Şimdi durup dururken nereden çıktı bu “İskele Babası?” diyebilirsiniz! Sizleri daha fazla merakta bırakmamak için şu iskele babası olayını anlatayım:

İstanbul’da eski arkadaşlar ile bir araya gelmiş Üsküdar Salacak çay bahçesinde sohbet ediyoruz. Masamızda tam altı kişiyiz. Askerlik arkadaşım Cevat, Kemal, Şişli Ok Meydanından Metin, Şükrü ve Cemil ile eski günleri yad ediyor çayımızı yudumluyoruz.

Bizim askerlik anılarımız bitmez. Cevat ve Kemal ile beraber Edirne Uzunköprü 42. Piyade Alayındaki askerlik anılarını anlatıyor, yaşadığımız macera dolu anılara iç çekip sohbeti iyice koyulaştırıyorduk.

Bir ara Kemal’in oğlu Ufuk koşarak babasının yanına geldi ve babasına yüksek sesle:

“Baba annem dışarıda seni bekliyor! “ dedi Kemal söylenerek:

“Ne yapacakmış beni?” diyince Ufuk babasına:

“Baba unuttun mu? Bu gün Telli Babaya gidecektik! Annemin adağı vardı ya!” diyince Kemal toparlanıp bizden izin isteyerek oğluyla gittiler.

Ben merakla Cevat’a sordum:

“Cevat nedir bu Telli Baba mevzusu?” Cevat gülerek:

“Ne olacak oğlum Kemal’in evde kalmış bir baldızı vardı. Hanımı da kız evlensin diye Telli babaya adak adamış. Baldız da geçenlerde biri ile evlendi. Şimdi gelinin duvak telinden bir tutam alıp türbenin penceresinde ki demir parmaklığa bağlayıp, bir kaç tane de mum yakacaklar!” diyince bizimkiler başladılar makara yapmaya. Metin lafa girip:

“Durun size ben bir olay anlatayım arkadaşlar!” Biz merakla hep bir ağızdan sözleşmiş gibi:

“Ne olayı?” diyince, Metin başladı anlatmaya:

“Yusuf sen bilirsin senin Okmeydanı’nda ki elektrikçi dükkânın yanında bir fabrikada çalışan gece bekçisi Abdullah ağabeyi vardı ya!” diyince ben cevap verdim:

“Evet, ne olmuş Abdullah ağabeyi ye? Öldü mü yoksa?” Diyince Metin:

“Ne ölmesi oğlum! Onun bir karısı vardı ya! Psikolojik sorunları olan kadın, hatırladın mı?” Deyince ben merakla sordum?

“Çatlatma adamı oğlum ne olmuş karısına? Biliyorum Gülperi abla! Ne oldu? Ona mı bir şey oldu?” Diyince Metin biraz sinirli:

“Eh be arkadaş, kimseye bir şey olmadı! Dinleyin bakın! Abdullah ağabey kadını doktordan doktorlara taşıyıp durdu. Kadın cağız bir türlü kendine gelememiş. Mahalledeki kadınlar Gülperi ablaya:

“Kız sen iyisi mi, şu baba ya git. Hayrına orada lokma döktür!” kimisi de yok şu kadar mum yak. Bir diğeri ise yine: “Kız sen en iyisi filanca babaya git. En sevdiğin elbisenden biraz yırt yırttığın parçayı kapı önünde ki ağaca bağla. Ne dileği varsa kabul olur şifa bulursun valla!” diyorlar.”

Ben daha fazla dayanamayıp:

“Arkadaş şu kadınların babaları hiç bitmiyor. Sahipsiz ve eski yazılı bir mezar taşı görmesinler. Hemen bu yatırdır diyip o mevtadan medet umuyorlar:” Metin sözümü kesip:

“Dur be oğlum şu olayı bitireyim. Gülperi abla kadınların önerdiği babalardan birine gidecek de kocasından korkuyor. Abdullah ağabey beş vakit namazında inançlı biri! Böyle şeylere itibar etmez. Üstelikte böyle şeylere kızan birisidir. Kadın akşam Abdullah ağabeye ıkına sıkıla söylüyor:

“Bey bak Karaköy iskelesine yakın bir yerde bir baba varmış. Her derde çare oluyormuş. Oraya gidip bende o zata dua edip derdimi anlatsam diyorum.” Abdullah ağabey önce bir sinirleniyor sonra karısına dönüp:

“Evet, evet, biliyorum. Hemen denizin kenarında ki Yatır, meşhur İskele Babası! Tamam hanım yarın Karaköy’e git kime sorsan gösterirler.” Diyor. Kadın ertesi gün hazırlanıp Karaköy vapur iskelesine geliyor. Genç bir delikanlıya:

“Oğlum burada İskele Babası varmış nerede?” diye sorunca delikanlı kadının biri ile gemilerin bağlandığı iskele babasının yanında randevusu olduğunu sanıp:

“Evet, teyze bak şurada koca demirden mantar gibi olan şey tamam mı?” diyip yoluna devam ediyor. Bizim Gülperi abla iskele babasının yanına gelip ellerini havaya kaldırıp gözlerini kapatarak, önce içinden bildiği duaları okuyor. Bu arada iskeleye bir yolcu vapuru yanaşmaktadır. İskelede görevli yaşlı beyaz sakallı çımacı, vapurdan atılan halatı demirden babaya bağlamakla meşguldür. Gülperi abla duasını bitirip gözlerini açtığında karşısında ki yaşlı çımacıyı görüp önce bir titriyor. Sonra yaşlı çımacıya hastalığını anlatıp:

“Dedem şifa sendendir. Hastalığıma şifa bulmak için ne yapmalıyım?” Yaşlı çımacı ne olduğunu anlamadan, kadının da hasta olduğunu anlayıp:

“Allah şifanı verir inşallah kızım haydi git bak bir gemi dolusu insan beni bekliyor. Gemiyi bu babaya bağlamam lazım!” diyince bizim Gül peri abla adamın ermiş biri olduğuna iyiden iyiye inanıyor ve adama temenna ederek evine dönüyor. Akşam Abdullah ağabey eve gelince karısına soruyor:

“Eee söyle bakalım hanım İskele Babasını buldun mu?” Gülperi abla gülerek:

“Buldum bey! Derdimi de söyledim ve bana dua etti. İnşallah şifa bulacağım!” diyince Abdullah ağabey meraklanıp:

“Tam olarak Yatır neredeymiş Gülperi?”  Gülperi abla övünerek cevap verir:

“Ne yatırı bey? Ben mübareği senin benim gibi biri olarak gördüm. Anlayacağın o zat bana göründü! Üstelik bir gemi dolusu dertli insanlarda İskele Babasını ziyarete gelmişlerdi. Benimle fazla ilgilenemedi. Sadece bana dua etti o kadar!” Biz Metinin bu anlattığı olaya katıla, katıla güldük. Ve ben daha fazla dayanamayıp:

“Eeee, insanlar Allah’tan yardım dileyeceği yerde, şu babadan, bu badan medet umarsa olacağı budur! Bir bakmışsın yatır bir anda oluvermiş keskin bir satır!” Metinde bu sözüme:

“O ne oğlum şimdi satırın burada amacı ne?” Bende gülerek:

“Bende kendimce bir söz icat edeyim dedim. Kafiyeli olsun diye satırı da ekleyiverdik!”

Bir başka Traji Komik Hikayede buluşmak üzere hoşça kalın.