Kadınlara köle gözüyle bakılıyor, kız çocukları diri diri gömülüyor, kuvvetli ve zengin insanlar zayıf ve fakirleri hor görüp onları eziyor, elleriyle yaptıkları putlara tanrı diye tapılıyor, ahlaksızlık ve sapıklık almış başını gidiyor. Hz. Muhammed´den (s.a.v) önce insanlar bu şekilde yaşıyorlardı.

Sonra O geldi dünya´ya! Âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) dünyaya teşrif edişiyle, cehaletin ve hurafelerin ateşleri söndü ve sarayları yıkıldı.
Enbiya suresinin 107. ayetinde Allah (c.c.) buyuruyor ki: “Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik” Ayetten içeriği belli olsa da bazı gerçeklere dikkatinizi çekmek isteriz. Allah (c.c.) ayette “âlemlere” buyurmaktadır. Yani sadece insan âlemine değil akla gelen her âleme gelmiştir. Hayvanlar âlemi, cinler âlemi, melekler âlemi, bitki âlemi, berzah âlemi, gayb âlemi v.s.

Peygamber Efendimiz daha yaratılmadan önce Âdem (a.s)´a bir rahmet olmuştur.

Hz. Ömer rivayet ediyor ki Peygamberimiz bir keresinde söyle buyurmuştur:
"Âdem (a.s.) hata işlediği zaman:
- "Ya Rabbi! Muhammed´in (s.a.v.) hakkı için beni affetmeni istiyorum´ diye yalvardı. Allahu Teâlâ:
- "Ey Âdem! Kendisini daha yaratmamışken, sen Muhammed´i (s.a.v.) nereden öğrendin?´ diye sordu. Âdem (a.s.):
- "Ya Rabbi! Sen beni yed-i kudretinle yaratıp ruhundan bana üflediğinde, başımı yukarıya kaldırdım. Arş´ın sütunlarında, ‘Lâ ilâhe illallah, Muhammedun rasûlullah´ yazılı olduğunu gördüm ve bundan anladım ki, ismini kendi isminin yanında yazdığın kimse, yarattıkların arasında sana en sevgili olandır.´ Bunun üzerine Allah (c.c.) şöyle buyurdu:
- "Ey Âdem, doğru söyledin. Muhakkak ki yarattıklarımdan bana en sevimli olan O´dur. O´nun hakkı için istediğinden ötürü seni bağışladım. Bilesin ki, eğer o olmasaydı, seni yaratmazdım.” ( Beyhakî, Taberanî, Hakim)

Peygamberimiz, insan âlemini karanlıktan alıp aydınlığa sokmuştur. Çünkü ahirette sevdiklerimizle beraber olacağımızı öğretti bize. Onun sayesinde hastalıklar ve musibetler, insanı manevi kirlerden arındıran birer vesile haline gelmiş. En önemlisi de, O´nun sayesinde küfrün ve dalaletin korkunç girdabından kurtulup imanı elde etmiş olmamız. Bediüzzaman´ın yaklaşımıyla, “O´nun neşretmiş olduğu nur sayesinde insan-ı kâmil olma yoluna girmişizdir.”.

Hayvanlar âlemi de bu “Rahmetten” nasibini aldı

Peygamber efendimiz (s.a.v) hayvanlar âlemine de bir rahmet olmuştur. Hayvanlara önem verir, onların da üzerlerimizde hakkı olduğunu bildirmiştir. Develeri (yük hayvanlarını) aşırı yüklememe gibi usul ve kanunlar koymuştur. Bir gün şöyle buyurmuştur: “Cenab-ı Hakk, haksız olarak bir serçeyi öldürenden kıyamet gününde hesap soracak…” (Ebu Davud)
Sadece keyfi için hayvanlara, bilhassa kuşlara yapılan eziyetleri Peygamber efendimiz hiç hoş karşılamaz, onların hakkına dikkat edilmesini isterdi.

Bir sefer esnasında Sahabeler bir kuş gördüler. Yanında iki de yavrusu bulunuyordu. Birisi gidip yavrularını aldı. Anne kuş gelip başlarının üstünde çırpınarak uçmaya başladı.
Bunu gören Peygamber efendimizi (s.a.v), “Yavrularını alarak bu hayvanın canını kim acıttı? Yavrularını yerine koyun”, buyurdu.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizin şefkati, anne kuşun çırpınmasına, acı duymasına bile razı olmuyordu. Zira Peygamber efendimizi (s.a.v) hayvanların dilinden de anlardı ve onlarla konuşurdu. Kendisinin de bir kedisi olduğu adı da muezza olduğuna dair rivayetler vardır.
Hayvanların da, Resulullah efendimizin (s.a.v) engin rahmeti sayesinde, ne ifade ettikleri aydınlığa kavuşmuş, adeta hayvan, hayvan olmaktan kurtulmuş, ilahi bir sanat eseri olma seviyesine yükselerek farklı bir kıymet almıştır.

Maalesef günümüzde bolca görülen, kurbanların ehli olmayan kimseler tarafından kesilerek hayvanlara edilen eziyetler, kaçırılan kurbanların tekme ve sopa ile yakalamaya çalışma vahşeti inşallah sona erer.


Cansız varlıklara rahmet

Taşlar ve ağaçlar gibi cansız varlıklar için de Allah Resulü bir rahmettir. O, eline bir avuç kum alınca onlar, “Minnet Sana, şükran Sana” manasına, O´nun elinde Allah´ı (cc) tesbih etmişlerdir. Bir kütük üzerine çıkıp Müslümanlara hutbede seslenen Peygamber efendimiz, artık gerek kalmayınca üzerine basıp çıkmıyor diye ağlayıp gözyaşı dökmesi hepimizce malumdur. Hutbe için çıktığı minberin altına koymak zorunda kaldılar, aksi takdirde ağlaması dinmeyecekti.

Resulullah efendimiz (s.a.v) öyle bir rahmettir ki, bu rahmetini ahirette de gösterecek Allah´ın izniyle. Birçok kişiye şefaat etmekle cehennem ateşinden koruyup ebedi cennete götürecektir.

Bilindiği üzere Peygamberlerin bir duası vardır. Hz. Muhammed (s.a.v) ise duasını inşallah kıyamet gününde ümmetine şefaat etmek üzere saklamıştır. Her anda bizleri düşünüp, koruma kanadının altına alarak “ümmeti ümmeti” diye yalvarıp sızlayan bir Peygambere ümmet olmakla şereflendik elhamdülillah.


Sonuç:

“Yemeğinizin buharı ve kokusuyla komşularınıza eziyet vermeyiniz” diyen bir Peygamberin ümmeti olarak kendimize gelelim ve o rahmetten bir nebze etrafımıza saçalım.

“İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır. İnsanların en kötüsü de insanlara zarar verendir.” (Hadisi Şerif)