Sıkıntılıysanız, insanlardan uzak kalmak istiyor ve bir derdinizin olduğunu düşünüp bulamıyorsanız, hayattan tat alamıyorsanız, hiç bir şey sizi artık tatmin etmiyorsa, her şey anlamsız geliyor ve yalnızlığı ısrarla arıyorsanız; modern bilim sizi hasta ilân eder ve amacı da; kendinizle asla başbaşa kalmamanız, bir şeylerin yanlış gittiğine olan inancınızı pekiştirecek vakit bulamamanız, hakîkâti bulmak için yola çıkmanıza izin vermeyip, kalbinizin tüm yollarını tıkayarak, sizi depresyonda olduğunuza inandırmaktır. Çün ki; herkes deli gibi bu dünyanın peşine takılmış ve sahte bir mutluluğun peşinde iken, sürüye dâhil olmayı tercih etmeyen birileri varsa, düşünmeye vakit bulamamalı.

Laboratuvarlarda ürettikleri sentetik hormon ilaçlarını size reçete ederek, yaşadığınız tüm sıkıntıları 'hasta insan' yaftasıyla size ve çevrenizdekilere inandırırlar. Sadece doktorlar değil; panolar, reklâmlar, tüm görsel medya, mutlu insan profilini çoktan belirlemiştir bile. Reklâmlar aracılığıyla bilinçaltınıza döşenen ve lüks hayatlar içerisindeki mutlu insanların bir masa etrafında güle eğlene yedikleri pahalı yiyecekler, odanın içerisine yerleştirilmiş lüks mobilyalar, alışveriş merkezinden çıkan ve elleri pahalı markaların poşetleri ile dolu insanların yüzlerindeki kahkahalar; işte bunlar öyle ustaca işleniyor ki, sizin; huzuru ve tatmini bunlar zannedip, yaşadığınız hayata lânet etmemeniz için artık hiç bir sebebiniz kalmıyor. Bundan sonra bütün hayatınız, bulduğunuzu sandığınız tüm o sahte reçetelere sahip olmaya çalışmakla geçiyor.

Oysa insan; bu dünyaya, bulduğunu sandıklarını sahiplenmeye değil, kaybettiği şeyi bulmaya gelmiştir. Bundan dolayıdır ki artık; ruhunun isyan ettiği ve tadının kaçtığı, her şeyin anlamsız gelip hiç bir şeyin kendisini tatmin etmediği, iyice kalbine gömülüp yalnızlığı deli gibi arzuladığı an; iyileşmeye başladığının ve derinleşmesinin artık zamanının geldiği andır. Bunu çoğu insan farketmez ve kendisini modern bilimin kollarına teslim eder. Hatta çevresi bile ona hasta olduğunu söyleyerek, bu hâline acımaya başlarlar. Oysa o, artık ya sürüden ayrılıp doğru adresi bulmalıdır, ya da bu hâlinin hastalık olduğuna inanıp, mesajı ve kendisini yine ıskalayacaktır.

İmanî olmayan tüm kaygıların adını; panik atak, depresyon, okb, hipokondriya koydu modern bilim. Ne ölümü, ne de kaybetme korkusunu anlamamıza izin verdiler. Oysa mümini dirilten ve iyileştiren şeydi korkuyu anlamak. Bizi, kendilerinin dünya sevgisinden kaynaklanan hastalıklarına buldukları çözümlerle uyuşturdular. Şimdi artık ne ölebiliyoruz, ne de dirilebiliyoruz. Uyuştuk... Dünya sarhoşuyuz.

İnsana kaybettiği şeyi bulması için, tüm yaratılmış olan ne varsa işbirliği hâlindeyken, kendisine sunulan bu tatminsizlik hissîyatını kaç insan farkedip de içe doğru yolculuğa çıkıyor? Tüm kaybettiklerini dışarıda arayan insanın, içindeki hazineden kaçının haberi oluyor? Bu dünyadan, kaçı kendisiyle olan irtibâtını gerçekleştirerek ve yeniden kurarak göçüp gidiyor?

Hayat eskisi gibi sizi tatmin etmiyor ve adını koyamadığınız bir sıkıntıyı devamlı içinizde hissediyorsanız; dünyanın artık size verebileceği hiç bir şey kalmamıştır ve bu hâl; ezelden kaybettiğimiz, bulmamız için de bu dünyaya gönderildiğimiz mesajın, ayak sesleridir. Hadi, adım atmanın da tam zamanıdır.