Dua ve beddua insan hayatında çok büyük önem taşımaktadır. Dua, Allah ile kul arasındaki bir iletişim köprüsüdür. İnsan aciz bir varlıktır. İstediği her şeyi, her zaman elde edemez. Yine insan, her ihtiyacını kendisi karşılayamaz. Bazen de başına gelebilecek sıkıntıla-ra karşı koyamaz. Böyle zamanlarda sığınacağı bir limana şiddetle ihtiyaç duyar. İşte böyle durumlarda dua, umuda açılan bir kapıdır. Peygamber Efendimizin mübarek hayatı incelendiğinde; görülür ve anlaşılır ki, hayatının her safhasında, gece gündüz, her zaman dua etmiştir. Duasız tek bir gün geçirmemiştir. Allah’a sığınmadan bir adım bile atmamış, hiçbir işe duasız başlamamıştır. Dua; Arapça bir terim olup, çağırmak, seslenmek, yardım talep etmek anlamlarını ifade eder. Allah’a sunulan istekleri dile getiren metinlere de dua denildiği gibi, küçüklerin büyüklerden olan taleplerine de dua denilmektedir. İslâm kültüründe ise dua; “Allah’ın yü-celiği karşısında aczini itiraf ederek, sevgi ve saygısını arzederek Allah’tan dilekte bulunmaktır” şeklinde tarif edilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de iki yüz kadar ayette duadan söz edilmektedir. Bunun yanında Allah’a karşı yönelme ve O’ndan bağış dilemekle ilgili çok sayıda ayet mevcuttur. Yüzden fazla ayette de çeşitli peygamberlerin, iyi kulların yaptıkları dua örnekleri vardır. Bunlar arasında Hz. Adem, Hz. Musa, Hz. İbrahim, Hz. Hud, Hz. Nuh Hz. İsa, Hz. Zekeriya, Hz. Süleyman ve Hz. Meryem’i zikredebiliriz. Sahih hadis kaynaklarından öğrendiğimize göre; Hz. Peygamberin en çok tavsiye ettiği dua örneklerinden biri; “Ey Rabbimiz’ Bize dünyada da güzel şeyler ver, ahrette güzel şeyler ver ve bizi cehennem azabından koru.” (Bakara,201) Başka bir ör-nek de İbrahim süresinin 41.ci ayetidir; “Ey Rabbi- miz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” Bu ayetlerde iki husus dikkat çekmektedir. Biri güzellik, diğeri de toplumculuk. Yani bir Müslüman yaptığı dua da her iki dünyada da hayatını güzelleştirmesini, bu güzellikleri tüm inanalara da vermesini isteyecek, zira bağışlanmanın yolu güzellikleri paylaşmaktan geçer. Zorlukları yenme ve her işte kolaylıkla başarı elde etmenin yolu duadan geçer. Şunu da bilmemiz gerekir ki, insanı zirveye çıkaran unsur duadır; başarısızlığa götüren de beddua-dır. O halde rahat, mutlu ve başarılı olabilmek için mutlaka herkesten ve özellikle ana-baba başta olmak üzere Allah’ın iyi, salih ve ibadet ehli kullarından dua almalı, hiç kimsenin âhını, bedduasını almamalıdır. Dua, Ulu Allah’ın kullarından istediği güzel işlerden biri olup hem iman, hem ibadet, hem de ahlâk kaidesidir. Dua, bir müslümanın hayatının ayrılmaz bir parçasıdır. Burada peşin olarak şu tespiti yapmakta yarar vardır. Dua, namaz, oruç, sadaka ve diğer ibadetler gibi bir kulluk görevidir. Dua, kulu tevhid inancına götürür. Allah’tan başka varlıklar karşısında küçülmekten kurtarır. Nitekim Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor: “Allah’tan başka taptıklarınızın ise size yardım etmeye güçleri yetmez. Onlar kendilerine de yardım edemezler.” (A’râf süresi, 197) Dua, kulun Allah ile direkt olarak karşı karşıya gelmesi, O’nunla baş başa kalması olayıdır. Dua, insanı direkt olarak Allah’a götürerek onu rahatlatır. Dua, kulun Allah’a yalvarması ve O’na bütün dileklerini kalbi olarak arzetmesi, bundan da sonsuz haz duymasıdır. Allah’a ulaşan insan için talepler ikinci planda kalır. Önemli olan bu hali bularak huzur bulmaktır. Dolayısıyla dua, Allah’a ibadet kastı ile yapılmalı, O’na karşı büyük bir sevgi ve aşk duygusu içinde gerçekleşmelidir. Dua, menfaatlere alet edilmemeli, kulluğun ve takvanın bir aracı olarak algılanmalıdır. Aslında Allah kulunun halini za-ten biliyor. Ancak Allah kulunun kendisinden istemesinden hoşlanır. Fakat kulun Allah’a yalvarmaya ve O’nunla ilgi kurmaya ihtiyacı vardır. Bunun için çok yaldızlı ve süslü ifadelere gerek yoktur. Sufiler dil ile yapılan duadan ziyade hal ile yapılan duaya daha çok önem vermişlerdir. Tasavvuf dilinde dua, yapana göre farklı şekiller arzeder. Halkın duası söz ile, ariflerin duası ise hal iledir. Dua sayesinde insan kendisini manen Allah’a sigorta ettirmiş olur. Dua, kullara bereket kapılarını açar, başarılarının önündeki engelleri kaldırır. Bir tür yola döşenen mayınların manen temizlenmesi, insanın güvenliğinin sağlanması olayıdır. Dua, her gün yağmur misali yağan görünmez belâ, musibet ve felaketlerden korur. Dua insana sürekli güç verir, başarı kazandırır. Duayı insan yalnız kendi-si için eğil diğer müslümanlar hatta tüm insanların hidayeti, iyiliği ve kurtuluşu için de yapmalıdır. Dua, tevhid inancının sembolüdür. Bu sebeple duanın sadece Allah’a yapılması gerekir. Allah’tan başkasına yapılan dualar geçerli değildir. Yüce Allah (c.c) bu hususu şöyle açıklıyor. “Dini Allah’a has kılarak O’na ibadet (dua) edin” (Araf,29) Sevgili Peygamberiz (sav)’ de şu Hadisi Şeriflerde şöyle buyuruyor. “Dua ibadetin özüdür” (Tirmizi, Dua,1) “Allah katında duadan daha değerli bir şey yoktur.” (İbn Mace, Dua 1) Kur’an ve sünnette çok sayıda dua örnekleri olmakla birlikte, bunların aynısını yada orijinal metinlerini söylemek şart değildir. Her mü’minin, Allah’a karşı övgü, dilek ve temennilerini kalbinin derinliklerinde hissettiği gibi sunması mümkündür. Bunun için dua metninin herhangi bir dilde olma şartı yoktur. Dualar-da eğer samimiyet olursa, mutlaka karşılığının olduğundan emin olmak gerekir. Ancak bunun bir şartı vardır. O da acele etmemektir. Bir insanın başarısı sadece kendi gücü ile değildir. Mutlaka başkalarının duasını almak gerekir. Zira başkası bir insan için tertemizdir. Bunu dikkate alarak tüm Müslümanlara dua etmeli ve bana da dua et, beni de duanda unutma gibi temennilerde bulunmalıdır. Dua alan insanın sırtı Allah’ın izniyle yere gelmez. Özellikle akraba büyüklerinin, ana-babanın duasını hangi şartlarda olursa olsun almaya özen gösterilmelidir. Çünkü ana-babanın evladına yapacağı dualar mutlaka kabul olunur. O halde bu fırsat kaçırılmamalıdır. Dua, olumlu isteklerin Allah’a yansıtılması olayıdır. Beddua ise bunun tam tersidir. Kişinin gerek kendi aleyhine, gerek başkalarının aleyhine, içten gelen duygularla Allah’a yaptığı çağrıdır. Dinimizde beddua tavsiye edilmemiştir. Hz. Peygamberimiz -düşmanları dahil- kimse beddua etmemiştir. Çünkü O, rahmet peygamberi olarak gönderilmiştir. İnsanları imha etmek için değil, yaşatmak, onları rahatlatmak, temizlemek, eksikliklerini ve olumsuzluklarını ortadan kaldırmak için gönderilmiştir. Birilerine kızınca, ondan bunalınca beddua yolunu tutmak elbette nefse hoş ve kolay gelir. Fakat dua yolunu seçerek böyle kimselerin ıslahını sağlamak daha isabetlidir. Örneğin evladının olumsuz davranışlarından bunalan ana-baba, ona eğer beddua ederse daha da kötü olmasını sağlar, dolayısıyla kendi parçası olan kişiye zarar vererek sonuç itibariyle ar ve ayıbının kendisine dönmesine sebep olur. Böyle yapmak doğru değildir. Ana babanın evladı için yapacağı dua onun iyi insan olmasına vesile olur. Ana-baba da bunun faydasını görür. Diğer insanlar için de böyledir. Beddua alan insan zarar göreceği için toplumda bundan zarar görür. Bunu aksine kötülük yapanların kurtuluşu ve kötülükleri bırakması için dua edilirse, iyilik yapanların sayısı artar ve kötülük yapanların sayısı azalır. Bu nedenle toplumda iyilik ve güzelliklerin çoğalması için dua etmelidir. Çünkü bir müslümanın, diğer müslüman kardeşleri için yaptığı dua Allah katında makbul olur.