Eğitim meselesini bir türlü çözemeyen, gün geçtikçe bir basamak daha geri düşen ülke konumundayız. Eğitim sistemimiz, mevcut haliyle modası geçmiş, eski yüzyıllara ait ve artık günümüzde geçerliliğini yitirmiş , becerilerin sergilendiği iş alanlarına kötü eleman yetiştirmekten ve mutsuz, amaçsız ama diploması olan bireyler mezun etmekten başka bir işe yaramıyor. Oysa, girişimci öğretim sayesinde , gelecek nesillerin mutlu olmaları, başarılı olabileceklerine inanmaları, ve kendi rüyalarını gerçekleştirmeleri sağlanabilir. Kendi rüyalarını gerçekleştiremeyenler, başkalarının rüyalarını gerçekleştirmek için çalışmaktan başka bir işe yaramazlar.

Türkiye´nin , daha iyi test çözen, tek yönlü düşünen ve hareket eden yani yek tip nesiller yetiştirmekten ziyade, daha yenilikçi, düşünebilen çağın ve geleceğin sorunlarına çözüm bulabilecek bireylere ihtiyacı vardır. Bununda yolu, bireysel farklılıkları dikkate alan, performans tabanlı değerlendirmelere odaklı öğretim anlayışının eğitimde yerini alması gerekir. Kısacası, girişimci öğretmen, öğrenci ve girişimci eğitim sistemine ihtiyacımız vardır.
Osmanlı Devleti zamanında Batı Anadolu eğitim alanında Doğu Anadolu´ya göre daha fazla gelişmişti. Osmanlı Devleti zamanında eğitim bütün çocuklara eşit uygulanmamıştır. Osmanlı Devleti dönemindeki ayrımcılık bu günde eğitimde bariz şekilde görülmektedir.

Mustafa Kemal´in kurduğu Yeni Türkiye Cumhuriyet döneminde modern eğitime geçilmesi konusunda büyük çabalar harcanmıştır. Yurdun her köşesine eğitim-öğretimi taşıyabilmek, hiçbir çocuğun eğitimden mahrum kalmaması amacıyla hızla okullaşma başlamış, devletin parasız yatılı okullarında öğretmen yetiştirilmiştir. Her köye okul ve öğretmenin ulaştırılması temel amaç olmuştur.
Şimdi ise köylerde eğitim bitmiş, okullar kapatılmış, çürümeye terk edilmiş okullarda artık şanlı bayrağımız bile gönderde dalgalanmıyor.
Nitelikli ve niteliksiz okul ayrımlarının yapılması, her çocuğun eğitim olanaklarından eşit yararlanamayacağı gerçeğini getirmiştir. Mahalleler arasında bile farklılık gösteren bir eğitim sistemiyle karşı karşıyayız. Ortaokuldan liseye geçişte uygulanan TEOG sınavı kaldırılmış, yerine daha kötüsü, daha ayrımcı bir sınav sistemi getirildi. Öğrenci tedirgin, veli tedirgin, psikolojisi bozulmuş , mutsuz insanlar kitlesi yaratıldı. Nitelikli ve niteliksiz okul betimlemesini bir eğitimci olarak içime sindiremiyorum. Devletin görevi, bütün okulları nitelikli okul seviyesine getirmek ve tüm öğrencilerin eğitim olanaklarından eşit olarak yararlanmalarını sağlamaktır. Ortaokuldan liseye geçiş sınavına girecek 1 milyon 200 bin öğrencinin sadece 126 bin öğrencinin iyi eğitim alacağı ortam oluşturulmuş oluyor.

Nitelikli okullar listesinden 32 il çıkarılmış. Bu illerin içinde çok daha kaliteli eğitim veren liseler mevcuttur. Nice devlet adamı, üstün nitelikli bilim insanı yetiştirmiş okullar nitelikli okul listesinden çıkarılmış. Nitelikli okul sıralamasında İmam- Hatip Liselerinin sayısı artırılmış, milli eğitim bütçesinden en büyük payda bu okullara tahsis edilmiş. Ülke kalkınmasında büyük katkısı olan ve üstün yetenekli bilim adamlarının yetişmesinde başı çeken fen liseleri son sıraya itelenmiş. Din ağırlıklı eğitimde, ümmetçilik vardır, mutlak itaat ve biat etmek vardır, akıl yürütme, mantık kurallarını işletmek, sorgulamak, ilerici planlar yapmak yoktur. İmam hatip okullarından araştırmacı, geliştirici çağdaş bilim adamı yetiştiremezsiniz. Dinci ve kinci gençlik yetiştireceğiz mantığı ile ancak Işid´ci, talaban´cı nesil yetiştirirsiniz. Bu da vatana, millete, eğitime ihanettir. Yeterince İmam-Hatip okulumuz vardır. Daha fazlasına gerek yoktur.
Milli Eğitimin, milli bir eğitim politikası olur ve o yolda ilerleme kaydedilir. Her siyasi iktidara ve esen rüzgarlara göre değişen eğitim sistemi olmaz. Günlük politikalarla eğitim yönetilemez ve yönlendirilemez. Milli şuuru geliştirecek, çağdaş, modern, bilimselliği ön plana çıkaran bir eğitim politikasına ihtiyacımız vardır.
Kamusal ve parasız eğitim hakkı her geçen gün biraz daha tırpanlanıyor. Eğitimin paralı hale getirilmesi, yoksul aile çocuklarının okuyamaması veya tarikat ve cemaatlerin okullarına mahkum edilmesi demektir. Parası olanın çocuğu nitelikli okullarda okuyacak, fakirin çocuğu okuyamayacak. Ama askere almada öyle demiyorsunuz. Askerde yine en ön safta o fakirin, garip gurabanın çocuğunu görüyoruz. Eğitim olanaklarından yararlanmada en son sırada.
Yapılan bir araştırmaya göre, sadece İstanbul´da 445 tarikat ve kolunun faaliyet gösterdiği, tarikatlara bağlı yurtların kapasitesinin 380 bini bulduğu belirtilmektedir.
Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısının da, nüfustaki artışa rağmen 2012 yılından bu yana bir milyon civarında azaldığı tesbit edilmiş. 4+4+4 sisteminin uygulamaya başlandığı 2012 den bu güne kadar devlete ait 4 binden fazla ilkokul kapatılmıştır.

Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet Yılmaz´ın yaptığı açıklamada , İmam-Hatip Lisesine gitmek istemeyenlere özel okulların yolunu göstermesi bir bakana yakışmadı. Talihsiz açıklama oldu. Maalesef belirtmek isterim ki Milli Eğitimimiz iyi yönetilemiyor. Çocuklar merdiven altı eğitime terk ediliyor. Bazı medrese, kurs ve yurtların yeri bile bilinmiyor. Kapalı kapılar ardında neler olup bitiği dışarıya yansıtılmıyor. Çocuk cinsel istismarlarının yaygın olduğu yerlerdir. Burada bir konuya da dikkatinizi çekmek isterim. Devlet okullarına kayıt yaptırma da sorun yaşayan Suriye´li çocuklar daha bir risk altındadır.
Milli Eğitim Bakanın söylediği gibi elmas değerinde bir eğitim sistemimiz ne yazık ki mevcut değildir.
Birde eğitimde öğretmen sorunumuz var. Mali sıkıntılar içinde olup mesleğini laikiyle icra edemeyen öğretmenlerin yanı sıra atanamayıp bunalıma girip intihar eden öğretmen adayları var. İntihar eden öğretmen adayları için eski bakanlardan Nabi Avcı “bunlar ilgi çekmek için intihar ediyorlar” demesi utanç vericidir.

Eski Maarif Nazırı Emrullah Efendinin dediği söz aklıma geldi. “Şu mektepler olmasaydı ben bu maarifi ne güzel idare ederdim”. Eğitimden anlamayan bakanlara ancak okulsuz milli eğitim teslim edilir.