Yüce Allah bizlere havasıyla, suyuyla, yemyeşil ormanları, masmavi denizleriyle, cennet gibi bir vatan bir dünya ihsan etmiştir. Bizlerde bu cennet vatanı bu dünyayı yaşanmaz hale getirmeyelim. Kur´anı-ı Kerimde “ağaç” karşılığı “şecer” kelimesi 26 yerde geçmekte, ağaçların bir araya gelmesinin karşılığı olan bağ ve bahçenin ifade edildiği “cennet” kelimesi ise, tekil olarak 7 defa, çoğul olarak 76 defa zikredilmektedir. Aynı manaya gelen “firdevs” kelimesi de 2 defa geçmektedir. Ümmetini ağaç dikmeye teşvik eden Peygamberimiz; “Bir Müslüman ağaç diker de, bunun meyvesinden insan, ehil veya vahşi hayvan veya kuş yiyecek olsa, yenen şey onun için bir sadaka yerine geçer” buyurur.

Eskilerin “Anâsır-ı Erbaa” dedikleri, “Dört ana unsur” yani ateş, hava, su ve toprak, bunlar hayatı ifade etmektedir. Bu dört unsurdan biri olmazsa hayat da olmaz. Bu yüzden dünyada yaşayabilmek için bu dört unsurun iyi korunması lazımdır. Dünyanın yaşanılmaz hale gelmesinin sebebi, elbette ki yine insandır. Aslında insanın savaşı diğer insanlarla değil, bozulan dünya dengesinin düzeltilmesi için olmalıdır. Mükemmel bir düzen ve uyumla yaratılan yeryüzü, insanın korumasına emanet edilmiş, ondan ölçülü bir şekilde faydalanmasına izin verilmiştir. Bu dünyada bizden sonra da yaşam devam edecektir. Yaşanacak başka bir dünyada olmağına göre, emanete sahip çıkmak insanlığın görevidir.

Kuran´da; “O sizi yeryüzünden (topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli kıldı” 1- (11/Hud, 61) buyurularak insanların yaşamları boyunca birbirleriyle, diğer canlılarla ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları her ortamla ilişkilerini iyi yönde sürdürmeleri gerektiğine işaret edilmiştir. Kur´an; “Gökten bir ölçüye göre suyu indiren odur...”2- (43/Zuhruf, 11) ayetiyle kâinatta bulunan her şeyin bir plan ve ölçü 3-(25/Furkan, 2) içerisinde yaratıldığını ifade etmektedir. 4- (54/Kamer, 49) Canlılar yaratılmadan önce, yeryüzü bu ölçü gereğince onların yaşamalarına uygun bir şekilde hazırlanmış, evrendeki varlıkların tutarlı ve uyumlu bir sistem oluşturmaları sağlanarak hiç bir dengesizliğe müsaade edilmemiştir. 5 –(67/Mülk, 3) Küçücük bir parçadan en büyüğüne hiçbir şeyin boşuna yaratılmadığı 6- (3/Al-i İmran, 190, 191) düşünüş, anlayış ve kabulüyle evrendeki düzeni korumak insana görev olarak verilmiştir. “…Göğü (Allah) yükseltti ve mizanı (dengeyi) koydu. Sakın dengeyi bozmayın” 7- (55/Rahman, 5-8) ayeti bu hakikati dile getirmektedir. Bu doğal dengeye zarar veren her türlü tasavvur ve müdahalenin; Kur´an´ın öğretileri ile bağdaşmadığı, kainatın insicamını ve gelecek nesillerin huzurunu bozmaya, doğal canlı hayatını yok etmeye yönelik bir tehdit olduğu bilinmelidir. Çevreye zarar verme, onu tahrip etme; ilkesizce ve ölçüsüzce kullanma anlayışıyla, Allah´ın varlığının gözlem dünyasındaki en büyük deliline saygısızlıkta bulunulmamalı ve gelecek nesillere kötü bir yaşam alanı bırakmaya sebebiyet veren yanlış tutum ve davranışından kaçınılmalıdır. 8-(30/Rum, 40)
Bütün mahlukatın Allah tarafından yaratıldığı, her birinin insan benzeri topluluklar olduğu 9- (6/Enam, 38) ve lisan-ı halleriyle Allah´ı tesbih ettikleri 10-(17/İsra, 44; 57/Hadid, 1; 38/Sad, 18, 19; 24/Nur, 41; 64/Teğabun, 1; 62/Cuma, 1) gerçeğinden hareketle canlı cansız bütün varlık, düşünen ve inanan insan için, İslâm inancı gereğince hürmete layıktır ve kutsaldır. Allah Resulü (sav), asırlar evvel bu hususu Veda Haccı´nda insanlığın dikkatine telkin etmiştir.11-(Ahmet b. Hanbel, Müsned, VII, 330)

Bu sebeple kendi ekolojik dengesini korumakta olan tabiatın tahribine ve kirletilmesine yönelen her teşebbüs Allah´ın kanunlarını bozma girişimi, Allah´ın verdiği nimete nankörlük ve emanete ihanet olarak algılanmalıdır.
Canlıların yaşayıp gelişmesini sağlayan ve onları sürekli olarak etkileri altında bulunduran hava, su, toprak, bitki, hayvan, sıcaklık, soğukluk gibi canlı ve cansız varlıklar gibi fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin hassasiyetle korunmasına ihtiyaç vardır. Allah Resulü (sav), halkın geçtiği yollarda ve gölgelendiği yerlerde abdest bozmaktan; 12-(Müslim, Taharet, 68) yere tükürmekten…13-(ÌbnMâce,“Edeb, 7) men etmiş; yoldan rahatsızlık veren her şeyin kaldırılmasını ve yola sarkan dalların kesilmesini emretmiştir. Buna göre çevreyi kirletmek, sadece yola bevletmek ve tükürmekten ibaret olmadığı, zamanın değişmesiyle çevreyi kirleten unsurların da çoğaldığı görülmektedir. Toprağı ve suyu kirleten konserve kutuları, cam ve pet şişeleri, yemek artıkları, sakız ve şeker ambalajları, yoldan geçenleri rahatsız eden ağaç dalları, sigara izmaritleri, zamansız gelişigüzel atılan çöpler, akarsuya akıtılan kanalizasyon ve tükrük gibi daha birçok şey; çevrenin kirletilmesine, hastalıkların çoğalmasına ve yaşam kalitesinin düşmesine neden olan ve insanı rahatsız eden her olumsuzluk bu kapsamda değerlendirilmelidir. Bunların ortadan kaldırılması da imanın bir şubesi olarak nitelendirilmiştir. 14-(Müslim, Birr, 128-130)

İslam, temizlenen mescitlerin güzel kokulandırılmasını 15-(Tirmizi, Cuma, 64) ve avluların temiz tutulmasını 16-(Tirmizi, Edeb, 41) teşvik etmesiyle, yaşam alanlarının; su mecralarına ve durgun sulara bevledilmemesini, su kuyularının, hayvan ağıllarının en az 2560 cm uzakta yapılmasını 17-(ÌbnMâce, Rühûn, 22) emretmesiyle de doğal kaynakların korunmasını telkin ederek insanlığa çevre ahlakı ve bilinci aşılamıştır. Hz. Peygamber, Mekke, Medine, Taif ve çevresini, hayvanları öldürülmeyen, otları koparılmayan, ağaçları kesilmeyen harem bölgesi ilan etmesi; klâsik eserlerimizin temizlik konusu ile başlaması, bu bilincin ve ahlâki duyarlılığın sonucudur.
Çevreyi ne kadar korur ve güzelleştirirsek, oda bize o denli hayat verir ve bizi mutlu yaşatır. Allah´ın yeryüzünde yarattığı eserlerine sahip çıktığımız için, yaratıcımızda bizden razı olur, üzerimizdeki nimetlerini arttırır. Tabiatın dengesini bozacak olursak, kendi dengemizi de bozmuş oluruz. Toprağı güzel işlemezsek, bize ürün vermez. Aç kalır, sefalet çekeriz. Dağlardaki madenleri işletemezsek, ekonomi zayıflar. Akarsuları ıslah eder, su kanallarıyla ovalarımızı beslersek, kaliteli ve bereketli mahsul alırız. Kirli havayı teneffüs edersek, hastalanırız. Oksijen ve servet kaynağı ormanları ıslah etmeliyiz. Ağaçlar yükseldikçe, bulutlar alçalır. Yağışlar çoğalır, bereket artar. Bulutlar ağlamayınca çimenler gülmez. Ormanlarımız azalıp, yok oldukça, bulutlar darılır, çeker gider. Onlar gidince yağış olmaz, yağış olmayınca, bereket ve bollukta olmaz. Bunları göz önüne aldığımızda, tabiatı canımız gibi, gözümüz gibi sevip, kollamamız gerekir. Kestiğimiz bir ağaç yerine, en az iki tane ağaç dikmemişsek, vatanımıza karşı hıyanet içinde olduğumuzu unutmayalım. Meyve ağaçlarının çeşidini çoğaltıp, kalitesini yükseltmeliyiz. O zaman daha çok kazanıp, daha çok rahat ederiz. Çünkü çevre güzelleşince nesillerde güzelleşecektir.
Denizlere kayıp giden toprağın kaç yılda oluşabileceğini, kırıp geçtiğimiz bir dalın hangi evrimlerden geçtiğini, öldürdüğümüz kuşların, ezdiğimiz solucanların doğadaki işlevinin ne olduğunu öğrenmeliyiz. Yediğimiz içtiğimiz gıdaların hangi kimyasal ilaçlarla geliştirilerek, vücudumuza verdiği zararların neye mal olduğunu öğrenmeliyiz. Ve treni kaçırmadan, çevreyi nasıl korumamız gerektiğini öğrenmeliyiz.
Çiçekleri çok sevmeli ve onları her yere dikip yetiştirmeliyiz. Çiçekleri ne kadar çok seversek, huyumuz o derece güzelleşir, ruhumuz ve gönlümüz huzur bulur. Çünkü çiçeklerle insan ruhu arasında sıkı bir bağ vardır. Çiçekle meşgul olan hamile kadınların, çocuklarının güzel doğduğu dahi söylenmektedir. Çiçeğe baktıkça hayal gücü gelişecek, sinirler yatışacak sevgi bağları kuvvetlenecektir. Sevgililerin birbirlerine en güzel armağanları çiçek değil midir? (A.Muhtar Büyükçınar, Mutluluk Yolları Hayat Kitabı,s.464) Bizler, ölüsünü dahi yıkayan, toprağın altına tertemiz gönderen bir toplumuz. Bütün ayıplarımızı, günah ve hatalarımızı örten dünyamızı korumak hem dini, hem de milli bir görevdir.
Dualarda buluşmak dileğiyle…

Ayrıca, 19 Mayıs Atatürk´ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınızı can-ı gönülden tebrik eder, ülkemiz ve dünya insanlığına başarı, barış, huzur ve mutluluk getirmesini dilerim.