İnsanlık tarihinin en büyük hadiselerinden biri, hiç şüphesiz Allah Rasulü ve Ashabının Mekke´den Medine´ye hicretidir. Çünkü bu hicret İslâm´ın bütün cihana açılmasıdır. Hicri yılın (hicri takvimin) ilk ayı olan Muharrem ayı Peygamberimiz tarafından Şehrullah (Allahın Ayı) olarak tanımlanmış, Cenabı Allahın ilahi bereket ve feyzinin, Rabbani ihsan ve kereminin bol bol müminlere ihsan edildiği mübarek bir aydır.
21 Eylül 2017 Perşembe günü, yani dün Muharrem ayının ilk günüydü. Hicri 1439.cu yılın başlangıcıdır. Muharrem Ayı 12 ay ve 355 gün olan kameri yılın ilk ayıdır. Hazreti Ömer zamanında hicri takvim kabul edilmiş ve Peygamberimizin Mekke den Medine ye göç etme (hicret) takvim başlangıcı kabul edilmiştir. Bu nedenle Muharrem ayının ilk gecesi hicrî (kameri) yılbaşı gecesidir. Bu geceyi ihya etmeli ve saygı göstermeliyiz. Saygı göstermek ise, ancak günah işlememek ve ibadet etmekle olur.
Alemlere Rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz (s.a.s), kendi zamanında, şirkte, zulümde, küfürde, vahşette, had safhaya kadar uzanan cahilane hareketleri yok edip insanları Allah´a ibadet, adalet, merhamete davet etmiştir. Bu durum karşısında Mekkeli müşrikler Allah Resulüne ve ashabına akla hayale gelmedik işkence ve zulüm yaptılar. Bu ağır baskılar altında tebliğ ve davet görevini yerine getiremeyeceğini anlayan kâinatın efendisi milâdi 622 yılında Mekke´den Medine´ye hicret etti. Bu hicret bir kaçış değil; Müslümanların ve İslâm´ın Medine de gelişmesi, güçlenmesi, teşkilatlanması ve oradan da tüm dünyaya açılmasıydı. İslâm dini hicret sayesinde, hür bir ortamda gelişme, yayılma; fert, aile ve toplum hayatında uygulanma imkânına kavuştu. Rabbimiz, Habibinin hicret etmesine İsrâ süresinin sekseninci ayet-i kerimesiyle müsaade etmiştir. “ Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.” 1-(İsrâ, 17/80)
Yolculuk esnasında ve saklandıkları Sevr mağarasındaki durumları da Tevbe süresinin 40. ayetinde şöyle ifade edilmiştir: “Eğer siz ona (Resûllah´a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke´den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah´ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir.” 2-(Tevbe, 9/40)
Gerçekleşen bu büyük hadise ile İslamiyet´in, fert aile ve cemiyet hayatında daha müşahhas olarak tatbik edildiğini, yeni bir toplum modelinin ortaya çıktığını görüyoruz. Hicrete aktif olarak katılanlar ve onlara kucak açıp barındıranlar Rızay-ı ilahiyi kazananlar arasında takdim edilir ve Kur´an-ı Kerim´de: “(İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte onlardan Allah razı olmuştur, onlarda Allah´tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.” 3- (Tevbe, 9/100) buyurulmuştur.
Hicret bir kaçış, bir pes ediş değildir. Hicret Allah rızası için, anadan, babadan, evlattan, maldan, yurttan, yuvadan, hattan serden vazgeçişin ibretli ve meşakkatli göstergesidir. Başka bir ifadeyle tıkanan hayatın önünün açılmasıdır. Kısaca hicret, İslâm davasının hedefe giden yolunda müslümanın dönüm noktasıdır. Hicretin bu genel tanımının yanında gerçek hicret hakkında Peygamberimiz (s.a.s): “Hakiki hicret, kötülükleri terk etmektir…” 4- (İbn Mace, Fiten, 2) ve “Hakiki Muhacir, Allah´ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk eden kimsedir.” 5-(Buhâri, İman, 4) buyurmuştur. Hicretin terimine yüklenen bu anlamların dışında hicretin ahlâk ve zühdle olan yönüne işaret eden ayet ve hadisleri göz önüne olan bazı mutasavvıflar ise hicrete “Nefsi terbiye etmek maksadıyla manevî yolculuğa çıkmak; kalben ve zihnen masivayı terk etmektir.” 6-(İslâm Ansiklopedisi, TDV.Yay. Ank. C.17, S.458) demişlerdir.
1438. yılını idrak ettiğimiz hicretten günümüze ulaştırmamız gereken mesajlar nedir? Sorusunun cevabını gelin hep birlikte arayalım.
Medine´de başlayan bu yeni toplum hayatında, bir asırdan fazla bir zamandır Evs ve Hazreç kabileleri arasında devam edip gelen kavga ve savaşların sona erdiğini, bu iki kabile arasında tarihten gelen düşmanlıkların bittiğini, din kardeşliği, inanç ve akide birlikteliğine dayalı yeni bir barış ve huzur döneminin başladığını görüyoruz. Günümüzde aynı dine inanan, aynı tarihi paylaşan, birçok zorluklara birlikte göğüs geren milletimizin fertleri arasında ayrımcılık ve bölücülük yapmaya çalışanlara karşı bir kez daha heyecanla hicret hadisesinin getirdiği barış ve huzur dönemini hatırlamak ve hatırlatmakta yarar vardır.
Ayrıca, Hicretten sonra Ensar ve Muhacir arasında yardımlaşma ve dayanışmayı temel alan “kardeşlik” esasları dahilinde hayatın yeniden tesis ve tanzim edildiğine şahit oluyoruz. Yardımlaşma bu iki kesim arasında o kadar ileri seviyelere vardırılmıştı ki, kan bağına bağlı kardeşliğin dahi önüne geçmişti. Varını yoğunu Mekke´de bırakıp gelen Muhacirlerin sıkıntıları böylece en aza indirilmiş olmaktaydı. Günümüzde kan bağıyla bağlı kardeşlerin bile birbirlerine sırt çevirdiklerini düşünürsek hicret hadisesinde almamız gereken dersler olduğunu söylememiz gerekmektedir.
Allah Resûlü Medine´ye gelişinin hemen ardından mescidini inşa ederek bunun, Müslüman bir toplumun hayatında icra edeceği fonksiyonu özellikle göstermek istemiştir. Şu halde Hicreti 1438.yılında tekrar anarken cami ve cemaat kavramlarını bir kere daha düşünmek ve bu konuda camiye devam noktasında hangi noktada olduğumuzu sorgulamak gerektiğini hatırlatmak isterim.
O halde burada kendi kendimize bir soralım; inandık, iman ettik dediğimiz İslâm´ın o güzel ahlâk ilkelerini ne zaman pratik hayatımıza aktarıp onu daha anlamlı hale getireceğiz? Kötü huylardan iyi huylara ne zaman hicret ettiğimizi göstereceğiz? İslâm dünyasında yaşanan menfur olaylara, akan kan ve gözyaşına ne zaman dur diyeceğiz? Kendimizi ne zaman toparlayacağız? Rabbim en kısa zamanda İslâm dünyasında acı ve gözyaşlarının dinmesini akan kanın durmasını ve tüm Müslümanların barış ve huzura kavuşmasını nasip etsin.
Yeni Hicrî bir yıla daha bizleri kavuşturan Yüce Allah´a hamd etmek, Ona şükretmek hepimizin birinci görevi olmalıdır. Geçmiş yılların muhasebesini yapalım. Yapmış olduğumuz hataları düzeltelim. Geleceğe daha iyi bir şekilde hazırlanmaya çalışalım. Hicrî yılbaşı gecesini; aynen Kandil ve Bayram geceleri gibi günahlarımızın affı için tevbe ve istiğfarlarla, ailemizin, evlatlarımızın, vatanımızın, milletimizin, insanlık alemi ve bütün Müslümanların birlik ve beraberliği, sağlık afiyet, huzur ve mutlulukları için toplu ve ferdî yapacağımız dualarla, kılacağımız kaza ve nafile namazlarla, okuyacağımız Kur´an tilavetiyle, anne, baba, eş ve dost ziyaretleri yaparak ya da uzakta iseler telefonla arayıp onların gönüllerini alarak değerlendirmeliyiz.
Cenab-ı Allah, hicri 1439. yılını milletimize, devletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlara vesile kılsın. İdrak ettiğimiz yeni hicrî yıl, bozulan ahlâki yapımızı yeniden kurmaya, hakka yeniden çıkmaya, Allah´a ve Resulü´ne sağlam bir bağlanışla bağımızı güçlendirmeye vesile olsun. Tüm mümin kardeşlerimizin yeni hicri yılını tebrik eder, daha nice yıllara sağlık, selamet ve kardeşlik duyguları içerisinde kavuşmayı Yüce Allah tan niyaz ederim.