Geçen hafta akraba ziyareti için Yalova´da idim. Pazaryerini dolaşıp biraz meyve falan alayım dedim. Pazarda dolaşırken, bir çocuğun annesinin mantosuna yapışıp “anne şu meyvelerden neden almıyorsun?” diye sızlanıyordu. Bu olay beni biraz duygulandırdı.

Yanlarına yaklaşıp: “Kızım şu delikanlının isteğini neden yerine getirmiyorsun?” dedim.

Genç kadın içini çekerek: “Bey amca bu ay çok açıldık ev kirasını vermekte bile zorlanacağım bu gidişle” dedi.
Ben eşinin ne iş yaptığını sorunca da gözleri dolu, dolu oldu ve: “Ben şehit eşiyim” lafı adeta boğazında düğümlendi. Başını yana çevirdi ve eliyle gözlerinin yaşını sildi. Ben çocuğun saçlarını okşadıktan sonra ona: “Hangi meyvelerden istiyorsun bakalım delikanlım” dedim. Çocuk parmağı ile muz, ananas ve kiviyi işaret ederek: “Bunları istiyorum amca” dedi.

Bende pazarcıya çocuğun istediği meyvelerden vermesini söyledim. Çocuğun annesi karşı çıkmasına rağmen meyveleri poşetle kadının eline tutuşturup: “Kızım bunda utanıp sıkılacak bir durum yok, sen benim kızım, bu da torunum. Oğlumuz bizler için şehit olmuş onun hakkını birkaç kilo meyve ile ödemek mümkün mü?” dedim. Kadının gözleri yine dolu, dolu oldu teşekkür ederek pazarda kaybolup gitti.

Biz millet olarak yardım yapmayı seven bir milletiz. Ancak, yardıma ihtiyacı olan böyle aileleri bulabilmek de gerçekten zor. Oysa onca zengin müteahhitler var. Siteler inşa ederek milyonlar kazanan inşaatçılarımız kirada olan şehit ailelerine bir daire bağışlamış olsa, böylesine duygu dolu olayları yaşamamış oluruz. Unutulmamalıdır ki bu şehitlerimizin sayesinde böylesine güven ve huzur içinde yaşayıp işlerimizi güvenle yapmaktayız. Yoksa geçen aylarda Adana´da yaşanan şehit ailesine kafa tutan halk otobüsü sürücüsü gibi duyarsız kalırsak, o şehitlerin iki eli yakamız da olur.

Ayrıca bu tür ailelerden belediye su parası almayabilir. Elektrik idaresi de aynı şekilde elektrik fatura bedeli talebinde bulunmayabilir. Bu durumda olan zaten kaç şehit ailesi vardır ki? Bilmem sizler ne düşünüyorsunuz? Şehitlerimiz kadar onların çocukları ve aileleri de bizim için çok değerlidir.

Evet, bu yaşadığım duygu dolu günü hayatım boyunca hiç unutmayacağım. Kim bilir daha ne sıkıntıları vardı bu kadıncağızın? Anlatmaktan çekindiği ve sırlarla dolu ne dertleri vardır. O küçücük yavrucağın özenip istediği oyuncaklar, giyisiler veya bisiklet gibi ne ihtiyaçları vardır. Hani bir atasözü vardır: “Attan düşenin halinden, attan düşen anlar” diye. Ancak böylesine acıları yaşayanlar anlar. Bizler böyle olaylarda kendimizi onların yerine koyarak olaylara böyle yaklaşmamız gerekir diye düşünüyorum. Ve bu hafta ki yazımı şehitlerimiz için yazmış olduğum şiirim ile veda etmek istiyorum.

İŞTE BU BENİM NESLİM!..
Akşamın karanlığında, baharının kıyısındaydı…
Her yer cehennem gibi ve ateşin tam ortasındaydı!
Kızıl kıyametler kopuyor, silahlardan ölüm kusuyordu, Tepesinden ise bombalar yağıyordu, amansız o gecede…

Yatıyordu boylu boyunca yolun ortasında,
Kızıl kurşun yarası vardı göğsünün tam ortasında…
Kutuplarda buzlar eridi bu ateşten bedene,
Şimdi layıksın Kurtuluş savaşında ölen dedene!..

Şehitlik merteben, Kefenin atlas, tabutun altın,
Generaller, paşalar ve tüm rütbeler senin altın.
Kurşunlara hedef ettin o gencecik bedenini,
Unutturmadın bizlere o kahraman dedeni!

Adları kalbimize kazılı bu kahramanlar için nice methiyeler ve şiirler yazılsa ve Hatimler indirilse azdır… Vatan size minnettardır. Ruhlarınız şad, mekânlarınız Cennet olsun Türk Milletinin vefakâr evlatları!....