıyorum anlayacağınız. Bizim batı ülkelerinden daha fazla sözlüğümüz olmasına rağmen şiir ve yazıya geçmediğinden çok az görülmektedir. Kısacası ben, şairi bir medeniyet savaşçısı olarak görüyorum. Medeniyet savaşçısı da, kültür savaşçısı da bütün bunları düşünmek zorundadır. Şiir bir hobi değildir.”

Gençlere, destek veren yardımcı olan bir şairdi. Dolunay dergisinde pek çok şair onun dergisinde, ilk şiirlerini yayınlatma imkânı bulmuşlar. Gençlere destek olmasının sebebi kendi yaşadıklarında gizli olabilir.
İlk şiiri, ilkokul yıllarındayken öğretmenlerinin desteğiyle İlköğretim Dergisi’nde yayımlanan, Bahaettin Karakoç bir röportajında o günleri şöyle anlatmış: Ben ilkokuldan on iki yaşında mezun oldum. O zamanlar en ciddi şiirim, Behçet Kemal Çağlar’ın çıkardığı, Yurt Dergisi’nde yayınlandı. Bu şiir, köyüme ait bir güzellemeydi, ve o zamanlar bayağı tutmuştu. Bunun arkasından, o günlerde Simavi’lerin Yedi Gün diye bir magazin dergisi vardı, bir şiir de oraya gönderdim. Bu derginin ilk kapağının iç kısmında, Nihat Sami Banarlı ile Behçet Kemal Çağlar’ın dönüşümlü olarak yönettikleri bir  “Sanat Fidanları” bölümü vardı. On - on beş gün sonra derginin yeni sayısı geldi. Şöyle bir yazı vardı. “Sayın Bahaettin Karakoç – Elbistan. Zengin bir hayal dünyanız var. Heceyi güzel kullanıyorsunuz, biraz daha çalışırsanız iyi bir şair olabilirsiniz. O an gayri ihtiyari bir tepki verdim, ve kendi kendime “Demek, siz beni küçük bir şair biliyorsunuz öyle mi? Daha çalışsam şair olacakmışım. Kızdım. Dağlara, taşlara, harman yerine çıktım, etrafa bakarak kızarak dolaşıyorum. Bulutları görüyorum, sanki burnumdan çıkıyor. İşte böyle dolaşırken yine kendi kendime dedim ki: Türkiye’nin, en büyük şairlerinden biri olacağım, söz veriyorum. Allah’ım sen beni utandırma.” O günlerden, bu günlere rahmetli, Bahaettin Karakoç’un vefatına kadar yüzlerce dergide şiirleri yayınlandı.

Rahmetli’nin şiir için söylediği şu sözleri de söylenmiş güzel sözlerdir. “Yazdığın şiirden önce kendin etkileneceksin. Toplumsa, ancak yeter dediğin zaman seni kabul eder. Şiir, özellikle vurguluyorum, bir dua biçimidir. Onu en güzel şekilde, en yararlı ve en çarpıcı şekilde kullanmak zorundayız.”

Rahmetli, Abdurrahim ve Bahaettin Karakoç şair, kardeşler ülkelerini seven ve daima ezilenlerin yanında olan insanlardı. Kitaplardaki şiirlerini, yine kasetlerdeki şiirlerini hafızalarımız ve kulaklarımız daima hatırlayacaktır. Sunucu ve şair, İbrahim Sadri, “Mihriban ve Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman” isimli şiirleri şiir kasetinde gür sesi ile seslendirmişti. Şiir dinlemeyi sevenler için güzel bir kültürel miras olduğunu söyleyebiliriz.
Edebiyat dünyamıza güzel şiirler bırakan yürekli şair kardeşler artık yazamayacaklar. Oysa gittikçe kötülerin itibar gördüğü, kötülüğün kol gezdiği bir dünyada onlar gibi yürekli şairlere ne kadar da ihtiyaç var. Şair Karakoç, kardeşler yeri doldurulması zor olan bir boşluk bıraktılar ne yazık ki! Artık aramızda fizik olarak yoklar ama, ruh dünyalarından kitaplara dökülen, mısraları ile daima kötülere ve kötülüğe karşı verilmesi gereken cevabı o güzel mısraları yine vermiş olacaklardır. Başta, Bahaettin Karakoç ağabeyin ailesi olmak üzere tüm yakınlarının ve Türk Milletinin başı sağ olsun. Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun.

Hiçbir zaman unutulmayacak, değerli şair, Bahaettin Karakoç’un kaleminden unutulmayacak olan altın mısralar: Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman. Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana ıhlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden dağlar çivilendikleri yerde çürümeden bebekler hayta hayta yürümeden geleceğim diyorum, geleceğim sana ne olur kesin bir takvim sorma bana ıhlamurlar çiçek açtığı zaman.
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan kimseye uğramam ben sana uğramadan kavlime sadıkım, sadıkım sana takvim sorup hudut çizdirme bana ben sana çiçeklerle geleceğim ıhlamurlar çiçek açtığı zaman.