Merhaba sevgili dostlar.

Merhum ses sanatçısı ve bestecisi Kayahan´ı hepimiz biliriz. Onun en çok sevdiğim bir şarkısı vardı “Ben Anadolu çocuğuyum” diye başlayan ve devamında geçen çok güzel bir sözü, “Yılandan korkmam yalandan korktuğum kadar...”
Hani insanın bazen bağrı yanar, içi acıyla dolup taşar, heyecan ve tansiyon tavan yapar ya! Bu gün bende öyle bir duygu ile başladım yazıma. İçimi döker de deşarj olursam iyi gelir düşüncesi ile bir kaç satır karalamak istedim.

Bizler, yani insanlar.. İnananlar ve güvenenler. Derdi olup derdini gizleyenler, bir yanda çalanlar ve çarpanlar. Bir yanda binbir dalda oyunlar oynayanlar. Yüz kelimenin doksan dokuzunu yalanları ile aldatanlar. Dönenler, dönenler… Ve daha neler, neler. Peki ya saf temiz, masum insanlar!? “Değişen dünya” dedikleri sahte dünyaya ayak uydurmaya bırakılan bu insanlar!? Hangi dünyanın insanları onlar?
Değişen dünyamı? Değişen çağ mı? Yoksa insanlar mı? Bilinmez ama benim bildiğim tek bir gerçek varsa o da değişen dünya değil, o değişen beyinler. Belki birçoğunuz üstat Necip Fazıl Kısakürek´in “Bir insan yaratmak” adlı eserini okumuşsunuzdur. Kötü bir kişiliğe sahip birinin beyni iyi niyetli birine nakledildiğinde neler yaşandığını anlatan o eseri orta öğrenim döneminde okumuştum ve çok etkilenmiştim doğrusu. Beden masum ve temizdir ama bu bedeni kötülüğe, yahut iyiliğe yönelten de beyindir. Bazıları kalp temizliğinden söz etse de bence beyin temizliği çok daha önemlidir. Çünkü, bütün vücudu o yönetmektedir. Harama uzanan ele hükmeden, yalan ve dolana itibar eden insanı o avuçlarının arasına alıp yönlendirmektedir.

Hızla değişip, globalleşen “Milenyum Çağında” hırslar ve egolar bin kat daha artmış, bu duygular dünyadaki boyutlarını aşarak galaksiye doğru yola çıkmıştır. Kıyameti merak etmeye gerek kalmamış, kıyametini kendi elleri ile getirmeye çalışan bu beyinler, o zamanın geldiğini çok iyi bilirler ama yaptıklarından ve yapacaklarından da geri kalmazlar.

Hangi dünyadan ve hangi insanlardan bahsetmeme gerek yok. Dünya yine aynı dünya. Geçmişten günümüze kadar gelen, güneşin etrafında 365 gün 6 saat dönen dünya! Evet, dünya aynı ama şimdilerde öyle dönekler var ki dünyayı bile geride bırakmış, 365 günü, 365 dakikada dönerek galaksideki en hızlı gezegene bile fark atmış, o insanlardan söz ediyorum.

Bazen düşünüyorum; Acaba ben ve benim gibi düşünenler mi uyumlu değil bu dünyaya? Ya da bizler mi bilmiyoruz dönmeyi? Yoksa dünyanın bir suçu yokta o bahsettiğimiz dönekler mi bu hale getirdi dünyayı? Çıkarlar ve madde her yerde ön planda olmuş dünyada. Yıllar önce siyasette yaşanan menfaatçi dönekleri hatırlarsınız! Adama bir bakıyorsun bir gün “A” partisinde, ertesi gün bir bakıyorsun bin bir küfürler savurduğu “B” partisine geçmiş. Adamın bir gün önceki zikrine bakıyorsun ne yolda? Ertesi günkü fikrine bakıyorsun düşmanı ile aynı yola çıkmış.

Çıkar ve menfaat için o hep ön saftadır. Çok yakınını falanca bankanın Müdür yardımcısı yaptırıp, o fikre hürmet ettiğini görürsün, bir zaman sonra o fikre de küfredip karşı tarafın en önünde yer aldığına şahit olursun. Bu makinedeki çarkların dişlilerini öylesine sağlam tutmuştur ki o insan, kırılıp bozulmasına asla yoktur imkân…

Pişkinlikte üstüne yoktur bu kişilerin, ne söyleseniz sırıtarak geçiştirir o anki durumu. Yüzleri manda derisi ile kaplıdır, aldırmaz hakaretlere ve kem sözlere asla. Böylelerinden olmayı Yüce Rabbim göstermesin ve bizleri de böyle olanlardan muhafaza eylesin...

Şimdi neden böyle bir yazı yazdığımı merak etmişsinizdir. Hani bir zamanlar TV´de yayınlanan Avrupa Yakası adlı bir dizi vardı. O dizide Dilber hala rolündeki Binnur Kaya´nın da meşhur bir lafı vardı hatırlarsınız: “Ben lafımı ortaya godum. Beğenen alır, beğenmeyen bırakır gider…” Bende lafı gediğine koydum mu bilmem ama sözün sonu böyle olsun diyerek, bu günlükte bu kadar yeter…