Doğalgaz kullanılmaya başladığımızdan beri bacalar tütmez oldu. Artık sobalar tarihi antika haline gelirken Sobacılık mesleği de Kaybolan Sanatlar içine dâhil oldu.

1987 yılında yine gazeteniz Yıldırımda sürekli olarak çıkan araştırma yazım: ”Kaybolan Sanatlar” yazı dizime birçok sanatın yok olmasını üzüntü ile anarken bu günlerde sobacılık mesleğinin de yavaş, yavaş kaybolduğuna şahit oluyoruz.

Kış aylarında evlerimizi ısıtan sobalarımız yerini doğalgazlı kaloriferlere ve doğalgaz sobalarına bıraktı. Her ne kadar bu ısınma araçlarının üzerinde su ısıtmayıp, çaydanlık üzerinde demlikten yayılan buram, buram çay kokusuna ve üzerinde kestane kavurmasak da hasret kalsak da, doğalgaz hayatımızda önemli bir yer tutmuş durumda.

Dumanına, isine, boru çırpma telaşına velhasıl’ı kelam artık sobayı ancak tarih kitaplarında göreceğiz.

Peki, şimdi dumanı tütmeyen bacalarımız ne olacak diye dert etmeyin? Geçenlerde internette biri bir fotoğraf paylaşmış: Adam soba bacasının ağzını genişletmiş. Yukarıya açılan deliği de tıkamış bacanın etrafını tuğla deseni ile boyayıp minyatür bir eve benzeterek bir muhabbet kuşu yuvasına çevirmiş.

Pratik zekâlarda üzerimize yoktur. Eskiyen eşyaları başka amaçlarda kullanmayı çok iyi becerdiğimizi hepimiz biliriz. Ama bir soba bacasının kuş kafesine çevrileceği hiç aklıma gelmezdi doğrusu.

Yıllarca soba borularına hizmet veren baca bile, bir gün içinde bir canlının yaşayacağını tahmin etmemiştir.

Zaman öyle hızlı akıp gidiyor ki, kaybolan onlarca mesleğin izleri bile hafızalardan silinip gidiyor. Hani eski dostlar adlı şarkıda vurgulandığı gibi: Bütün bu eşyalar artık yalnız albümlerde kalıyor.

Birçoğumuz eski günleri yâd ederken içimiz burkulur, gözümüzden iki damla yaş süzülür ve içten bir “Ahh!”  çekeriz. Bizim çocukluğumuzda gaz ocakları vardı. Deposuna gazyağını doldurup, bisiklet pompasını andıran ocağın gaz haznesi içine doğru takılmış pampa ile üç dört dakika pompalayıp ocağı yakar üzerinde yemekler yapılır, çaylar demlenirdi. Kış yaklaşıp havalar soğumaya başlayınca soba bacalarını bacacı çağırtıp temizletir.  Soba boruları kömürlükten çıkarılıp soba kurma telaşı bütün hızı ile sürerdi.

Bu sözünü ettiğimiz sadece tütmeyen bacanın hikâyesidir. Oysa onlarca eşyanın bir zaman sonra hayatımızdan çıkıp gittiğine baktığınızda içinizden bir şeylerin koptuğunu hissedersiniz. Sanki çok sevdiğiniz birinin cenazesi arkasından içiniz acı ile dolup taştığını hissettiğiniz gibi bir duygudur bu.

Karacaoğlan’ın deyişinde ki: “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu!” mısrası gibidir.

Bir Dadaloğlu’nun kavgası gibidir: “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!” misali!

Evet, hayat akıp gidiyor, dur demek olmaz. Hayatımızdan daha nelerin gideceğini bilemeyiz. Ama Meşakkatli bile olsada insan bacası tüten sobayı özlüyor be kardeşim!