Günümüz iletişim anlayışı; elimizdeki küçük ekranlardan, bu konudaki tüm ihtiyaçlarımızı karşıladığını düşünüyor olmamızla beraber, gelen tüm iletişimsizlikleri de kapsıyor aslında. Kendimizi ve listemizde bulunan herkesi hapsettiğimiz çağın âletleri, ihtiyaç olmaktan çıkmış, tüm ilişkilerimizi belirleyip konumlandırdığımız ve kalbimizin kumandası hâline getirdiğimiz bir çeşit kol görevi görmekte. Tek tuşla öfkemizi karşı tarafa gönderebiliyor, yine sevinçlerimizi, hayatımıza dair tüm ayrıntıları, psikolojimize ait ipuçlarını bir parmak hareketiyle listemizin en tepesindeki isimden, en dip köşesindeki insana kadar hiyerarşik bir sıralamayla iletebiliyoruz.

Bir numaranın ucuna bağlı olan bu iletişim biçimi, kalbin tüm odacıklarına dolan duygusuz bir şekil almaya başladığı zamandan bu yana tüm iletişimsizliklere ve hassasiyet yoksunluğuna da kapı aralamış vaziyette. Kendi kalbimizin mahremiyetine olan saygımız azaldıkça, insana olan özen ve önem de o derece etkisini yitiriyor. İnsanı derinleştiren ve hikmet kapılarını aralayan çoğu duyguyu da unuttuk artık. Kalbimiz özlemekten mahrum ve bu duyguyu tanıyamayacak kadar yabancı. Bir tuş bizi tüm insanlara bağlarken, kalp ile kurulamayan bağın zayıflığı, bizi çok önemli duygulardan mahrum etmekte. İletişimin teknolojik boyutuna baktığımız zaman konforlu bir sistem gibi görünse de, bu kadar imkâna rağmen aynı oranda iletişimsizliğin neden çığ gibi büyüdüğünü, birbirimizle kuracağımız bu kadar kolay bağlanılabilirlik durumu mevcutken neden hâlâ kopuk ilişkiler yumağında olduğumuzu ilim ve bilim adamları seminer, konferans ve bilumum ortamlarda tartışadursun, gelin biz bu meselenin özüne bir göz atalım.

Vahyin penceresinden bakıldığında iletişim selâm ile başlar. Nisa 86’da buyurulduğu üzere sosyolojik ve psikolojik tüm bağları sadece bu ayetle bile yola çıktığımızda güçlendiren Allah, geldiğimiz iletişimsizlik buhranının sebebini; bırakın evrenin kitabının bütünüyle haşir neşir olmayı, tek bir ayeti dâhi ne kadar az okuduğumuz ve anladığımız hatta ve hatta ne kadar az uyguladığımızla ilgili olarak bizi ele verir. Bu ayet tüm sosyal yaşantımızı düzenleyecek, insanlarla olan iletişimimizi farklı boyuta taşıyacak, üstelik üzerine bonus olarak psikolojik anlamda iyileşmiş bir ruhla bizi hayata bağlayacaktır.

Hadi kitapla iç içe olmayan bir ortama taşıyayım sizi. Bu vahiyden haberi olmayan bir toplum düşünün ki; sabah uyandığında birbirlerine selâm ve güler yüz ile karşılık vererek, tanıdık tanımadık herkesin böylesi bir karşılama töreniyle güne nasıl da +10 puanla başladıklarını varın siz hayal edin. Koca koca binaları inşa ettikten sonra esas medeniyetin selâm ile başladığını bilen böyle bir toplum, insanî tüm ilişkilerin en kalitelisini gün içinde sorgusuz sualsiz ve üzerine zevkle icra etmesi, medeniyetin zirvesi değil de nedir? Her türlü sorunun çözümünü insanla çözmeye çalışan, yatırımını insan mutluluğu üzerine bina eden tüm medeniyetler, bilerek veya bilmeyerek bu vahiyle muhatap olduklarından, ister Müslüman, ister Hristiyan olsun, hiç fark etmeyecek biçimde Allah’ın vadine ve o toplumda uygulandığı sürece rahmetine mazhar olacaktır.

Bizlerin unuttuğu, kültürümüzün ve medeniyetimizin hamurunda zaten var olan bu mutluluk reçetesine dönüş yapmadığımız müddetçe, toplumsal anlamda iyileşme beklemek asla mümkün değildir. Sabah uyandığımızda önce kendimize, sağımıza ve solumuza selâm bile vermeden lânet ederek pencereden bakmak, karşı komşunun düşüncesiz biçimde bir diğer komşu ile yüksek sesle dedikodusuna şahit olmak, evden aceleyle çıkıp işe yetişmeye çalıştığımız o yolda ev sahibini, akrabamızı, ya da aslında hiç sevmeyip de o çok pahalı teknolojik âletlerimizin bir köşesinde numarası olan arkadaşımıza görünmemek için yolumuzu değiştirip, aklımızda türlü senaryolarla iş yerimizin kapısına varmak, insanların size, sizin insanlara sunduğunuz muamelenin bir benzerine tanık ve dâhil olan patronunuzla birbirinizin kalbine kustuğunuz bu olumsuz ruh hâli, hangi şirketi kalkındırır? Hangi ülkenin ekonomisine katkı sağlar? Bereketli ve verimli kılar? Bir selâmın nelere mâl olduğunun, insanın aslında selâma ne kadar muhtaç, toplumsal ilişkileri düzenleyen, hiç önemsemediğimiz ama aslında bu en önemli iletişimin ana maddesini hâlâ ısrarla fark etmemeye çalıştığımız zaman, hayatı ve dahası kendimizi de nasıl ıskaladığımızın farkında mısınız? Vahiyle değil de, son model teknolojik âletlerle birbirimize bağlanmaya çalıştığımız için, elin gavuru tebessüm dolu bir selâmla iletişimi ölümsüz kılıp farkında olmadan vahiyle muhatap olurken, bizler ise son model teknolojik âletlere sahip olmamıza rağmen iletişimin ruhuna, dahası vahyin rahmetine uzak düşüyoruz. Allah; ister Müslüman, ister Hristiyan olsun, kimseye haksızlık etmez, torpil geçmez… Ve ayete ne kadar yakın olursanız, sizi o kadar nasiplendirir.

Toplum olarak iletişimin her türlüsünü becerememiş varlıklarız. İletişimin kalitelisini teknolojik âletlerin fiyatıyla belirlediğimiz sürece bizler asla birbirine tahammül edemeyen insanlar olmaktan uzağa düşemeyeceğiz. Evvelâ gönlümüz akmıyor birbirine. Kendi kendimize gönüllerimizin önüne set çekiyoruz, hem kendimizin, hem muhatabımızın… Bir araya geldiğimizde devamlı savunma pozisyonuna geçiyor, kalkanlarımızın önüne çektiğimiz en can yakan, en iğneleyici sözlerle konuşmayı sohbet addediyor, zannediyoruz. Her bir arada olma öncesi bıçak biler gibi dilimizi biliyor, karşımızdakinin hayatını didik didik edip merak duygumuzu gidermeyi de ilgi gösterme sanıyoruz. Bakışlarımız hep sivri. Kötülük doğurtan ebeleriz biz. Birbirimizin içine tahammülümüz yokken, en iyi niyetli insanları bile bir süre sonra kendimizden nefret ettiriyoruz. Bozuyoruz birbirimizi, bir kasanın içindeki çürük elma gibi bulaştırıyoruz tüm çürüklerimizi önce kendimize, sonra en yakınımızdakine ve sonra tüm topluma. Bulaşıcı hastalık taşıyor tüm iletişim biçimlerimiz. Kanserleştiriyoruz tüm kalpleri.

İletişiminizin kaynağı, adresi vahiy olmadığı müddetçe, gavurun keşfedip de sizin hala ısrarla yüz çevirdiğiniz ilahi mesajın bedelini tüm servetiniz ve ruhunuzu satmakla ödemeye devam edeceksiniz.

Tüm iyi niyetleriniz vahye dayansın efendim.