Bu veciz! Sözcüğü kim söylemiştir? Adı efsaneye dönüşmüş; geçmişte, eleştirilerimizle yerden yere vurduğumuz, bu günlerde ise mumla arar olduğumuz Sayın Süleyman Demirel… Namı değer: Politik hayatına giriş yıllarında, Morison Süleyman… Yetmişli Yıllarda: Çoban Sülü… Seksenli ve Doksanlı Yılların Babası… Devlet adamlığı görevinin son demlerinde de: Cum Baba… Otuz Beş Yılı aşkın Bir zaman diliminde Türk Siyasi Tarihinde iz bırakanların başında gelen bir devlet büyüğü… Başbakanlığı döneminde, bir gazetecinin “Efendim geçmişte dediklerinizin bugün tersini söylüyorsunuz.” oiye eleştirince: “Dün dündür, bu gün bu gündür” diyerek gazetecinin sorusunu savuşturmuştur… Bu deyim: Halen siyasi arenada, çelişkili işler yapanlarla, söz üretenlerin sığınağı olmaktadır… Başka şeyler de söylemiştir Sayın Demirel. Örneğin, bunlardan günümüze damgasını vuran: “Tetik çekenle tesbih çeken bir olur mu?” sözüdür… Bu söz: İleriye dönük, bir önsezinin somut sonuçlarını, gözler önüne sermektedir… Evet bugün, ülkemizi tesbih çekenler yönetmektedir, hem de 12 yıla varan bir zaman boyunca… O yıllarda korunup kollanan ve toprak altında saklanan filizler! Günümüzde dal budak salan bir ağaca dönüşmüş, varlıkları; Cumhuriyet Rejiminin genleriyle oynar haline gelmiştir… Ya tetik çekenler, tetik çekmeye itilenler, ya da her şey vatan için diyerek gözlerini budaktan esirgemeyenler; onlara ne olmuştur? Bir kısmı ölümle cezalandırılmış, birçoğu yıldırılıp, sindirilip devre dışına itilmiş, birçokları da, zindanlarda çürümeye terk edilmiş, günümüzde dahi; hepimizin gözleri önünde şaibeli yargılamaların sonucu, tutsak evlerinde özgürlükleri kısıtlanmıştır… Hal böyle olunca da meydan, tesbih çekenlerin keyfiyetine terk edilir hale getirilmiştir… Hem öyle bir keyfiyet ki: Her şeyi gören, her konuda uzmanlara bile ders verici, günün konumuna göre renk ve söylem değiştiren bir üslubun dayatıldığı, at koşturulduğu bir alan… Dün söylenip, dayatılan ve aynı zamanda uygula-maya geçilen bir konuda, bugün aksini söyleyip dünü unutan anlayışın hakim olduğu bir keyfiyet… Tıpkı, yazı başlığında Sayın Demirel’in söylediği gibi “Dün dündür, bugün bu gündür.” sözünü doğrularcasına halkımıza dayatılan ve yutturulan bir keyfiyet… Birkaç örnekle konuyu pekiştirsek; ne dersiniz, kızmazsınız değil mi? Ne acıdır ki: Dün Ergenekon davalarının “Ben savcısıyım.” diyenler; Bugün, aynı davanın avukatlığına soyunmuşsa… Dün: Bütün dünyayı kıskandırırcasına dost ve kardeş olup, neredeyse sınırları kaldırdığımız Suriye Devletine karşı, bu gün: Nedeni halen bilinmeyen sıcak bir savaşın çığırtkanlığını yapıyorsak… Dün: “Üç Aya kalmaz Cuma Namazını Şam’da kılacağız” diyerek, mağrur ve gururlu bir komutan edasıyla bölgeye gözdağı verirken… Bugün: Türkiye’yi Suriyeli mültecilerin istilasına uğratmışsak… Dün: Gezi olaylarında protestocu halkın üzerine biber gazıyla çullanan polislerimize ödüller verip “destan yazdılar” diye onurlandırırken… Bugün: Sadece görevlerini yaparak yolsuzlukları deşifre ettiler diye binlerce polisi sürgüne gönderiyorsak… Dün: 12 Eylül 2010 Referandumunda “Yetmez ama evet!” diyenlerin de desteğiyle Türk Halkına kabul ettirdiğimiz Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ilişkin Anayasa maddelerinin okları uygulamada kendimize dönünce: Bu gün: Milli iradenin kararını meclis oluruyla yürürlükten kaldırmayı deniyorsak… Dün: Fethullah Gülen Hoca Efendi ve cemaatına methiyeler düzerek O’nun oy desteğiyle, iktidarımızı pekiştirirken, emniyette ve yargıda kadrolaşan elamanları sayesinde, Türk Ordusundan intikam alıyorken… Bu gün: Onları analarından doğduğuna pişman etmek için her türlü çareye baş vuruyorsak… Dün: Ergenekon Savcısı Sayın Öz’ü kahraman ilan edip, kendisini özel koruma altına alıp, zırhlı araç tahsis etmişken… Bugün Yerden yere vurup tu kaka yapıyorsak… Dün, çıraklık döneminizde: Yolsuzlukların hortumunu keseceğiz diyerek hal-ka umut ve güven şırınga ederek iktidarımızı pekiştirirken, inşallah doğru çıkmaz ama… Bugün: Gırtlağımıza kadar yolsuzluk çamuruna belenmiş görünüyorsak: Allah ömrünü arttırsın Sayın Demirel’in vakti zamanında söylemiş olduğu; O veciz söz: “Dün dündür, bu gün bu gündür” sözü, cuk diye yerine oturmuyor mu?