...Immm, imdi hangisini yazayım bilmiyorum. Kendimi, bir sandala binmiş, okyanusun üzerinde aka aka gidiyor gibi hissediyorum uzun zamandır. Öyle plânsız ve plân yapmaya hiç hevesli olmayan bir hâlde. Haa, bu demek değil ki rotasızız. Dünya için yapılan plânlar, ilgimi çekmiyor sadece.

Ne adalet sisteminin gidişatı beni endişelendiriyor, ne politikanın alengirli yolları duygularımı alevlendiriyor, ne KADEM, ne corona... Eğitim sistemi, yeni buluşlar, köşe kapmacalar, torpiller, kim kimi öldürmüşler, kim kime tuzak kurmuşlar, kim kime dumdumalar...Yanıma termosumu alarak aya çıkmayı, oradan kahvemi yudumlarken dünyaya bakıp da; "yiyin birbirinizi" diyerek keyif çatmayı arzuluyorum.

Uzun uzun yıllar önce, ormanın derinliklerinde, küçük mavi... Pardon. Çok uzun zamandır, sistemin hâkimiyeti alındı elimizden efendim. Biz kurardık, onlar ele geçirmeye çalışırdı. Biz hakimdik, onlar suçlu; biz hancıydık, onlar yolcu... Hep bizdik, sadece bizdik, en çok bizdik, saksı değildik. Şeyy... Dünyayı boş vermişliğime verin lütfen. Şimdi böyle mi efendim? Buralar eskiden hep huzurdu, hâkimiyetti, adaletti. Biz ne dersek oydu. Kaç yüz bin yıl önce tabii.

Hukuk okuyorsunuz; hooop, sistemin sahiplerinin belirlediği kurallar dâhilinde ezber yapıyor, adaleti ona göre dağıtıyorsunuz. Sistemin kurallarının dışında, zinhar karar veremezsiniz. Kutsal kitap üzerine yemin ediyordunuz eskiden, o trajikomikti, hem de çok gülünecek türden. Ahaha, yalan söyleyeceksin ve bunu kitaba el basarak yapıyorsun. Neyse ki değişti artık, kutsal saydığınız bütün inanç ve değerleriniz üzerine yemin ediyorsunuz. Böylesi daha iyi. Şeytana tapan, yalanını gitsin onun üzerinde aklasın. Hekimlik var bir de. Müslüman bir ülkede (!), Hipokrat şeysi ile yemin ediyorlar. Hipokrat kim Allah aşkına? İbn-i Sina dururken, elin Hipokundan bize ne ki? Hem insan sağlığı söz konusuyken, şifanın sahibinin adından daha üstünü var mı?

Her bir şeyimiz, sistemin sahiplerinin arzusuna göre döşenmiş. Doktor olacaksın, onların öncülerini vicdanına şahit tutuyorsun. Ehh, yavrucuğum; sendeki vicdan, elin gavurunun üzerinden aklanmaya çalışılınca; corona olsun diye, eşini göbüşünden ısırırsın.

Yok yok, iyice bozduk işi. Acıyorum Vallahi bize. Hem gülüyorum, hem acıyorum. Herifler sistemi kuruyor, sen de bu sistemin okullarında okuyorsun, meslek sahibi oluyorsun, statü sağlıyorsun ama bunu da, bu kadar zahmeti de, onlarla cihad etmek için yapıyorsun. Keh keh keh, ho ho ho, hi hi hi. Rahmetli babamın, bu gibi durumlarda çok güzel bir sözel tepkisi vardı; "no li?" derdi. Refleksle karışık Kürtçe bir itirazdı aslında. Dalga geçer gibi, kimi kandırıyorsun der gibi. Âlemsiniz Müslüman gardaşlarım.

Savaşın kurallarını kim belirlemişse; savaşın da, barışın da sahibi odur. İstedikleri zaman savaş çıkartacak bahaneler bulurlar, canları sıkılınca da; "hadi hadi, affettik" derler.

Bizim bakışımızı bozdular. Müslüman bakışını, mümin nazarımızı çekip aldılar gözümüzden de, kalbimizden de. Bilimsel devrimler peşinde oyalanıp duruyoruz yıllardır. Uçan, kaçan, fişenk patlatan icatlar ile esas meseleyi ıskalıyoruz. Çün ki herifler buralarda oynayın diyor bize. Çizginin dışına çıkmamıza izin vermiyorlar. Sistemin sahibi onlar çün ki anlıyor musun dostum? Senin neyin var böyle? Geleceğin buluşu diye yapay zekalar, çipler üretiyor bir sürü piçler. Sen de hemen abanıyorsun o muhteşem zihnine. Sadece mümin olana verilen o muazzam zekânı, geleceğin sahibinin sana emrettiklerini bir kenara koyarak, heriflerle cihad ettiğini sandığın o meydanda satranç oynamaya çıkıyorsun. Satranç oynamayacaktık dostum, satranç takımına sahip olacaktık. Sen oyunun sahibi olacaktın, o da piyonluğunu yapacaktı. Burası senin anlıyor musun? Burayı sana tahsis etti yaratıcı, sana emanet etti. Adaleti yeryüzüne sen hâkim kılacaktın. İnsana şifa olmaya aracı olacaktın sahibinin adına. "İstemez misin ya Ömer, dünya onların, ahiret bizim olsun" diyen peygamberini, sen çok yanlış anladın. Ahiretin tarlası olan dünyayı, sen kargalara teslim ettin. Tarladaki korkuluğundan korkmuyor asırlardır o kargalar. Sana bir tarafları ile gülüyor. Kocaman şehirler inşa ediyorsun, sırf onların şehirleri ile yarışmak için. Her yıl turist gelsin diye, trilyonlar harcıyorsun. Sen Müslüman nazarını kaybetmişsin dostum. Asırlar önce şehirlerin temeline gömdüğün o mümince bakışın gerek bu şehirlere. Düzelmeyecek yoksa hiç bir yol. Hiç bir köprü sağlam kalmayacak o mümince bakışın yoksa. Evler harap olmaya mahkum, sokaklar leş kokmaya. Küflenmiş şehirleri hiç bir badana kurtarmayacak. Ne kadar lale ekersen ek...

Sen cihad falan etmiyorsun dostum, seninki olsa olsa çamurda güreşmek. Hem de kendinle, hem de tüm yenilginle defalarca kendine yeniliyorsun. Onlar üzerine bahis oynadı.

İstemiyorum sistemin hiç bir unvanını. Onların okullarında okuyup da, sonra da statü atladığım zaman kazandığım, sistemin cüzdanından çıkan parayla cihad etme aptallığına düşmeyeceğim. Reddediyorum tüm başarı saydıklarını. Adımın önüne yapışmayacak aldığım unvanlar. Ruhum çırılçıplak kalana kadar, sökeceğim sistemin bütün apoletlerini. Bana mümin nazarını takın, takıştırın. Zihnim kussun tüm şaşılıkları. İçimden çıksın körlüğüm. Bir yerlerde başka bir dünya var ve ben o dünyayı istiyorum. Müminin nazarı değmeli artık bu dünyaya. Ağlıyor yeryüzü, ağaçlar, dağlar, şehirler mümine hasret kaldı. Nefret ediyorum bizden. Hepimizden, hepinizden hesap soracağım mahşerde. İki el yakamızda olacak hepimizin. Müminin aldığı tad değmeli dimağlara artık. İçiniz nasıl bu kadar heyecan dolu dünya için? Yaratıcının katında zerre kadar kıymeti olmayan bu miskin mesken için, nasıl da sarhoş geziyorsunuz?

Uyan!