Almanya´nın Türkiye hakkında asırlardır düşündüğü ve izlemiş olduğu bir politika vardır. Ne zaman ki Türkiye güçlense ya da bağımsız hareket etse Almanya hemen misilleme yapar.
Gündemde olan konuları konuşmuş olduğum değişik partilerdeki siyasilerin hemen hepsinin ortak savundukları görüşler: “Erdoğan bizimle istişare etmiyor bu ne bıcım ortak? Erdoğan aşırı dinci v.s.”
Asırlardır, Almanya´nın Türkiye politikası, bir dediği iki edilmez derecesine gelmişti. Kendinden emin olan Almanya, Türkiye´ye istediği şekilde anlaşmalar kabul ettirebiliyordu. Şimdi ise, Türkiye şartlar koyabilecek duruma gelmiştir. Almanya´nın hiç istemediği konu da aynen budur. Almanların tabiatında zaten şöyle bir şey var. Teklifi ne olursa olsun kabul edilecek. Pazarlık yapmak hele de şart koşmak onları sinirlendirir ve kibirlendirir. Mecbur kalmadıkça da pazarlığı veya şartınızı kabul etmez. Eğer ederse, bir gün yedeğiniz bulunduğu vakit, muhakkak ki sizinle ilişkisini sona erdirir.
Türkiye, Almanlar için çok önemli bir ortak haline geldi lakin bu ortak, yani Türkiye, onların istediği gibi davranmıyor.
İstedikleri gibi yönetilemeyen, halkı tarafından (gurbetçiler dâhil) destek gören bir Türkiye işlerine gelmediğinden, bunu bozmak için ellerinden geleni yapmaktalar. Mesela eskilerde bir kızımızla ilgili başörtü sorunu olduğu vakit derlerdi ki, “kendi ülkende bile başörtü takamıyorsun, burada nasıl diretirsin?” Bugün böyle bir şey diyemiyorlar. Halkı´nın haklarını koruyan bir Hükümet olunca birlik olunur korkusu ile bu gücü elbette yok etmek için müdahale edecekler. Gezi gibi, darbe girişimi gibi, PKK´yı desteklemek gibi. Zira birliği bozan her şey işlerine gelir.
Bu son aylarda tüm Avrupa ülkeleri olmak üzere özellikle Almanya, Türkiye üzerine fazla yüklenip karalama kampanyalarını tekrardan başlatmış vaziyette.
Bunu yapmakla iki noktaya birden ateş açmaktalar.

Birincisi:
Malum iktidarı hem yerel halkına hem de tüm dünyaya kötülemek. Türkiye uluslararası ilişkiler kuramasın ve Almanya´nın güdümüne geri dönsün. Ayrıca gösteriyorlar ki, Türkiye ile ilişki kuracak olanlar bizim safımızda yer alamazlar. (Rusya ile ilgili gelişmeler de bu açıkça görülmektedir.)
İkincisi:
Almanya´da ki gurbetçileri bölme amacını güdüyorlar.
Gurbetçilere hemen her gün, “hükümeti ve Erdoğan´ı savunan her gurbetçi bunun bedelini öder” mesajı verilmektedir. Artık Almanya´da gurbetçileri iki kategoriye ayırdılar.
a) Erdoğancılar (dinine bağlı olup dini vecibeleri gereğince yaşamak isteyenler.)
b) Erdoğancı olmayanlar. (Dini vecibelerini yaşamak için inat etmeyenler gerekirse taviz verenler veya uyum sağlayıp vecibesini yapmayanlar.)

Burada üzerinde durulan on yargı ise: Erdoğancı eşittir aşırı dinci!
Bu tarz ayrımcılık şu an Almanya´da kol geziyor ve bunun adı demokrasi oluyor.
Bu durum, açık oturum programlarında da görünüyor. Kim Türkiye aleyhine konuşuyor ise onlara söz hakkı veriliyor. Türkiye veya Erdoğan yanlısı ise ona söz hakkı yok.

Sindiremediklerimiz:
Ne gariptir ki, 15 Temmuz olayı yaşandığında, Avrupa siyasileri olayın gidişatını öncelikle sadece izleme ile yetinmişlerdi. Darbe girişimi, alman Medya´sına bomba gibi düştü diyebiliriz. Yanlış anlaşılmasın. Darbe girişimi oldu - yazık Türkiye´ye, gibi haberler değildi verilen. Sanki millete bunu duyurmamak için uğraşıyorlar ve nerde Türkleri eleştirebilecek bir haber var, onu gösteriyorlardı. Darbe ile ilgili haberler ise, “umarız Türk yetkilileri insan haklarını çiğnemezler, Erdoğan kendine pay çıkarıp diktatörlüğünü sürdürecek, Erdoğan kendi planladı söylentileri var, gibi haberler verilmişti.”

Başka bir örnek ise, Köln´de yapılan demokrasi mitinginde Cumhurbaşkanı Erdoğan´ın, telefon ile bağlanması acil mahkeme kararı ile yasaklamışlardı, hatırlıyorsunuz. Kısa bir süre sonra PKK´lılar miting düzenledi. Selahattin Demirtaş´ın bizzat katılması ve Kandil´de ki Terörist liderleri mitinge telefon ile bağlandılar.
(Bilinmelidir ki, Almanya´da PKK bir terör örgütü olduğu resmi olarak kabul edilmiştir. Bir terör örgütüne miting yapma izni vermek bir kere yasaktır. O zaman gelsin İŞİD´de miting yapsın, aynı şeydir. Mesele Türkiye karşı tavır göstermek olduğundan dolayı, izin verdiler ve nereye baksanız APO ve PKK bayrakları havada uçuşuyordu.) Bu olay, ermeni soykırım tasarısının kabulünden sonra damlayı taşıran son olaydı. Bundan sonra zaten karşılıklı rest çekişmeler başladı diyebiliriz.

PKK´yı zor bela ve 20 yıl süren bir çabadan sonra işçi partisi değil de Terör örgütü olarak kabul ettirdik Almanya´da. Hem Almanya hükümeti hem de siyasiler tarafından PKK, koruma altına alınmış ve Türkiye aleyhinde faaliyetlerde desteklenip, kullanılmaktadır.

Son olarak, hakkında Türkiye´de yakalama kararı bulunan Cumhuriyet gazetesinin eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar´a Almanya´nın geçici pasaport verdiğini de gördük. Ayrıca Almanya Cumhurbaşkanı´nın Dündar ile görüşmesi de başka ilginç bir olaydır.
Can Dündar, PKK ve FETÖ gibileri Türkiye için birer tehdit oluşturmaktadırlar. Bu kimselerin yaptıkları açıklamalar ve faaliyetler Almanya´nın ekmeklerine yağ sürüyor. Aynen öyle de oluyor. Can Dündar´ın bunların sermaye ve yardımları ile kurmuş olduğu “Özgürüz” haber sitesi kısa zamanda Türkiye düşmanların ilgisi ile yoğun propaganda yayınlarına başladılar. Elbette sahip çıkarlar bu kimselere. Dündar´ı bırakın iade etmeyi pasaport bile veren Almanya, Türkiye´ye inat Almanya Cumhurbaşkanı tarafından şeref misafiri olarak ağırlandı. Tüm bunlar yetmediği gibi Almanya dış işleri Bakanı´nın, “darbe girişimi sebebi ile subaylara sahip çıkmamız lazım” ifadesinin ardından, 400 kısının üzerinde aranan darbecilere sığınma hakkı tanıdılar. Bunu, Teröre destek ve kamuoyu oluşturma sucundan tutuklu bulunan Alman-Türk Gazete muhabiri Deniz Yücel´in, iade talebinin geri çevrilmesine karşılık misilleme yapıldığı ayan beyan ortada.

Taze olay olarak sayılan konu, referandum da Avrupa ülkeleri açıkça Hayır kampanyalarını desteklemek olmuştu. Şimdi ise incirlik krizi oluştu.


Peki, sonuç nedir?
Aslında görüşülmesi önce ret edilen ve sonra birden bire gündeme getirtilip kabul gören “Ermeni Soykırımı yasası” ile Almanya-Türkiye ilişkisinde iplerin koptuğunu anlamamız ve gereğini yapmamız gerekiyordu. Lakin bekledik ve hala bekliyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı her fırsatta Avrupa´ya resti çekse de, AB kapısını ifadelerinde hep açık tutmakta. Avrupa ise bu davranışı, Türkiye blöf yapıyor şeklinde algılıyor ve maçı bilerek uzatmaya oynayarak, fırsat buldukça gol atıyor. Yani uzatmak Avrupa´nın işine yarıyor. Mülteci meselesi gibi. Avrupa antlaşmayı bozup şartları yerine getirmiyor diye yakınıyoruz ama gereğini yapıp sınırları açamıyoruz. Mademki günden güne zarar ediyoruz sınırı açalım. Kalmak isteyenlere yine yardımcı olalım, sorun yok. Almanya, “mademki Türkiye AB kapısını açık tutup bize kafa tutuyor, onları oyalayarak değişik konularda malzeme verelim”, diyor. Türkiye kısmen bu tuzaklara düşüyor kısmen düşmeyip resti çekiyor. Ama ana hedefini Almanya elden bırakmıyor. Bu da mülteci meselesi.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, almandan bize dost olmaz. İyi de, neden olmaz? Basit aslında. Almanya´nın yaptığı tüm bu düşmanlıklar, ilişkilerimizin bozulduğundan dolayı değil, aslında Türkiye´ye haddini bildirmektir. Almanya´nın istediği şekilde bir ülke değiliz de ondan. Onların istediği:

• Türkiye´nin ekonomisi kötü olsun ki, Almanya ne derse desin yapmak zorunda kalsın.
• Türkiye, Almanya´ya muhtaç olsun ama Almanya Türkiye´ye muhtaç olmasın.
• Türkiye, Almanya´ya karşı sesini yükselttiğinde, Almanya Türkiye´ye hemen haddini bildirsin.
• Türkiye, Avrupa Birliğine üye olması için Almanya´ya hep muhtaç kalsın. Bu sayede Türkiye´ye her sözünü dinlettirsin.
• Türkiye ancak Almanya´nın destur verdiği ülkeler ile işbirliği yapabilsin.
• Türkiye, hesabı sorulan bir ülke olarak kalsın ki suçluluk duygusu ile adım atamasınlar. Hep kendini muhtaç olduğu ülkelere karşı savunma gereği duysun ki, soluğu kesilsin ve diz çöksün.

Bunların aksine davranıldığı zaman Almanya bizim dostumuz olmaz. Umulur ki, Almanların bu düşmanlığına ve çifte standart politikasına karşı devletimiz dik durur. Eğer ki geri adım atarsa, tabiri caizse parmağını kaptırırsa, Almanya gövdesini alır.
İşte o zaman Türkiye bir 30 yıl geriye düşer, Allah korusun.

Allah devletimize zeval vermesin.