Türkiye´nin tarihinde referandum sandığı bugüne kadar altı kez kuruldu. İlk olarak 1961 Anayasası, ardından da 1982 Anayasası halkoyuna sunuldu. 1987 yılında, dönemin yasaklı siyasetçilerinin politik hayata dönüp dönmemeleri halka soruldu. 1988´de, yerel seçimlerin bir yıl erkene alınıp alınmaması konusunda referanduma gidildi. 2007´de sandık, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi başta olmak üzere bazı anayasa değişiklikleri için kuruldu. 2010´da ise kapsamlı bir anayasa değişikliği referandumu yapıldı.

Tarih 2008´i gösteriyordu. Ak Parti´ye kapatma davası açıldı. Bu sorunun üstesinden gelen Ak Parti aynı yıl ‘Ergenekon´ davalarıyla ulusalcı-milliyetçi kadrolara savaş açtı. Bir yıl sonra 2009´da “Kürt Açılımı” adı altında devletin temeline dinamit koyma çalışmaları başlandı.

‘Balyoz Davaları´ ile büyük kumpas devam ederken Türkiye 2010´da Referanduma gitmeye hazırlanıyordu. Anayasa Mahkemesi, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu, Askeri Şura ve Askeri Yargı ile alakalı maddelerde büyük bir değişikliğe gidilen referandumda, ‘Ergenekon ve Balyoz Davalarıyla´ içi boşaltılmayan devlet 2010 Referandumu ile terör örgütü Fetullah Gülen´e teslim edilecekti.

Ak Parti referandumu memleketin en ücra köşelerine taşıyor, Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi de ‘Evet Cephesinde´ bulunuyordu.

‘Hayır Cephesinde´ bulunan CHP ve MHP´nin başını çektiği muhalefet referanduma “AKP, AB ve ABD´nin istekleri doğrultusunda, Türk milletinin ihtiyaçlarından kaynaklanmayan bu anayasa değişikliğini millete dayatıyor” ve “Referandumun Türkiye Cumhuriyeti Devleti´nin üniter siyasi yapısı ve kimliğine uygunluk içermediğini, AKP´nin de demokrasi kisvesi altında sunduğu açılımın, esasında bir AKP-PKK projesi olduğu” söylemleriyle karşı çıkıyordu.

Evet Cephesinin mimarı ve en büyük itici gücü terörist Fetullah Gülen ve hareketi “Yetmez ama Evet” sloganıyla propaganda yapıyordu.

Dönemin kahramanı şimdinin teröristi Fetullah Gülen “mezardakileri bile kaldırarak, o referandumda ´Evet´ oyu kullandırmak lazım” diyerek tüm terör hücrelerine çağrıda bulunuyordu.

Terör Örgütü Fetullah Gülen Hareketine mensup ya da örgüte dışarıdan destek veren aydın, yazar, hukukçu, sanatçı, öğretim üyesi ve siyasi eylemcilerin bulunduğu bir grup, ‘eksik olmakla birlikte yeni anayasanın Türkiye´de demokratik hak ve özgürlükler açısından ileri bir adım olduğu, 12 Eylül Anayasasında bir gedik açacağını savunarak´ referandumun Evet Cephesine destek olarak ‘Yetmez Ama Evet´ cephesi açmıştı.

12 Eylül 2010 günü akşamı seçmenin % 57,88´si "Evet", % 42,12´si "Hayır" diyerek yeni anayasayı kabul etti.

Avrupa Birliği sonuçtan memnundu. ABD Başkanı Erdoğan´ı arayıp tebrik etmişti. Liberaller zafer naraları atıyor, okyanus ötesinden gelen sevinç çığlıkları Türkiye´den duyuluyor, ‘demokrasi´ alkışları kulakları çınlatıyordu.

R. Tayyip Erdoğan balkon konuşmasında “İsteseler de istemeseler de her vesayetçi anlayış kaybetmiştir. Bu gün bu akşam kaybeden darbeci anlayış olmuştur". demişti.

Fakat çok değil bir kaç yıl sonra kaybedenin ‘darbeci anlayış´ değil Türkiye Cumhuriyeti olacağını görecekti.

Yıl 2018, Yetmez Ama Evet Cephesi´ Abdullah Gül üzerinden Türkiye siyasetini yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Ak Parti içinde yerini kaybeden bu cephe 2014 yerel seçimlerinde kendine MHP´de yer bulmaya çalışsa da Devlet Bahçeli hızlı davranıp istisnasız hepsini uzaklaştırarak partisini temizledi.

Aynı cephe 2018´de kendine Abdullah Gül liderliğinde CHP´de yer bulmaya çalıştı fakat CHP tabanı hiç tereddüt etmeden büyük bir şiddetle anında karşılık verdi.

Abdullah Gül´ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına en büyük destek şuan itibariyle Meral Akşener´den geliyor. “Abdullah Gül´ün çatı adayı olmasına ilişkin bir demokratik baskı oluşturulmaya çalışıldığını ve Abdullah Gül´ün adaylığından büyük bir mutluluk duyacağını” her alanda vurgulamaktan kaçınmadı.

‘Yetmez Ama Evet Cephesi´ 24 Haziran seçimlerinde daha önce de olduğu gibi ‘demokrasi´ sloganlarıyla tekrar harekete geçti. Abdullah Gül´ün adaylığı Saadet Partisi Temel Karamollaoğlu´nun çalışmaları sonucu muhalefetin en büyük oluşumu olan CHP´den geçer not alamadı.

Bunun üzerine Abdullah Gül geçtiğimiz cumartesi günü açıklama yaparak adaylığa niyeti olduğunu fakat ismi üzerinde mutabakat sağlanmadığı için aday olmayacağını söyledi.

Abdullah Gül´ün konuşmasından mevcut siyasi duruma muhalefet ettiği net bir şekilde anlaşılıyor. Zira hükümet de buna benzer açıklamalarda bulundu.

Gül, ‘Yetmez Ama Evet Cephesinin´ açıklamalarında sık sık kullandığı fakat iş eyleme gelince unuttuğu ‘Demokrasi´ vurgusunu da yapmayı ihmal etmedi.

Abdullah Gül, Ak Parti içindeki gücüne muhalefet kanadının mutabakatını da alıp Cumhurbaşkanı adayı olsaydı R. Tayyip Erdoğan´ın seçilmesi çok zordu. Fakat her zamanki gibi riske girmedi ve İngiliz usülü kenara çekilip doğru olduğunu sandığı zamanı beklemeye başladı.

Şimdi üstünlük Ak Parti, MHP ve BBP´nin oluşturduğu ittifaka geçti.

Bakalım önümüzdeki günler ne gösterecek.

Velhasıl...

R. Tayyip Erdoğan Abdullah Gül´ün aday olmayacağını öğrendiği an derin bir oh çekmiştir.

Fakat oyun daha bitmedi. Dünyanın güçlü kutuplarının 24 Haziran seçimi üzerinden Türkiye´deki güç savaşı devam edecek.

İngiltere bu güç dengesinde öncelik olmaktan çıktı. Rusya tereddütlü olsa da tarafını Erdoğan´dan yana kullanıyor. ABD kaybetse de bir şekilde kazanan taraf olmaya çalışacak.

Tek temennim ise yabancı mihrakların ülkemiz üzerinde hesap yapamadığı ‘Tam Bağımsız Bir Türkiye!´