Allah’ın isimleri, O’nun ünvanlarıdır. Kur’an bize Allah’ın sadece var ve bir olduğunu bildirmekle kalmaz, aynı zamanda O’nu bize ayrıntılı bir şekilde tanıtır. Bunu yaparken de, çoğunlukla Allah’ın bu alemdeki fiillerini gözlerimizin önüne serer, sonra da o fiillerle tecelli eden ismini bize öğretir. Meselâ, ölmüş yeryüzünün dirilişine dikkatlerimizi çektikten sonra, Allah’ın “hayat verici” anlamındaki “Muhyi” ismini zikrederek, “İşte bunu yapan o Muhyi’dir” der. Bundan da anlaşılır ki, Yüce Allah’ın bütün isimleri, sonsuz bir güzellik mertebesindedir ve kâinattaki bütün bu güzellikler bu isimlerden gelmektedir. Biz o güzelliklerin kimini gözümüzle seyreder, kimini kulağımızla işitir, kimini dilimizle tadar, kimini aklımızla anlar, kimini ruhumuzla hissederiz. O bazen renklerin güzelliği olur, bazen şefkatin güzelliği, bazen hikmetin veya adaletin güzelliği. Bütün bu sayısız güzellikle-rin hepsi de, güzelliklerini, o sonsuz güzellikteki isim- lerden alırlar ve bize bütün güzelliklerin yartıcısı olan âlemlerin Rabbini ayrı ayrı dillerle ve çeşit çeşit güzelliklerle anlatırlar. O isimleri biz, Kur’an’ın bize öğretti-ği şekilde, “Esmâ-i Hüsnâ” olarak tanır ve biliriz. Esmâ-i Hüsnâ; yüce Rabbimizin en güzel ve en mükemmel olan niteliklerine delâlet eden isimleri anlamına gelir. Bu anlamda gerek Kur’an-ı Kerim’de ve gerekse Hadis-i Şeriflerde Allah’a nispet edilen yüzlerce isim yer almaktadır. Yüce Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de; “En güzel isimler Allah’ındır. O’na o gü-zel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkın-da gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır” (A’râf,7/180) buyurmaktadır. Esmâ-i Hüsnâ deyimi geniş anlamıyla bütün bu isimleri ve sıfatları içine almakla birlikte terim olarak daha ziyade Hz. Peygamber (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur: "Allahu Teâlâ'nın doksan do-kuz ismi vardır. O isimleri kim ezberlerse (sayar, manasını anlar ve şuûruna ererse) cennete gider. Şüphesiz, Allah tektir ve tek olmayı sever" (Buhârî, Daa-vât, 68) Hadisinde zikredilen doksan dokuz ismi kapsadığı kabul edilmektedir. Mealini verdiğimiz bu ayet ve Hadisi Şerifin gereği olarak insan, bu isimlerle Allah’a dua ve niyazda bulunmalı, yalnız Allah’a verilebilecek olan bu güzel isimleri O’ndan başkasına vermemeli, yani başka hiçbir şeyi O’na denk tutmamalıdır. Fakat insanlar arasında bu isimler hakkında inkâra sapanlar da maalesef mevcuttur. Ayette; bu şekilde tavır sergileyen kişiler kınanarak onların bu kötü niyetli tutumlarının cezasını görecekleri uyarısında bulunulmaktadır. (Kur’an Yolu, 2/497). Cenab-ı Hakk’ın en güzel isimleri arasında “Ra-him, Kerim, Latif, Rauf, Aziz, Celil, Melik” gibi bazı isimler vardır ki, bunların günümüzde insanlara da bir isim bir sıfat olarak verildiğini görmekteyiz. Bu itibarla bu isimlerin, insanlara iyi niyetlerle verilmiş olması, ayetin uyarılarından istisna tutulur. Bu isimlerin başın-da “Abd” kelimesi (Abdurrahim, Abdülkerim, Abdüla-ziz, Abdüllatif, Abdülcelil ve Abdülmelik, Abdülcebbâr gibi) getirilmesi uygundur. Ancak yüce Rabbimizin bizzat Zat-ı ilahiyesine mahsus olan “Allah, Rahman, Hâlik, Kuddus, Rezzak, Muhyi, Mumit, Malikü’l-Mülk, Zü’l-Celal-i ve’l-İkram” gibi isimler Allah’ tan başkasına ad olarak konulamaz. Bu sebeple, bu gibi isimlerin bir varlığa kullanılması başına “Abd” kelimesi konulmasıyla birlikte (Abdullah, Abdurrahman, Abdürrezzak, Abdüssamed, Abdülcelâl gibi) ancak mümkün olabilir. Allahu Teâlâ'nın isimleri sadece doksan dokuz isimden ibaret değildir. O'nun ayet ve hadislerde geçen başka isimleri de vardır. Tirmizî (De’avât,83) ve İbn Mâce'nin (Duâ,10) rivayetlerinde doksan dokuz ismin verildiği listede birbirinden farklı rivayetler bulunmaktadır. Bu sebeple, bazı Hadis bilginleri, zikredi-len iki ayrı rivayetteki listenin hadisin aslından olmadı- ğını, râvinin kişisel tespiti sonucu böyle bir listeyi oluş turduğunu öne sürmüşlerdir. Yalnız Tirmizi (De’avât, 83) ve İbn Mâce’de (Duâ,10) geçen bu Hadis-i Şerif-te yüce Rabbimiz Allah’ın doksan dokuz ismi teker teker sayılmıştır. Hadis-i Şerif’te (Sünenü’t-Tirmizi, De’avât, 83, Hadis no: 3507) zikri geçen 99 isim şunlardır: Allah (Yaratıcının zâtına ait özel ismi), er-Rahmân (Nimet verici), er-Rahim (Acıyan, merhamet eden), el-Melik (Her şeyin mutlak hakimi ve mülk sahibi), el-Kuddûs (Noksanlıklardan münezzeh), es-Selâm (Selâmet verici, esenlik verici), el-Mü’min (Emin kılıcı), el-Müheymin (Mahlukatını görüp göze-ten ve kollayan), el-Aziz (Üstün kudret sahibi), el-Cebbar (Mecbur kılıcı, dilediği şeyi dilediğine zorla yaptırmaya gücü yeten), el-Mütekebbir (Sonsuz büyüklüğünü eser ve fiillerinde gösteren), el-Hâlık (Yaratan), el-Bâri (Varlıkları daha önce bir benzeri olmadan yaratan ve onları birbirinden ayırt eden), el-Mûsavvir (Şekil verici), el-Gaffâr (Günahları örtücü, bağışlayıcı), el-Kahhâr (Her şeyi kudret ve galebesi altında tutan), el-Vehhâb (Pek çok lutuflarda bulunan, bahşedici), er-Rezzâk (Rızık verici), el-Fettâh (Kapıları açıcı, hakkı açığa çıkaran), el-Alîm (Her şe-yi hakkıyla bilen), el-Kâbıd (Daraltan,sıkan), el-Bâsıt (Genişlik veren, genişleten), el-Hâfid (Dereceleri indi-ren), er-Râfi (Dereceleri yükselten), el-Muiz (izzet verici), el-Müzill (Zelil kılıcı), el-Basîr (Her şeyi gören), es-Semi’ (Her şeyi işiten), el-Hakem (Her şeye hükmeden), el-Adl (Mutlak adalet sahibi), el-Lâtif (Lüfedici, kullarına karşı lütufkar olan), el-Habîr (Her şey- den hakkıyla haberdar olan), el-Halîm (Yumuşaklıkla muamele eden), el-Azîm (Her şeyden sonsuz büyük olan), el-Gafûr (Günahları çok bağışlayan), el- Şe-kûr (Kullarının şükürlerini ödüllendiren), el-Aliyy (Yük seklikte sonsuz), el-Kebîr (Zatında ve sıfatlarındasonsuz büyüklük sahibi), el-Hafîz (Koruyup, gözeten), el-Mukît (Her canlının rızkını tayin ve takdir edip gönderen), el-Hasîb (Hesapları gören), el-Celîl (Sonsuz ululuk sahibi), el-Kerîm (Lutuf ve ihsanı bol olan), er-Rakîb (Murakabe altında tutan), el-Mücîb (Duala-ra cevap veren), el-Vâsî’ (Sonsuz genişlik sahibi olan), el-Hakîm (Her işi hikmetle ve yerli yerince ya-pan), el-Vedûd (Mahlukatını çok seven), el-Mecîd (Şan ve şerefi çok yüksek olan), el-Bâis (Peygamberler gönderen, ölüleri dirilten), el-Şehîd (Her şeyi görüp bilen), el-Hakk (Mutlak adalet sahibi, sözünde doğru, fiillerinde adil olan), el-Vekîl (Kendisine güvenilip dayanılan), el-Kaviyy (Sonsuz kuvvet sahibi), el-Metîn (Fiillerinda kendisine yorgunluk dokunmayan), el-Veliyy (Kullarının işlerini üzerine alıp yürüten, dost ve yardımcı), el-Hamîd (Sonsuz övgüye layık olan), el-Muhsî (Her şeyi tek tek sayan, bilen), el-Mübdî (Mahlukatı önce yaratan), el-Muîd (Mahlukatı tekrar yaratan), el-Muhyî (Hayat veren, cansızla-rı dirilten), el-Mümît (Ölümü yaratan), el-Hayy (Baş- langıcı olmayan, ezeli hayat sahibi), el-Kayyûm (Varlıkları ayakta tutan), el-Vâcid (Kendisi için her şey var olan, ihtiyacı olmayan), el-Mâcid (Azameti ve şan ve şerefi yüksek olan), el-Vâhid (Bir ve benzersiz olan), es-Samed (Hiçbir şeye muhtaç olmayan), el-Kaadir (Sonsuz kudret sahibi), el-Muktedir (Gücü her şeye yeten), el-Mukaddim (Dilediğini öne alan, ihsan gibi), el-Muahhir (Dilediğini geriye bırakan), el-Evvel (Başlangıcı olmayan), el-Âhir (Sonu olmayan), ez-Zâhir (Varlığı her şeyde açık olan), el-Bâtın (Her şeyin iç yüzü ve dile getirdiği anlamlar O’nun eseri olan, gizli ve sırlı olan), el-Vâli (Her şeyin velayet ve yönetimi kendisine ait olan), el-Müteâlî (Her şeyden yüce olan), el-Berr (Lütuf ve ihsanları her şeyi kapsayan), et-Tevvâb (Tevbeleri çok kabul eden), el-Müntakim (Suçluların cezasını veren), el-Afüvv (Çok bağışlayı-cı), er-Raûf (Çok şefkatli), Mâlikü’ül-Mülk (Mülkün gerçek sahibi), Zü’l-Celâli ve’l-İkrâm (Nihayetsiz lü-tuf, ihsan, kerem ve ikram sahibi), el-Muksit (Adalet-le hükmeden), el-Câmi’ (Kıyamet gününde bütün mahlukatını toplayan, dilediği her şeyi dilediği gibi toplayan), el-Ganiyy (Sonsuz zenginlik sahibi, hiçbir şeye muhtaç olmayan), el-Muğni (Dilediğini zengin kılan), el-Mâni (Dilemediği şeylerin meydana gelmesine izin vermeyen, kötülüklere engel olan), ed-Dârr (Bütün zararlar O’nun yaratmasında vücut bulan), en-Nâfi (Bütün faydalar O’nun yaratmasında vücut bulan), en-Nûr (Bütün nurların kaynağı, alemlerin ay- dınlatıcısı), el-Hâdi (Hidayet veren, doğru yolu göste-ren), el-Bedî’ (Eşi ve benzeri olmayan, kâinatı hiçbir benzeri olmaksızın yaratan), el-Bâkî (Varlığının sonu olmayan), el-Vâris (Her şey yok olup gittikten sonra bâki olan gerçek mülk sahibi), er-Reşîd (Kullarını ir-şad eden), es-Sabûr (Çok sabırlı, isyankâr kullarını cezalandırmakta acele etmeyen). Biz insanlar, Allah’ın bu güzel isimleriyle Rabbimize yalvarmalı, O’na yakarışta bulunmalıyız. O’na dua ederken bir derdimizi, bir sıkıntımızı arzedip O’ndan yardım talep ederken isimlerle nida edilmeli, bu güzel isimlerle O’na iltica etmeliyiz. Yani O’na hangi konuda dua edersek bu konuyla alakalı ismini dile getirmeliyiz. Eğer Rabbimizden isteyeceğimiz şey, kusurlarımızın affı ise o zaman “ya Rahmân! Ya Rahim! Bizi affet, bizi bağışla” diye; eğer konu ayıplarımızın ve kusurlarımızın örtülmesi ise, “ya Gaffar! ya Settar!” diye, eğer konu rızık ise “ya Rezzak!” diye, eğer şifa konusu ise “ya Şafii” diye, eğer bir tehlikeden korunma konusu ise “ya Hafız” gibi isimlerle O’na dua etmeli ve O’ndan yardım dilemeliyiz. Bu konuda etkin ve yetkin olanın sadece O olduğuna iman edip isimleri konusunda, göklerde ve yeryüzünde asla kendisine benzeyenlerin olmadığına iman etmeliyiz. Yalnız Allah’a has olan bu güzel isimleri O’ndan başkasına asla vermemeli, başka hiçbir şeyi O’na denk tutmama- lıyız. Esma-i Hüsnâ’da bulunan bütün güzel isimler arasında “ALLAH” lafzı celalinin ise çok özel ve diğer isimleri de bünyesinde barındıran en kapsamlı olması nedeniyle “ALLAH” isminin diğer isimler arasında müstesna bir yeri bulunmaktadır. İşte bu nedenle yüce Allah’ın isimlerinden bizim talebimiz olanı ifade edeni hatırlayamadığımız zaman da “ALLAH” ismiyle dua edebiliriz.