1453 yılında bir çağ kapatıp bir çağ açan Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethettiği o kutlu zaferi kutluyoruz bugünlerde. Biraz tarih kitaplarını kurcalayanlar iyi bilir ki, zaferin en büyük kahramanlarından birisi İshakpaşa’ydı.

İshak Paşa, Sultan II.Murat ve Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşamış bir devlet adamı idi. 1451’de Anadolu beylerbeyliğine getirilmiş, İstanbul’un fethine katılmış, Fatih Sultan Mehmet döneminde üç kez baş vezir olmuş biri.

XV. yüzyılda İnegöl’de adını taşıyan külliye imar edildi. Osmanlı mimarisinin örneği olan külliyede ayrıca imaret, zaviye, han ve ahır da bulunuyordu. Bunlardan günümüze yalnızca cami, medrese ve türbe gelmiştir.

Böylesine önemli bir komutanın adının yaşatıldığı ve 556 yıldır dimdik ayakta duran bir eser, bir yabancı ülkede olsaydı ne olurdu?

Sanırım orası ülkenin en büyük turizm yerlerinden biri olurdu.

Aslında aynı durum İnegöl’ü fetheden kumandan olan Turgutalp içinde geçerli.

Bizler maalesef ne Turgutalp’in türbesine, ne de İshakpaşa’ya yeterli değeri verdiğimizi ve bu değerlerimizi mobilyamız, köftemiz hatta Oylat’ımız kadar tanıtamadığımızı düşünüyorum.

Osmanlı tarihi açısından oldukça önem arz eden bu ulu 2 çınar, her ne kadar manevi açıdan bizler için kalbimizde yaşasa da, “İnegöl denilince aklına gelen ilk şey nedir?” sorusuna verilen cevaplarda, neredeyse hiç yoklar. Yani İnegöl’de köfte kadar akılda kalıcı değiller.

Kültür ve Turizm Bakanlığımız ile Belediyemiz, her dönem yaptıkları restorasyonlarla tarihimize sahip çıkmaya çalışıyorlar ancak…

Ben yapılan çalışmaları ne kadar kıymetli bulsam da yeterli bulmuyorum.

Bugüne kadar 40’ın üzerinde ülke dolaşma şansına ulaşmış biriyim. Hele ki İnegöl’de ticaret yapıp on’larca ülke dolaşan binlerce işadamı var. Asya’dan Avrupa’ya, Balkanlardan Uzakdoğu’ya kadar tüm ülkelerde tarih muazzam bir şekilde korunuyor ve o tarihi yerler turistlerin akınına uğruyor. Özellikle kiliseler başroldeler.

İşadamları veya yerli turistler bilirler, yurt dışında en çok nereleri geziyorlar ya da nereye götürülüyorlar?

Cevap; kaleler, kiliseler...

Bir şehre gittiğinizde neredeyse adım başı bir tarihi yerin tabelasını görüyorsunuz. Sizde büyük bir merak uyandırıyorlar. Peki ya bizde durum nasıl?

İnegöl’e gelen bir yerli turist önce şu soruyu sorar;

-En iyi köfteyi nerede yeriz?

-En iyi mobilya nereden alınır?

Bu soruların sorulmasına en büyük katkıyı sağlayan yerel üreticiler. O’nlar yaptıkları mobilya ve köfteleri tanıtmayı ve bir marka olmasını başardılar. O yüzdende takdir etmek ve alkışlamak gerekiyor.

Ancak tarihimizi yaşatmanın görevi o’nların değil..

İnegöl, sadece mobilyası, köftesi ve Oylat’ı ile anılan bir yer olmanın dışında, tarihi ve tarihe ışık tutan bir yerleşim alanı olarak da markalaşmalı.

Şehrin giriş ve çıkışları başta olmak üzere, şehir merkezinde tarihi miraslarımıza yönlendiren tabelalar bile bir başlangıç olmalı. Hatta yıllardır kadınlarımız kendileri için bir abdest alma yeri bile sağlanmadığından şikayetçi. Mevcut tuvaletlerin durumu ise içler acısı.

İshakpaşa Külliyesi 3-5 tane kendini bilmezin sprey boyalarla duvarları kirlettiği, mezar taşlarını kırıp, türbenin kapısını kırdığı bir yer olmaktan çıkarılmalı.

İnegöl’ün nadiren kullanılan Botanik Parkı bile 24 saat güvenlik görevlilerince korunuyor. Oysa burada işletmeler var. İşletmelere bu sorumluluk yüklenebilir. Tarihi camilerimiz, hanlarımız, medreselerimiz kaderine bırakılmamalı. Güvenlik sağlanmalı.

İnegöl’ün tanıtımında tarihimiz daha fazla öne çıkarılmalı ve bu konuda sorumluluk alınmalı.

Aslında bu konuda ciddi mücadelesi olan biri var. O’da şu an İshakpa’nın imam hatipliğini yapan Mehmet Nuri Memiş.

Marmara bölgesinde belki de çok nadirdir, Uludağ Üniversite’sinde İlahiyat okuyup mezun olduktan sonra Ankara’da birde Yük Lisansını tamamlamış bir din adamı.

Sadece bu mu? Hayır…

İshakpaşa Cami’sine atanmasının ardından, bu tarihi mirası korumak ve tanıtmak adına projeler üreten ve kendisini buna adayan biri.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medya üzerinden sitemkar bir paylaşım yapan Mehmet Nuri Memiş hoca, mücadelesinde yalnız kaldığını anlatıyor.

Ben projeci insanları sever ve sayarım. Bence bu içten gelen bir sitemdi. Bence böyle imamlara sahip çıkmalı, o’nların tecrübesinden faydalanılmalı. Böylesine donanımlı bir imam hatibi özellikle Güney Marmara’da bile arasanız bulamazsınız. Ben hala neden değerlerimize sahip çıkılmadığını anlamış değilim.

Özellikle şunu da ifade etmek isterim; geçtiğimiz aylarda İnegöl’e atanan Kaymakamımız Eren Arslan’dan çok umutluyum. Sahada çalışan muhabir arkadaşlarımız kendisine yönelik oldukça olumlu şeyler söylediler. Kendisini pandeminin ortasında bulan Kaymakamız, eminim ki kısa zamanda İnegöl’de güzel izler bırakacaktır.

Kaymakamımız Eren Arslan’ın, İnegöl Belediye Başkanımız Alper Taban’la birlikte özellikle bu konuda güzel çalışmalara imza atmaları en büyük temennim. Tarihimize sahip çıkan ve İnegöl’e değer katan çalışmalara katkı sağlamaları umuduyla…