Bu başlığı “İTALYAN İNEGÖL” anlamında yazdım. İtalyanca bilmem ama bende uyduranlar gibi bir şeyler uydurdum işte. Olmuş mu olmamış mı bilmiyorum lakin olmasa da pek mühim değil, en azından mizahi bir hava katmış oldum.

Biliyoruz ki İnegöl, mobilya sanayinde git gide büyüyen bir şehir. . İnegöl artık marka şehir ve mobilya da bu anlamda lokomotif olmuş durumda. Yıllık ihracatı ile ülke ekonomisine büyük bir katkı sağlıyor. Mobilya AVM´si (MOBİLYUM) artık İnegöl´ün sembol isimlerinden.

Şimdilerde her mağazanın ismine bakıyorum çoğu hep İtalyancaya benzetilmiş isimler. Kahramini, Kahramino gibi gibi. Merak ediyorum mobilya sanayi patronları da aralarında İtalyanca mı konuşuyorlar? Tahmin etmiyorum çoğunun İtalyanca bildiklerini… Ya da İtalyanca özentisinden dolayı mağaza isimlerini İtalyancaya uydurmaları gibi aralarında konuşurken de uyduruktan İtalyanca mı konuşuyorlar?

Düşünsenize;

-Selamini

-Selamini

-Naılsıni?

-İyim çok şükrüni, sen nasılsini?

-Vallahi bildiğin gibi devamini

Evet, korkarım bu özentinin sonu bu olacak. Başka neler olabilir mesela? Biliyorsunuz İnegöl, böyle şatafatı, gösterişi seven bir yer ya.

-Hacı falancası bir İtalyan usulü sünnet, nişan, düğün cemiyeti yaptı sorma… Ya o hocanın İtalyanca duasına ne demeli? O hoca dua ettikçe içerdekiler nasıl AMİNİ AMİNİ diyordu bir görecektin.

Büyümek kadar özü kültürü muhafaza etmek de önemlidir. Globalleşen dünyada kültürlerin ve medeniyetlerin etkileşimi artık daha çabuk oluyor daha hızlı yayılıyor. Gelişmek ve ilerlemek böyle etkileşmelerden olur zaten. O senden bir şey esinlenir, senden ondan bir şey esinlenirsin ve bu böyle devam eder gider.

Lakin milletlerin de bir mahremi vardır ki o hiçbir zaman değişmez, değiştirilemez. Bu değişmeyen, değiştirilemeyen mahremlerinden biri de milletlerin “DİLİ” dir. Konuyla alakalı Gazi M.Kemal şöyle der: “Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti, geçirdiği sayısız felaketler içinde ahlakının, geleneklerinin, hatıralarının, çıkarlarının, kısaca bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir. Milli bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz. Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”

 

Ben mağazama KAHRAMAN MOBİLYA demem gerekirken neden KAHRAMANİ, KAHRAMİNO mobilya diyeyim ki,  onlar benden pideyi, lahmacunu alıp bana pizza diye sunarken bizim bu anlamsız özentimiz, taklitimiz niye?

Madem büyümek istiyoruz bu alanda lider olmak istiyoruz bunu her alanda yapalım. Mobilyamı pazarlarken, sunarken Fatih´in torunları olan bizler, ecdadımızı, tarihimizi ve kültürümüzü de sunalım, kabul ettirelim. Bizlerin hiçbir hususta kendimizi ezik hissedecek bir halimiz yok. Bizler tarihimizin ve kültürümüzün gururuyla göğsümüzü gere gere biz, “Turko, Turko” diyebilmeliyiz.

Ama maalesef “Mazisini unutan geleceğine yön veremez.”  hakikati gereğince şaşkın bir vaziyettetiz. Ne yaptığımızı ne yapacağımızı bilemez haldeyiz. Çünkü bilinmesi gereksiz, anlamsız o kadar şeyleri biliyor onlar için zaman harcıyoruz ki kendimizi bilmeye ve tanımaya ne hafıza kalıyor ne de zaman. Evet, bu kendini tanımayış ve bilmeyiş, bizlerin ezik bir psikoloji ile başkalarını taklit etmemize, asimile olmamıza ve hüviyetimizi kaybetmemize neden oluyor.

Çinli filozof Konfüçyüs´e sorarlar: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?”

Konfüçyüs cevap vermiş: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa kelimeler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa, adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”

SEVGİLER, SAYGILAR…