Geçtiğimiz haftalarda çay ile alakalı bir yazı yazmıştım.
Çaya o kadar methiyeler dizip anlatırken, Türk kahvesine değinmemek olur mu?
Ee ne demişler bir fincan kahve olsam, kırk yıl hatırım var…
Namı dünyanın dört yanına yayılan Türk kahvesinin tarihine kısaca bir göz atalım.
Kahveyle tanışıklığımız aslında çok çok eskiye dayanıyor.
1517´de Yemen Valisi Özdemir Paşa, lezzetine hayran kaldığı kahveyi İstanbul´a getirir.
Türkler tarafından bulunan ve daha sonra dünya mutfağına giren çok farklı hazırlama yöntemi sayesinde kahve, cezvelerde pişirilerek Türk kahvesi adını aldı.
İlk olarak Tahtakale´de açılan ve tüm şehre hızla yayılan kahvehaneler sayesinde halk kahveyle tanıştı.
Saray yaşamında kahve ikramının, merasim havası ile özenle yapıldığı, bu amaçla sarayda kahvecibaşılık teşkilatının kurulduğunun bilinmesi bile kahvenin önemini anlatmaya yeterli.
Pişirmesi, ikramı, içmesi, içtikten sonra fal muhabbeti…
Kime sorsan fala inanmıyor fakat kimse de falsız kalamıyor.
Bu keyfi dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir içecekte bulamazsınız.
Ki zaten Türk kahvesi içecek olmaktan öte çok farklı bir lezzettir.
Bakır cezvesiyle, gümüş tepsisiyle, soğuk suyuyla ve çifte kavrulmuş lokumuyla adeta bir sanattır Türk kahvesi…
Fakat nedense kahve denildiği zaman akla Türk kahvesi gelmez, illa ki belirtiriz Türk Kahvesi olacak diye.
Bunun nedenini ise Okka Kahve makinesi mucidi Arzum ´un CEO´su Murat Kolbaşı şu şekilde açıklıyor:
‘´Dünyada her gün 1,2 milyar fincan kahve içiliyor ve bunun ancak %10´u Türk kahvesi. İnsanlar espresso bazlı kahvenin hâkim olduğu yeryüzünde Türk kahvesi daha az beğeniliyor değil. Sadece yapımı daha zor ve uğraştırıcı olduğu için çok fazla yaygın değil.´´
Aslına bakarsanız haksız da sayılmaz, bugün kahve çok mu içiliyor tabi ki hayır.
Dünyada en yaygın içilen filtre kahve, ardından ise neskafe geliyor, içilen her 200 kahvenin sadece 1´i cezvede pişiyormuş.
Belki de kahveyi özel kılan, kahve ile özdeşleşen fanatiklerinin olması sırf bu yüzdendir…
İngilizlerin 5 çayı meşhur olsa da bizim kahvemizin de bir zamanı vardır.
İlk öğün yemek anlamına gelen kahvaltı kelimesi kahve içimi öncesinde bir şeyler yemek demektir.
Dini Bayramlarımızın ve kız isteme törenlerinin geleneksel bir parçası olmuştur Türk kahvesi.
Mesela tuzlu Türk kahvesi içilmeden kız almak mümkün değil…
O güzelim Türk kahvesinin içine bir kaşık tuz atarak damat adayının ekşiyen yüzünü görmeden olmuyor.
Telvesi ile beraber ikram edilen tek kahve türü olan Türk kahvesi yalnızlara dost, âşıklara umut olmuştur.
İlk buluşma bahanesi olarak herkesin elinde bulunan bir koz, bazen de geleceğe dair bir şeyler söyler mi acaba diye düşünecek kadar etkileyici olmuştur Türk kahvesi.
Kahvehanelerin kurulmasına, bir fincanının 40 yıl hatır bırakmasına neden olan bu güzel mirasımız sonunda uluslararası bir değer kazandı.
Türk kahvesi, 2013´te UNESCO´nun ‘´Somut Olmayan Kültürel Miras´´ listesine kabul edildi hem de bu alanda korunmaya alınan ilk içecek olma özelliğini taşıyor.
İngiliz çayı, Alman birası, Fransız şarabı, İrlanda viskisi bu listede yer bulamazken Türk kahvesi tüm ihtişamıyla Topkapı Sarayı Müzesi´nde ziyaretçilerini bekliyor.