Yaz aylarına denk gelen iki mübarek dini bayramı hakkıyla ve coşkuyla yaşayabiliyor muyuz?

Yoksa merhum şarkıcı İbo gibi “Nerede o eski Bayramlar?” şarkısında ki gibi hasretle iç mi çekmeliyiz bilmiyorum! Sıkıntılı geçen şu salgın hastalıklar döneminde bunalan toplum, Bayramı fırsat bilerek kendisini tatil beldelerine atma yarışı içine girdiler bile.

Bunun doğru olup olmadığını tartışmayacağım. Ancak tartışmaya açık olan ve en önemli mevzulardan birini ben bugün tartışmak istiyorum:

Ramazan ayı yardımlaşma ve nefsimizi terbiye etme ayı. Tabi ki bu ayın ibadet ve mağfiret ayı olduğunu da eklememiz gerekir. Bu ayı İslam’ın gerektirdiği şekilde yaşanıp sonunda Bayram’a ulaşmanın coşkusunu hem çocuklarımıza ve hem de büyüklerimize yaşatmamız gerektiği de bir gerçektir.

Dini Bayramlarımızda çocuklar şekerlerle ve harçlıklarla sevindirilirken, büyükleri ziyaret edip onlara tatlılar ve çeşitli hediyeler götürerek Bayramın güzelliğini yaşatmamız da dinimizce yapılması gereken saygı ve sevgi göstergesidir.

Sevgili Peygamberimiz (S.A.V) efendimiz Medine’ye hicret edince, Medinelilerin cahiliye adetlerinden kalma Bayramlarını kutladıklarını gördü. Ve onlara şöyle buyurdu: “Allahü Teâlâ size o kutladığınız Bayramdan daha hayırlı iki Bayram; (Ramazan ve Kurban Bayramı) ihsan etti!” dedi. Sevinç ve neşe dolu günlerin iki güzel Bayramımız olan Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramını bildirmiştir.

Ayrıca İslam büyükleri, Allahü Teâlâ’nın emirlerine uyup, yasaklanan hal ve hareketlerden sakınarak, yani günah olan fiillerden, (haram lokma yemeden) gibi sakınarak geçirdiği günleri de Bayram olarak kabul etmişlerdir. Bunun mükâfatı da cennete girme bayramıdır!

Artık Bayram sevinci ve coşkusu şarkılarda ve masallarda kalmış gibidir.

Yaklaşan Kurban Bayramında da yaşlılarımız ve bakıma muhtaç büyüklerimiz yine boynu bükük hüzünlü kalacak gibiler. Kurbanını keser kesmez ailesini toplayıp arabasına tıkan tatil ve eğlence tutkunu zatı muhteremlerimiz şu deniz senin bu tatil köyü benim yollara düşecek, aklınca Bayramı kendi zevkleri uğruna kutlayacaklar!

Kestikleri göstermelik Kurban etleri ya buzdolaplarında kendilerine ziyafet olarak kalacak, yâda her hangi bir kasapta sucuk olarak yine kendisine kışlık erzak olarak kasap vitrinlerini dolduracak!

Yaklaşık bir yıl boyunca boğazından bir tike et geçmeyen gariplerin yine hevesleri kursaklarında kalacak!

Bir parça et belki bu gariplerin birkaç aylık yiyeceği olacaktır, düşüncesi mi maalesef, Kurban kesmenin ve Bayramlarının anlamını ve sevabını bilmeyenler için hiçbir şey ifade etmeyecek!

Bakın Bayramların önemi neymiş şöyle anlamaya çalışalım:

Müslümanların bir birileri ile kaynaştığı, küslerin barışıp kucaklaştığı, fakir fukara ve yetimlerin sevindirildiği, yaşlıların, akraba ve tanıdıkların ziyaret edildiği Bayram günleri, bütün İslam âleminde bu güne kadar kutlanarak gelmiştir.

Bayram sabahları erken kalkılıp temiz ve yeni kıyafetler giyildikten sonra Camiler doldurulur, Bayram Namazı kılınır, sonrasında herkes bir birileri ile kucaklaşıp tebrikler yapılır. Ailece kabristanlıklar ziyaret edilip ölülerimiz için Kur’an okutulur. Sadakalar verilir. Sonra, yukarıda da belirttiğim gibi Bayram ziyaretleri başlar. Sonrasında evimize gelip bizi ziyarete gelenlere ikramlarda bulunup, hoş sohbetlerle Bayramı içten yaşarız!

Bayram deniz kenarlarında yarı çıplak denizin keyfini çıkarmak, eşten dosttan uzaklaşmak, tabiri caizse kafa dinlemek yâda istirahat etmek demek değildir. Özellikle tatil yapmak için Bayramları dört gözle bekleyenler, kendince Bayramın vecibelerini veya yapılması gereken bütün İslami içtihatları hiçe saymak değildir. Ramazan ayının önemini ve sonrasındaki Bayramın anlamını bilmektir Bayramı anlamak. Kurban Bayramının önemindeki kesilen hayvanın etlerini kebap yapıp kendi midesine indirmek veya dolabına tıkıp tatillere koşmakta değildir.

Bakınız kesilen hayvanların ne kanı nede eti Allah’a ulaşır. Ancak bu bir şükürdür! Bu bir yardımlaşmadır! Bu bir kefaretidir! Bu bir ihtiyaç sahiplerine ulaştırılan yardımdır! Bu seni ve aileni her türlü kazadan, beladan musibetlerden koruyacak kefarettir.

Bakın size benim başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum:

“Yıl 1995 hiç unutmuyorum Kurban Bayramı o yıl 9 Mayıs Salı gününe denk gelmişti. Bayram sonrası tatilden dönen bir aile 15 Mayıs Pazar günü Çandır köprüsüne yakın bir yerde trafik kazası geçirmişti. Biz haber için olay yerine gittik. Arabayı kullanan şahsın kayın validesi araçta sıkışmış, itfaiye ve sağlıkçılar zar zor kadını sıkıştığı yerden çıkardılar. Ancak kadın oracıkta hayatını kaybetmişti. Aracı kullanan şahıs ile muhabbet ettiğimizde bize şöyle söylemişti: “Arkadaş tatile gitmeden önce kurbanımı da kesmiştim. Gerçi etlerini dağıtmadık ama neticede kan akıttık! Niye böyle bir kaza yaptık anlayamadım! Oysa hiç süratte yapmamıştım. Birden önüme bir köpek atladı. Ona çarpmamak için aniden direksiyonu kırdım. Bu akıl almaz kaza oldu işte.” Bu anlattıklarım o gün gazetede haberde de çıkmıştı. Demek ki sadece kan akıtmakla kazalar, belalar ve musibetler başımızdan gitmiyormuş.

Hayırlı, sağlıklı ve bereketli Bayramlar dileği ile!..