Yaratılışta, fıtratımıza başkalarının sahip olduğu güzel şeylere alâka ve onları edinme arzusu konmuştur.

Bu arzunun ifadesi, gıpta ve haset olarak iki şekilde karşımıza çıkar.

Bunlardan gıpta pozitif, haset ise son derece negatif bir duygudur.

Haset, karşısındaki kişinin sahip olduğu servet, şöhret, makam, güzellik gibi geçici değerleri kaybedip muhtaç ve zelil duruma düşmesini şiddetli bir şekilde istemektir.

Gıpta ise, başkalarının sahip olduğu güzel şeylerin kendisinde de olmasını arzulamaktır.

Dolayısıyla gıpta insan fıtratına uygun, başkalarına zarar vermeyen ve insanı motive eden bir duygudur.

Haset ise, insan münasebetlerini bitiren, tüketen ve insanları birbirine düşman yapan son derece sakıncalı bir duygudur.

Özellikle son zamanlarda haset duygusunun gitgide yaygınlaştığı Orhangazi´mizde bu yazıyı isteyen üzerine alınabilir.

Bana göre haset insan sayısının bu kadar fazla olmasının bir sebebi de sosyal medyadan kaynaklanıyor.

Ve ne yazık ki bu duygulara, kişiler davetiye çıkarıyor.

Tüm özel yaşantısını sosyal mecralarda reklam eden kişiler birbirleriyle hasetlik ve kıskançlık yarışına girmiş durumdalar.

Ve bunların yanında sadece yarış içinde olan değil, aynı sektörde başarılı bir meslektaşını çekemeyerek ona karşı haset duygular besleyen ve bunla yetinmeyip bunu etrafa da duyurarak kendine destekçi arayanlar türedi…

Ya da bir kurumdan bir şekilde kendine yağlı kapı bulanlar, bu kapıları kapandıktan sonra büründüğü çirkin durum buna örnek verilebilir.

Haset eden kimse, dünyayı ateşe verebilecek kadar maksadına ulaşmaya yoğunlaşmıştır.

Haset; hırs ve öfke ile büyüdüğü zaman, kişi ne yaptığını bilmez.

Doğru düşünüp doğru karar veremez.
İstediklerinin bir ân önce gerçekleşmesini arzu eder.

Düşmanlığın kaynağında haset duygusu varsa, bundan haset eden kimse daha fazla zarar görür.
Aklını, kalbini yakıcı bir meşguliyetin içinde bulur.
Haset ettiği kişinin elindekiler kaybolmadıkça, kendi içinde ruhî ve bedenî travmalara maruz kalır.
Oysaki haset ettiği kimsenin bundan haberi bile olmaz.

Haset eden kimse, elinden bir şey gelmeyince, hırs, kin, intikam, düşmanlık duygularıyla dolar.

Haset eden kimse, haset ettiği kişiyi yıpratmak için dedikodu, iftira ve yalana başvurur.

Bu kişiler, insanlığın ortak değerlerinden çıkmaya başlar; dinin, vicdanın, aklın, kalbin kabul etmediği karakterleri ikinci kişilik edinme yoluna girerler.

Sonuç olarak;
Dünya geçicidir.
Ölümle birlikte işlediğimiz ameller dışında, her şey dünyada kalır.

İnsan ebede uygun yaratıldığı için, içinde bulunan ölümsüzlük duygusuna aldanır.

Ölüm kendine gelmeyecek sanır.

Bu yüzden haset duygusuna kapılır.

Hâlbuki dünya ve dünyadaki her şey gelip geçicidir, fânîdir.

Hakiki imanı elde eden insan, hiçbir zaman, servete, şöhrete, yüksek makam ve mevkilere başkalarına haset edecek kadar âşık olmaz.

Allah kimseyi hasetlik ile sınamasın, ve bizleri bu hasetlerle karşılaştırmasın…