Pat diye gireyim bu defa konuya, bizim sorunumuz aslında şu;

İnsanımız, ahiret ile olan bağlarını kuvvetlendirmeyi ya evlendikten, ya da belli bir yaştan sonraya bırakıyor.

Bunun birçok nedeni ve bahanesi var; geçim derdi, ölüm korkusu, nefse genç yaşta gem vuramama gibi. Ele almak istediğim konu ise;

Toplumda bir türlü ahlâklı gençlik modelini oluşturamıyoruz. Sebebine gelince; yuva kuran çiftler, ailelerinden de aldıkları yarım yamalak din ve ahlâk terbiyesi ile çocuk yetiştirmeye başlıyorlar. Çocukların yaşları tam ergenlik dönemine tevafuk ettiğinde de, bu defa kendileri de o sırada ahiret ile olan hesaplarının peşinde olduklarından, ahirete daha kanalize ve dikkatli şekilde, çocuklardan da kendileri gibi sil baştan yaşamalarını talep ediyorlar.

Oysa o ergenlik dönemi, bunları kabul edecek kadar derin bir anlayışa sahip değildir. Sebebi ise, yine anne-babanın, çekirdekten yetişmedikleri aile hayatlarından ve kendi çocuklarını da anne karnında yani yine çekirdekten yetiştirmek derdine düşmediklerinden ileri geliyor.

Toplumumuzda, çekirdekten yetişmeme ve yetiştirmeme sorunu var. Din terbiyesi ertelendiğinde, ne verimli, ne de sonuçları anlamlı oluyor. Üzerine bir de ergenliğe ulaşmış bir çocuğa, o yaşa kadar göstermediğiniz dinî hassasiyeti, sırf siz artık bir şeylerin farkına varıyorsunuz diye yüklenmeye çalışmanızla, mesele elinizde patlıyor.

Sizin, o yaşa gelene kadar işlediğiniz günahların pişmanlığını, çocuklarınıza anlatmanız mümkün değildir. Çekirdekten yetişmiş olsaydınız, o günahların çoğunu, bilerek işlememiş olacaktınız. Bu da işinizi kolaylaştıracaktı.

...Derken aile ve ergen çatışmaları alıp başını gidiyor. Anne-babasının bu zamana kadar göstermediği din hassasiyeti karşısında afallayan genç, onları gerici, yobaz diye yaftalıyor. Bir iletişimsizlik, bir temassızlık evin içerisinde... Çocuk, ailesine duyduğu bu büyük öfkeyle, kendi ahiretini de tehlikeye atıp, Allah ile arasında derin uçurumlar oluşturuyor.

Ebeveynlerin, dinlerini yaşama hususundaki bu geç kalmışlık, koca bir neslin mahvına sebebiyet veriyor. Yarım bir din anlayışı ile yetiştirmeye çalıştıkları o çocuk, belki de hayatı boyunca Rabb'i ile arasını düzeltemeden ya da düzeltme gereği bile duymadan, bu dünyadan göçüp gidiyor.

Hiç uzatmayacağım yine. Bu konuda yazdıklarım, 50 sayfa alır lâkin saygıdeğer gazetemiz topu topu 5-6 sayfa. Hem siz de okumayı sevmiyorsunuz.

Şöyle sonlandırayım o hâlde efendim; anne-babamızı seçemiyoruz fakat nasıl yaşamak istediğimizin kararını verebiliyoruz. Şükür ki, yaratıcı bu konuda bizi özgür bırakmış. Dünyadan kopamıyoruz, ahireti düşünmeden edemiyoruz, böyle saçma bir ikilemin arasında bocalıyoruz, öyleyse bir karar vermemiz gerekiyor en acilinden. Ya evlât sahibi olmadan gireceğiz bu yola, ki o vakit çocuklarımıza örnek olabilelim; ya da çocuk ergenlik çağına ulaşıp da, bizim de 3.5 atmaya başlayan o kalbimizin sıkıştığı yerde, başımıza geleceklere hiç ağlayıp sızlamayacağız.

Allah sizinle olsun efendim.

Hayırlı bir ömür diliyorum hepinize.