Kısa bie süre önce vefat eden Kemal İnci, hayatının son röportajını Yıldırım Gazetesi için yapmıştı. Bu iki röportajı sırası ile siz Yıldırım Gazetesi okuyucularıyla paylaşıyoruz.


Yazar, Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz” isimli eseri, Türk sinema tarihinin klasikleri arasına girmişti. Senaryo yazarı ve yönetmeni Metin Erksan olan bu filmde sizin de emeğiniz olmuş muydu?

Evet. Yönetmen Metin Erksan’ın bir arkadaşının kardeşi olan Ulvi Doğan bir gün biz yemek yerken gelip bizi bulmuş ve bir yatırım projesi olduğunu söylemişti. Yurtdışında tahsil görmüştü. Türkiye’de bir film çekerek, yurtdışında film festivaline katılmak gibi bir hayali vardı ve bu düşüncesini gerçekleştirebilmek için bizimle tanışarak çalışmak istemişti. Yazar, Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz” isimli eserinde karar kılınmıştı. Bu filmi Ege Bölgesinde çekmek için karar almıştık. Aslında hikaye oldukça kısaydı, ancak biz onu uzun bir sinema filmi haline getirmiştik. Senaryo yazarı olarak her ne kadar yönetmen Metin Erksan biliniyor ve tanınıyorsa da bu filmde benim de çok emeğim geçmiş emeğim olmuştur. Tamamını, satır satır, ben yazmasam da senaryonun önemli sayılan birçok kilit noktasında fikirlerimi değerlendirmişti, rahmetli, Metin Erksan.

Sinemanın güzel tarafı size göre nedir?

Seyirci tarafından, seyircinin mutlu olması, beni çok duygulandırır. Seyircinin bizi hatırlaması, aileden biri gibi davranması, sokakta gördüğünde hatır sorması, elimizi sıkması, beni çok mutlu eder. Kitap fuarlarına imza günlerine katıldığım oluyor, başörtülü kardeşlerimiz bile çocuklarıyla beraber gelip, kitaplarımı çocuklarının ve kendilerinin adlarına imzalatarak kitap alıp, çocuklarıyla, benimle beraber, cep telefonlarına sevinerek çekiyorlar. Halkımızın bize oyunculara herkesten çok sevgi göstermesi beni çok mutlu ediyor. Bana göre sinemanın güzel tarafı budur.


Size göre eski oyuncular mı, yoksa yeni oyuncular mı daha iyi oyuncu?

Ayırt etmiyorum. Yenilerden de, kız, erkek oyuncular var. Bizde oyunculuk, Avrupa ayarında, hatta daha üstün. İyi oyuncu eskilerden de, yenilerden de çıkıyor. Ben ayırmıyorum.

Türk halkı, eski filmleri ve eski oyuncuları neden bu kadar çok seviyor?

Bizim filmlerimiz ile büyümeleri, bir daha yaşayamayacak oldukları, çocukluk ve gençlik günlerini hatırladıkları için, biz eski oyuncuları da aileden biri gibi, ağabeyleri, ablaları, yakınları gibi görüp, eski filmleri ve eski oyuncuları bu kadar çok sevdiklerini söyleyebilirim.

Türk sinemasının en önemli sorunu size göre nedir?

Günümüz sinemasında, teknoloji var, oyuncu, senaryo var, yönetmen de var. Son yıllarda mali kaynak olarak, biraz yardım çalışmaları başlatılsa da yetersiz. Türk sinemasının mali kaynak sorunu var.

Okul yıllarında nasıl bir öğrenciydiniz?

Bütün öğretmenlerimin çok sevdiği bir öğrenciydim. Derslerdeki başarım spor, müzik ve resimle de pekiştirmiştim. Oldukça başarılı karakalem çalışmaları yapıyor, okul korosuna ilk önce seçilen ben oluyordum hep.

Eski dönemlerde, sizin sinemaya başladığınız yıllarda, Türk sineması, hangi ülkelerin filmlerinden etkilenmişti?

Elli ile altmış yılları arasında, Türk sineması, Arap, İtalyan, Fransız, Hint filmlerinden etkilenmişti. Amerikan filmleri ise hep hayranlıkla seyredilen filmler olurdu zaten. Sinemaya, Romanların etkisi ise diğerlerine nazaran daha azdı. Rus sineması ise daha hiç keşfedilmemişti. Türk sinemasında elli üç yıllarında, Amerikan filmleri ülkemizde çok fazla gösterime girmeye başlayınca, Türk sinemasında bir Amerikan sineması etkisi dönemi başlamıştı. Humphrey Bogart’ın gangster filmleri, John Wayne’nin kovboy filmleri Türk seyircisi tarafından çok tutulmuştu.

Oyunculuğun dışında müzik ile de ilginiz oldu mu?

Evet oldu. Başlık filmi sayesinde tanıdığım Ali Ekber ve Cemile Cevher Çiçek’in yanına sık sık gitmeye başlamıştım. O dönemlerde bana Ali Ekber bir ara saz dersi vermişti. Cemile Hanım’ın karşısına oturup dizlerime vurarak düm-te-ka-düm tek çalmıştım. Ayrıca yazıhanem sayesinde tanımış olduğum Roman müzisyenlere ayrı bir saygım, hayranlığım vardı. Bazen enstrümanlarını benim oraya bırakırlardı. Kanun, keman, gitar, darbuka çalmada uzman olan bu müzisyenlerden yer yer ders almıştım. Hepsinde profesyonel olmadım, fakat müzik kulağımı geliştirmiştim.

“Yalnızlar Rıhtımı” şarkısının sözleri de size ait. Bu şarkı sözünüzün bir yaşanmışlık hikayesi var mı?

Evet var. “Yalnızlar Rıhtımı’nı” bir duygusal boşluk içerisine düştüğüm yalnızlık çektiğim, yaşamış olduğum bir platonik sevda esnasında yazmıştım. O zamanlar sokaklardaki insan karmaşası, kalabalıklığı, eşliğinde yalnız başıma rıhtıma gidip bir kıyıya oturuyordum. Artık o rıhtım benim rıhtımım gibi olmuştu. Yalnızlığıma ise sadece rıhtımdaki martılar eşlik eder olmuştu. Attığım ekmek kırıntıları ile onları besliyordum. Benden çekinmiyorlardı, ama ekmek bittiğinde çekip gidiyorlardı. Bu yaşanmışlıklarla sözleri tamamlamam altı ay kadar sürmüştü. Melodisi Mahur olmuştu. Daha sonra bunu seslendiren Erkin Koray Rock’a  çevirmişti. Sadece şarkı sözü olarak başarı sağlamadı. Dönemin usta edebiyatçılarından Mahmut Tali Öngören, “Yalnızlar Rıhtımı’nın” literatürde yer alması gerektiğini söylemişti. Yaşadığım bu platonik sevda, gün geldi tüm sevenlerin şarkısı olabilecek bir esere dönüştü.

Yalnızlar Rıhtımı

Bir ben miyim perişan
Gecenin karanlığında
Yosun tuttu gözlerim
Yalnızlar rıhtımında

Bütün gece ağladım
Martılar kucağında
Yosun tuttu gözlerim
Yalnızlar rıhtımında

Bir beni mi unuttular
Tek tek uçtu martılar
Geceler ben ve deniz
Yalnızlar rıhtımında

Bütün gece ağladım
Dalgalar kucağında
Yosun tuttu gözlerim
Yalnızlar rıhtımında
                 
        Kemal İnci