Atatürkçü olmak, kendisi gibi düşünmeyenlere saldırgan tavır sergilemek değildir.

Aksine saygılı, barışçı ve bütünleştirici davranmaktır. İdealist olmaktır.

Her kesime eşit durmaktır.

Ama gel gelelim ki şu son zamanlarda “Atatürkçü” geçinenlerin saldırgan tavırları, o´nun yanlış anlaşılmasına ve antipati toplamasına sebep oluyor.

Bu saldırgan tavır, sözde Atatürkçüymüş gibi görünüp de, özde ego´sal ihtiyaçlarını gidermeye çalışan fikir fukarası lümpenlerin takınacağı bir tutumdur.

Ben, bu tip kişilere “Vitrin Atatürkçüsü” diyorum.

Yani görünürde Atatürkçü, gerçekte parya takımı…

Hani, sevginin endazesi yok ya. Bilemiyoruz kim samimi, kim değil…

Her “Atatürkçüyüm” diyeni, gerçekten öyle zannediyoruz.

Sanatçısından yazarına hemen hepsi Kemalizm´den dem vuruyor ama yaptıklarına bakıyorsun tırışka; uzaktan yakından alakası yok!

Atatürk, insanların dinine hakaret edin, örf ve ananeleriyle dalga geçin, ortalığı kızıştırın falan demedi. Keza, toplumun inancına her zaman saygı gösterdi.

Mesela ilk TBMM´nin açılışı, Atatürk´ün önderliğinde dualarla yapıldı.

1924 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu.

Annesi, kız kardeşi ve hatta eşi bile kapalıydı.

Dolmabahçe´de özellikle kandillerde Kur´an okuttururdu.

Daha birçok örnek sayılabilir…

E öyleyse niye ölesiye saldırıyorsunuz peki, sizinle aynı düşünmeyenlere?

Özellikle inanan kesime…

Hatta işi abartıp Peygamberimize dahi dil uzatıyorsunuz, Kâbe´ye dil uzatıyorsunuz, ezana, camiye… 

Bunun ne manası var?

Özellikle ramazan, bayram gibi kutsal günlerde yumurtlamış olduğunuz moda fikirleriniz de sizin olsun, sapkınlıklarınız da.

Halk istemiyor kardeşim!

Yani “demokrasi” diyen de siz, saldıran da…

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu…

İşte bunu anlamak zor…

Herkes size inanmak mecburiyetinde mi kardeşim?

Yok! Zorlamayın! Yazık!

Yani, ona buna sataşıp, argo dilini kullanmak suretiyle sosyal medyada attığınız bazı hakaretler, başta kendi ideolojinize, sonra insanlığa zarar getirir.

Fayda da getirmediği gibi milleti ayrıştırmaya, bloklaştırmaya neden olur.

Sonra huzursuzluğa, iç karışıklığa… Ne gereği var?

Bu da büyük bir zandır. Mükellefiyetini kaldıramazsınız. Ağır gelir yarın, hakkın huzurunda.

Diyorum ya, Kemalizm´i vitrin olarak kullanıp, aslında içindeki kirli fikirleri servis etmeye çalışan bu tip şahıslar, birilerinin gözüne gireyim derken, farkında olmadan göz çıkarıyorlar.

Tamam. Bir dine mensup olmayabilirler.

Türk toplumunun inançlarına katılmaya da bilirler.

Ama hakaret edemezler kardeşim!

İnsanların inancına, normlarına hakaret edemezler!

Bu yetkiyi kimse vermiyor onlara. Hiçbir zaman da vermeyecektir.

Kusura bakmasınlar!

Ve o kadar bayağı, o kadar ucuz bir hareket ki bu yaptıkları, inanın, gerçek Atatürkçülere de yani onlar gibi düşünmeyen Kemalistlere de zarar veriyorlar.

Yani o kadar ince bir çizgi ki bu;

Farkında olarak ya da olmayarak Atatürk´ün, din düşmanıymış gibi algılanmasına vesile oluyorlar.

Akabinde gerçek Atatürkçülerin de…

Sonra bu ideolojinin eteklerinin altına saklanıyorlar. Bu cehalettir hemşerim!

Yapmayın, etmeyin! İçinizde birilerine kin besleyip, sonra Atatürkçülüğün arkasına sığınmayın! O´nun manevi otoritesini kullanmaya kalkmayın.

Mert olun biraz mert!

Bırakın da rahat uyusun yattığı yerde.

Eminim ki mezarından kalksa, ilk, siz ve sizin gibileri sürgün ederdi bu topraklardan.

Sizin gibi “sahte” Atatürkçüleri…

Çünkü imitasyonsunuz siz! Çakmasınız.

Ne vatan sevginiz, ne de bayrağa saygınız samimi.