Her milletin, kendisine ışık tutan, şevk ve heyecan kaynağı değerleri vardır. Fertler bu değerlerin etrafın-da kenetlendikleri zaman gerçek manada millet olma şuuruna ererler. Toplumu birbirine kaynaştıran bu değerlerden birisi de milli birlik ve beraberlik duygusudur. Şanlı tarihimiz, imanımızdan kaynaklanan, milli birlik ruhuyla kazanılmış eşsiz zaferlerle doludur. Bu zaferler, geçmişimizi süsleyen ve geleceğimizi aydın- latan çok önemli noktalardır. Tarih sahnesinde müstesna bir yere ve değere sahip olan ÇANAKKALE ZAFERİ’de, bu dönüm noktalarından birisidir. Çanakkale Savaşı, 1. Dünya savaşı sırasında 1915-1916 yılları arasında Gelibolu Yarıması’nda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapı-lan deniz ve kara muharebeleridir. İtilaf Devletleri (İn- giltere, Fransa, İtalya, ABD, Yunanistan ve Japonya); Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya ile güvenli bir erzak tedarik et-mek ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul’u zapdetmek suretiyle Almanya’nın müttefiklerinden birini saf dışı bırakarak İttifak Devletlerini (Almanya, Avusturya-Macaristan, Osmanlı İmparatorluğu ve Bulgaristan) zayıflatmak amaçları ile ilk hadef olarak Çanakkale Boğazı’nı seçmişlerdi. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda her iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir. Çanakkale Zaferi, tarihimi-zi taçlandıran olaylar arasında muhteşem bir yere sahiptir. Necip milletimizin tarih boyunca karşılaştığı en büyük ve en zorlu sınavlardan biridir. Müslüman varlı-ğını ebediyen silmeyi amaçlayan İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa, İtalya, ABD, Yunanistan ve Japonya), Çanakkale boğazından geçerek İstanbul’u ele geçirmek suretiyle ülkemizi parçalamak, milletimizi esir et-mek amacıyla 1914 yılı kasım ayında Osmanlı devle- tine savaş ilan etti. Yıl, 1914, 1. Dünya savaşı bütün şiddetiyle devam etmektedir. Düşmanlar hep birlik olup saldırmaktadırlar. Mehmetçik ise, vatan için, millet için, din ve iman için, var gücüyle savaşmakta, kar-lı dağlarda destanlar yazmaktadır. Bu sırada düşman- lar, İstanbul’u da düşürerek milletimizi can evinden vurmak amacıyla Çanakkale önlerine geldiler. Boğazı vurup geçtiklerinde Türklerin işi tamam demekti. Silahların gücüne, donanmalarının kudretine ve askerlerinin çokluğuna öylesine güveniyorlardı ki, böylesi-ne kudretli bir donanma karşısında Türkler, basit silahlarla ne yapabilirlerdi. Güçlerine güvenen düşman- lar Çanakkale’ye hücum ederken bu düşüncedeydiler. Bu düşünceyle boğazdan içeri girmek istediler, fa-kat Allah’ın yardımıyla ve büyük kahramanlık karşı- sında geri dönmek zorunda kaldılar. Tekrar zorladılar, tekrar döndüler. Ummadıkları bu savunma karşısında şaşırdılar. Onlar Türk askerlerini diğer müstem- leke askerleri gibi sanmışlardı. Onların ırkî inatları varsa, Türk askerlerininde düşmanı boğazdan geçirmeme konusunda dini ve milli azmi vardı. Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöy-le anlatıyor: “Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamıyarak kâmilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç tereddüt bile göstermiyor, sarsılmak yok! Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şâyân-ı hayret bir misaldir. Emin olmalı-sınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına eren şehitlerin destanıdır. İtilaf Devletleri, 18 Mart 1915 günü, Çanakkale Boğazını her ne pahasına olursa olsun geçmeye karar verdiler ve taarruza başladılar. Bu sefer kendilerinden çok hem de çok emindiler. Türk komutanlığınca kararlaştırılan plâna göre, iki yakadaki tarabyalarımız ve topçu bataryalarımız sessizliğe bürünmüşlerdi. Emir verilmedikçe ateşe başlanmayacaktı. O koca koca zırhlılar boğazdan içeri girdiler. Kendilerine ateş açılmadığını görünce başarıya ulaştıklarını sandılar. Düşman gemilerinin yeterince ilerlediğini gören Türk komutanlığı, boğazın iki yakasındaki tabyalara ve bataryalara “Ateş” emrini verdi. Topçularımızla düşman gemileri arasında kıyasıya savaş başladı. Onlar bütün topları ile ateşe devam ederken, topçula-rımızda şiddetle karşı koydu. Şimdi sıra cesaret ve beceriye kalmıştı. Düşmanların korkunç bombardımanı karşısında susan, hasara tabyalarımız ve şehit düşen tabyalarımız olmuşsa da Türk topçusu son sözünü söylememişti. Dakikalar geçtikçe kahraman topçularımızın ateşleri tesirini göstermeye başladı. Meh- metçiklerin üzerine ölüm saçan zırhlılarda panik başladı. Her biri kurtuluşu kaçmakta buldu. Düşmanlar büyük kayıplar vererek gerilediler. Daha fazla bekleselerdi Çanakkale hepsine mezar olacaktı. Canlarını boğazın dışına zor attılar. Dünyanın en büyük donan-ması en büyük darbeyi, gücünü küçümsedikleri Müslüman Tük ordusundan yemiş olarak. Çanakkale’de, yalnız zafer kazanılmamış, aynı zamanda bir destan yazılmıştır. Bu destan, Anadolu’nun düşman isti-lasından kurtulduğu, iki yüz elli bin şehidin kanlarıyla yazıldığı bir levhadır. Bu destanda Kur’an, iman, civanmertlik, fedakarlık, sabır, samimiyet ve kahraman-lık vardır. Zira Mehmetçiğin o gün modern silahları olmama-sına rağmen, kalpleri iman ve gönülleri vatan sevgisiyle doluydu. Tarih bir kez daha göstermiştir ki, bu zaferin elde edilmesinde yalnız maddi güç değil, bununla birlikte iman ve samimiyetin olması gerekir. Nitekim Seyit Onbaşı da 276 kg.lık top mermisini ancak iman ve samimiyetle kaldırmıştır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Ey iman edenler! Allah’ın (dini-ne) yardım ederseniz O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” (Muhammed, 47/7) Başka bir ayette ise: “Eğer Allah size yardım eder-se, size üstün gelecek hiç kimse olamaz. Şayet O sizi yardımsız bırakırsa, artık O’ndan sonra size kim size kim yardım edebilir ki?” (Al-i İmran, 3/160) buyurmaktadır. Tarih; din ve vatan uğrundaki fedâkârlığn muhteşem bir örneğine de Çanakkale’de şahit olmuştur. Can ve malın Allah yolunda, insanı insan yapan, toprağı vatan kılan, toplumu millet yapan değerler uğru-na fedâ edilebilmesi, kulun Rabb’ine karşı muhabbeti- nin en güzel ifadesidir. Bunun içindir ki Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın; bilakis, onlar diridirler. Rableri katında rızıklanmaktadırlar.” (Al-i İmran, 3/169) Allah Resûlü (s.a.v). Şu Hadi-si şeriflerinde: “Allah’a yemin ederim ki, Allah yo- lunda savaşıp şehit olmayı, diriltilip yine şehit olmayı, tekrar diriltilip şehit olmayı isterim.” (Buhâri, Cihad, 199) “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki bütün şeyler kendisinin olsa bile dünya-ya geri dönmek istemez. Sadece şehit, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve defalarca şehit olmayı ister.” (Buhârî, Cihâd, 21) buyurmuştur. Ecdadımızın yüce değerler uğruna üs-tün fedâkarlıklar göstermesinin temelinde, bu ilâhi ve Peygamberi müjdeler yatmaktadır. Her karış toprağı, şehit kanlarıyla sulanmış bu va-tan için, ecdadımız yüz binlerce şehit vermiştir. Mehmetler, Hasanlar, Hüseyinler, Aliler, Yahya Çavuşlar, Seyit Ömerler, Nene Hatunlar, ve adını burada sayamadığımız binlerce kahraman evladı, üzerlerine dü-şen görevlerini hakkıyla ifa ederek bu din uğruna, bu vatan uğruna şehit olmuşlardır İstanbul’da Ankara’ya, İzmir’e; Samsundan Diyarbakır’a, Tunceli’ye, Edirne’ den Kars’a, Hakkar’ye hatta Suriye ve Filistin’ve kadarmemleketin insanı yan yana, omuz omuza birlik, beraberlik ve kardeşlik duyguları ile düşmana karşı koymuşlar, kanlarını ve canlarını bu güzel vatan için seve seve feda etmekten çekinmemişlerdir. İmandan kaynaklanan “ölürsem şehit, kalırsam gazi” ruhuy-la bu vatanı müdafaa etmişlerdir. Tarihimizde Çanakkale gibi yer alan şanlı zaferlerin sırrı, milletimizin tek vücut olması, birlik, beraberlik halinde bölünmez bir bütünlük oluşturması ve “Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez” rûhunun yaşanmasında yatmaktadır. “Çanakkale Geçilmez” fermanı, 250 bin imanlı vatan evladının, şehadet şerbetini içmesiyle yazılmıştır. Çanakkale’de maddi gücümüz, düşmanın gücüne nispetle çok daha zayıftı. Askerlerimizin bir çoğunun ayağında postalı dahi yoktu. Ancak Mehmetçiğin manevi gücü büyüktü. İngiliz Ordu Komutanının: “Bizi Türklerin maddi gücü değil, manevi gücü mağlup etmiştir. Çünkü onların atacak baru-tu bile kalmamıştı.” şeklindeki itirafı bu gerçeği ifade etmektedir. Sonuç olarak şu husus iyi bilinmelidir ki, milletimizin bekası, şehitlik ve gazilik ruhu kazanmış bir kalbe sahip nesiller yetiştirmekle mümkündür. Çanakkale’yi anlamak, yalnız Gelibolu yarımadasını ziyaret edip, sadece kazılan siperleri görmek değildir. Bilakis 99 yıl öncesine giderek manen şehitlerle konuşabilmek, yaşananları anlayabilmek ve yazılan destanlara ibretle bakabilmektir. Bunun için geleceğimizin temina-tı olan çocuklarımıza başta Çanakkale savaşı olmak üzere, Sakarya’da, Dumlupınar’da yaşanan destanları ve ardındaki ruhu iyi anlatmalı ve cennet vatanımızın ve necip milletimizin kıymetini çok iyi öğretmeli- yiz. Çünkü milletimizin ve vatanımızın bekâsı şehitlik ve gazilik ruhunun canlı tutulmasıyla mümkündür. 99’uncu yıldönümü vesilesiyle dini, vatanı ve milleti için hayatlarını feda eden aziz şehitlerimize ve ahirete intikal eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm gazilerimize Allah’tan rahmet diliyor, hayatta olan gazilerimizi de minnetle anıyoruz. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından organi-ze edilen Çanakkale Şehitlerine 250 bin Hatim ve İnegöl Müftülüğünün organize ettiği 1001 hatim; Camile- rimizde, Kur’an Kurslarımızda, evlerimizde ve çeşitli yerlerde başta din görevlilerimiz olmak üzere cami cemaatimiz ve vatandaşlarımız tarafından okunmuş ve ruhlarına bağışlanmıştır. Ruhları şad olsun. Makamları da cennet olsun. Bu Hatim kampanyasına katılarak hatim okuyan herkesin Rabbim niyetlerini ve amellerini makbul etsin...