Zaman penceresini açıp baktığımızda dışarıda ki manzara hep aynı manzara, değişen belki fiziki yapılar ve insanların giyim tarzları olabilir. Ancak zaman sanki bir adım bile ilerlememiş gibi.

Neden mi?
Hangimiz yaşam denen bu maratonda koşmadık? Ya da hangimiz bu yollardan geçip bir yerlere gelmedik?
Başınızı iki elinizin arasına koyup gözlerinizi yumun ve şöyle oturduğunuz yerden geriye doğru yaslanıp düşünün: Ne zaman geçti onca yıl? ve ben ne yaptım geçen bu kadar uzun sene boyunca? Yaşadığım her yılın, ayın, günün, saatin, dakikanın ve saniyenin muhasebesini yaptım mı? Kime iyilik ettim, kime kötülük. Bunları gönül terazimin kefelerine koyup hangisinin ağır bastığına baktım mı? Daha birçok suali sorabilirim kendime.

Ve şimdi ben soruyorum sizlere: sizler de kendinize sordunuz mu hiç bütün bu söylediklerimi? Eğer insanoğlu yapıp değil, yapmadan düşünmüş olsaydı belki onlarca hata işlenmemiş olurdu ve dünya belki daha farklı ve daha yaşanır bir mekan olurdu. Siyahın karşıtı beyazın olması kadar, iyinin karşıtı kötünün de olması vakidir. Kötüyü görüp ondan uzaklaşmak ve iyinin kıymetini bilmek en akılcı davranıştır. Ancak hiç kötüyü yola getirip, iyiliği aşılamaya çalıştınız mı?
Gerçekten şu insafsızca akıp giden zaman içinde nasıl bir iyilik yaptım diye düşündüğünüz oldu mu? İnsanlar ancak amansız bir hastalığa veya ölümün acımasız dokunuşunu hissettiği zaman aklına bu saydıklarım gelebiliyor. Hani büyüklerimiz hep söylerler ya “Ölüm İyiliği” diye, ben de hep söylerim: Yüce Rabbim hiç kimseye keşke kelimesini söyletmesin ve o ölüm iyiliği geldiğinde bu alemden göçerken mahcup ayrılmayı hiç birimize nasip etmesin...
Şu çıkar ve menfaat aleminden göçüp gitme sırasını beklerken, sürekli iyilikler yapmayı, gücümüzün yettiği kadar yardıma muhtaçlara yardım etmeyi hepimize nasip eylesin yaradan!

İbretlerle dolu günler yaşamaktayız. Mehmetçiğimiz bağımsızlığımıza kast etmeye çalışan terör odaklar ile savaşırken, onlara sadece manen yardımcı olmak değil, gücümüz yettiğince gönlümüz el verdiğince yardım edebiliyor isek işte bizim için en büyük onur budur. Varını veren utanmaz. Bir battaniye ya da yüz battaniye ne fark eder? Üşüyen ve harap olmuş bedenleri saracak olan kardeşlik kucağı olsun bunu kim istemez?

Evet, zaman akıp gidiyor! Çıkmaza ulaşan bir yolun sonunu hiç kimse istemez. Eğer bizler kardeşliğin ve insanlığın temelini sağlam atmaz isek küçük bir depremde her şey yerle yeksan olur! Yeri gelmişken şu iki dörtlüğü sizlerle paylaşmak istedim:

FANİ´DEN İKİ DÖRTLÜK
Dünyayı ebedi görme ey fani
O gün sende bir toprak yığını olacaksın
Kimler gelip geçmedi ki bu dünyadan
Ve bir gecelik o kısa rüyadan...

Uyandığında başın değdiği an
Ses gelecek kuru tahtadan
Anlayacaksın ölen senmişsin
İrkilip korkacaksın bir an o tatlı rüyadan.

Evet, bu alemden ayrılıp göçtüğümüzde ardımızda kalan sadece bir yığın toprak. İyi isek iyilik ile anılırız. Kötü isek lanetlenip kalırız. Varlıklı iken varını paylaşırsan kardeşinle, yokluğunda mutlaka kardeşin gelir seninle. Öyleyse daha ne bekliyoruz? Vakit varken hala ne duruyoruz, Mehmetçiğimize ve Suriye´deki mağdurlara neden yardım elimizi uzatmıyoruz? Bugün ona ise yarın da sana olmayacağını kim bilebilir ki?
Öyleyse uzun söze gerek yok. Biz millet olarak yardımı seven bir milletiz ve üzerimize düşeni de yaparız evvel Allah!..
Yüce Rabbim ordumuzun ve güvenlik güçlerimizin yar ve yardımcısı olsun...