"...Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. Halkımız, sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek bir gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesiniz diye sizi o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar yozlaşmışlardır. Eğitim almış olanların tümü millî düşünceyi geliştirmeye, millî ruhu uyandırmaya, millî iradeyi güçlendirmeye mecburdurlar. Köylülere, işçilere, halkın alt kesimlerine nasıl daha iyi bir konuma yükselebileceklerini öğretiniz! Halkımıza var olmanın değerini bilmeyi ve korumayı öğretiniz. Çorak topraklarımızda her köylünün, her işçinin daha insanca, daha sağlıklı, daha mutlu, daha akılcı bir hayat yaşayabileceklerini anlatınız! Halkımıza nasıl çalışmaları gerektiğini öğretiniz! Az maliyetli sağlıklı konutları nasıl yapabileceklerini gösteriniz! Kendilerinin ve çocuklarının sağlıklarını nasıl koruyabileceklerini öğretiniz! Mutlu bir aile hayatının nasıl kurulabileceğini, kadının erkeğe, erkeğin kadına nasıl davranacağını ve çocuklarının nasıl terbiye edileceğini anlatınız! Halkımızı, her işi zamanında yapmaya, disiplinli ve düzenli çalışmaya alıştırınız! Kendisinin ve başkalarının hukukunu gözetmesini öğretiniz! Bütün bunlarda halka bizzat kendiniz örnek olunuz! Kendi aranızda ve halk ile ilişkilerinizde yol gösterici olunuz! Bütün Suomi’yi büyük bir aile kabul ediniz. Bütün ülkeye de o gözle bakınız. Unutmayınız ki; en yoksul kömürcü, kantarcı, hizmetçi ve dul kadın, bütün bir Fin milleti, sizin kardeşleriniz, hemşerileriniz ve yurttaşlarınızdır. Bunları eğitmek ve uygarlıkta daha kadim olan milletlerin arasına sokmak, sizin görevinizdir. Unutmayınız ki, halkın cehaleti, kabalığı, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefaleti, kötü ahlâklı oluşu, bütün bunların hepsi, sizin kendi utancınız ve suçunuzdur..."

...Der, Rus yazar Grigori Spiridonoviç Petrov, 'Beyaz Zambaklar Ülkesinde' adlı kitabında. Snelman adındaki bir rahibin, kendilerine Suomi dedikleri Finlandiya halkının kültürünü, eğitim seviyesini, ahlâkî değerlerini ayağa kaldırmak için görev addettiği ve bunu da o halkın içindeki memur, aydın ve entelektüel kesime devamlı surette, bıkmadan, gece gündüz konuşarak anlatmasıyla başlatan bir süreç. Kitap hakkında fazla detaya girip canınızı sıkmayacağım. Dileyenler temin edip okuyabilir.

Bunları neden mi anlatıyorum? Şimdi efendim; bu kitap, bizim üniversitelerimizde ballandıra ballandıra tavsiye edilen, hatta 1900ler'in başında, ülkemizde Cumhuriyet'in kurulması ve eğitim sisteminin sil baştan oluşturulma çabaları zamanında, Cumhuriyet'in aydınları diye halkın önüne çıkarılan insanlar da, büyük bir şevkle tavsiye etmişler. Gelin görün ki içeriği, ne bizim üniversitelerdeki entelektüel kafaların, halkı bilinçlendirme ve eğitme biçimiyle ilgisi var, ne yukarıda bir kısmını paylaştığım, aydın denilen kesimin nasıl bir ruh hâlinde olması, vatanına ve millete hangi amaçla hizmet etmesi, sorumlulukları, dertleri ile bir benzerliği var.

Kaldı ki Finlandiya, o dönem bir süreliğine bunu başarmış ve düzlüğe çıkmış lâkin, bizim üniversitelerin batı hayranlığı ile tavsiye ettiği hiç bir kitap ya da makale, standart, bize, bizim insanımıza asla uygun değildir.

Finlandiya'yı, bu öğretilerle yola çıkmış fakat şu an nerelere geldiği ile ele alırsak; bir İskandinav ülkesi olan bu ülkenin içinde bulunduğu durum içler acısı. Zengin-fakir uçurumunun en derin, tecavüz olaylarının en yoğun olduğu bir ülkedir Finlandiya. Öyle ki; tecavüze uğrayan bir kadın, mahkemede göreceği muamele ve çekeceği eziyeti gördüğünde, keşke hiç şikâyetçi olmamayı ve bunun pişmanlığını yaşıyor.

Demek oluyor ki; felsefik öğretiler, entelektüel bakışın temelinde Ayet yoksa eğer, tüm o şirin öğütlerin ömrü, sadece 50 yılı ya buluyor ya bulmuyor.

Bir de bizim entellerimize bakarsak; halkın değerleri ve bu toprakların ham maddesine olan uzaklığına rağmen, ısrarla üzerimizde hâkimiyet kurma çabalarının bizi insan etmesi bir yana, kendilerini insanlıktan çıkaracak seviyeye gelmiş durumda. Dönen rüşvetler, aman sabahlar olmasınlar, yüksek maaşların uyuşturduğu kalpleri ve beyinleri ile halka tepeden bakmalar, ne bir derdi tasası, ne bir davası olmak eğilimi... Evet, dertleri var ama bu dert bize tamamen yabancı.

O kadar uzun bir konu ki lâkin size uzun uzun yazmayacağım. Okumayı sevmiyorsunuz.

Son olarak şunu ifade etmeliyim ki; ne Finlandiya, ne başka bir yer. İnsanı yaratan vahiy ile hamurunu yoğurmuşken, siz o vahye çağ dışı muamelesi yaptığınızda, bırakın çağın dışını, ömrünüz bir asrı bile zor görür. Yıkılmak üzeresiniz. Vahyin inşa ettiği ve bununla hayatını yücelten insanların olduğu bir dünya hayal etmediğiniz müddetçe, yıkılmaya mahkumsunuz. Değil eğitim sistemi; bir şehir, bir ülke, evreni ayakta tutanın ayet olduğunu kabul etmedikçe, siz yıkılacaksınız ve biz de sizinle beraber o enkazın altında kalacağız, kaldık da. Hâlimiz ortada.

Hayırlı vakitler diliyorum efendim.

Saygılar...