Bir seçim dönemi daha sona erdi.

Vaatler, propagandalar derken iş, çığırından çıktı sanki.

Politikalite göremedim sahalarda.

Öyle ki partiler, bir diğerinin sunduğu vaadi beğenmiyor, tiye alıyor ya da hakaret ediyordu.

Ve nedense geneli “ekonomik gelir” üzerinden tavlamaya çalışıyordu halkı. 

Daha demokratik, daha adil, daha özgürlükçü; o sizden, bu bizden zihniyetinin son bulduğu bir ülkenin teminatını vermiyorlar, veremiyorlardı.

Müstakbel partilerimizin geneli, nedense hep, kendinden olanları kayırmanın peşindeydi… 

Olmayanları da başından atmanın… Bu gibi tutumlar da haliyle, toplumda güven duygusunu yerle bir ediyordu. Kaldı ki idareye güvenin beslenmediği bir ülkede, değil gelişim; hiçbir şey olmazdı! Siyasetçi halka, halk da siyasetçisine sırtını yaslayabilmeliydi kısaca.

Bu saatten sonra ne yapılmalı, derseniz;

Ortaya konulan idealler sadece bugüne hitap etmemeli, yarını da düşünmeli.

Yani şunu diyebilmeli bir parti; 10 yıl sonra bu ülkede şunları şunları gerçekleştirmenin garantisini veriyorum!

Yani, böyle bir vaat sunan parti; “iktidarım döneminde Türkiye kendi arabasını, tankını, füzesini, otobüsünü, traktörünü, metrosunu yapabilecek, artık dış bağımlılığa son vereceğim” diyorsa, gerçek anlamda idealist bir partidir.

Diyemiyorsa kusura bakmasın, günü kurtarmanın telaşındadır.

Asıl bunlarla gelmeli halkın karşısına. Değil mi?

Yok, asgari ücret şu kadar olacak, yok memura bu kadar zam, yok emeklilik… Vırt zırt…

Geçin onları geçin efendim! Kolay ve küçük işler onlar, halloluuur, diyen yok. 

Memleket sadece parayla dönmüyor ki! Bunun kültürel gelişimi var, üretken beyinlerin, yeteneklerin kazanımı var, eğitim düzeyi var, yaşam kalitesinin artışı var. Var da var. Bırakın üniversite mezunu olamayan popülâsyonun konuşulmasını, yıl olmuş 2015, biz hâlâ okuma yazma oranını tartışıyoruz. E bu işte bir terslik yok mu? Bu işte bir koyunluk yok mu? Bir de halkımızın da bu kadar sığ düşünmesine anlam veremiyorum açıkçası.  Tüm derdin gelir mevzuu mu kardeşim? Bir aylık maaş mı tek hürriyet alanın? Özgürce yaşam nerede? Demokrasi? İfade özgürlüğü? Düşünce özgürlüğü? İdeallerin nerede kaldı? Yani bu kadar mikro düşünmemek lazım, hemşerim… Perspektifi biraz genişletmeli… Çünkü toplum olarak yarınımızı net göremiyoruz. En azından önümüzdeki bi´10 yıla endekslenilmeli! Bunlar önemlidir. Türk siyaseti, onurlu lider ve milletvekillerini meclisine katmakla yapar, en doğru hareketini. “Kazanamazsam giderim” diyerekten ahkâm kesip, kazanamayınca koltuğa kazık çakanların, önce kendi partisine, sonra bu ülkeye zararı dokunmaz mı? Onurlu duruş nerede kalır yoksa? Güven duygusu? Kısacası kalite?

Bakın, insanımızın ağzı çok yandı eski omurgasız siyasetten.

Verilen sözlerin tutulmayışından… Kandırılmaktan, enayi yerine konulmaktan… Doğruya doğru. Ve şu vaatler karşısında genel profile bakıyorum, bazı liderlerimiz, halkı koyun gibi gütmeye çalışıyor hâlâ. Uyutmanın, nemalanmanın peşin-de… Bunu açıkça görebiliyorum.

Herkese benden piyango bileti (!) tadında vaatler bunlar.

Birisi asgari ücret 1400 olacak, diyor. Diğeri; yok, 1500! Öbürü; 1800! yok mu artıran?

Gördüğünüz gibi, o kadar basitleşiyorlar ki, sadece gülmekle yetiniyorum açıkçası.

Anlat, anlat bitmez işte bu memleketin çilesi.  Söylenecek çoook şey olsa da, kısa kesmekte fayda var 

Son söz olarak; “BİR TOPLUMUN EĞİTİM KALİTESİ NE KADAR YÜKSEK OLURSA, REFAH DÜZEYİ DE, POLİTİK DURUŞU DA O DERECE YÜKSEK OLUR”der ve giderim. Hoşça kalın değerli okurlarım.