İnanıyorum bir tek vatana
Yüreklere değdin dibelikten
Ne çıkar aramızda Akdeniz varsa
Ne fark var aramızda
Hep aynı sınırlarda sıvanmışız.
Kimimiz “ölürken” diyoruz
Kimimiz “ölürkana”

Tabur Komutanı, yanındaki Mücahitleri ve 23.Piyade Alayından başlarında bir Piyade Başçavuş olduğu halde komutası altına verilen bir manga Mehmetçikle birlikte Maraş bölgesine girmiş, Maraş sokaklarında ilerlemektedir. O sırada Dikelya İngiliz üssünden ayrılan iki askeri araç da İngiliz Binbaşının komutasındaki Nepalli Gurka askerlerini taşımaktadır. 

Güneyden Maraş’a giren araçlar Mücahit ve Mehmetçiklerle aynı caddenin iki başında karşı karşıya gelirler.  İngilizlere ait askeri araçların içindeki askerler hızla araçlarından yola atlayıp yol kapaması yaparlar.
Tabur Komutanı, karşısında iki sıra halinde ve tüfekleri çapraz tutuşta duran Gurka askerlerini gördüğünde İngiliz Binbaşının, Türklerin güneye doğru ilerlemelerini engellemek için elinden geleni yapacağını anlamıştır. “Bu İngiliz’in amacı acaba bizim saldırmamızdan endişe ettiği üslerini mi korumaktır, yoksa bunlar Rumlara bölgeden rahatça kaçabilmeleri için vakit mi kazandırmaya çalışmak ister?” der kendi kendine.

Tabur Komutanı, Mücahitleri ve Mehmetçikleriyle birlikte cadde üzerinde güneye doğru ilerlemeye devam ederken bir yandan da eline aldığı megafonla İngiliz askerlerine doğru İngilizce uyarı konuşmasını yapmaya başlar:

“Binbaşı, yetkisiz olarak yol kapaması yapıyorsunuz, yürütmekte olduğumuz harekâta engel oluyorsunuz. Derhal yoldan çekilin!”

“Buradan öteye geçmenize müsaade edemeyiz Komutan” der, İngiliz Binbaşı.

Komutan, arkasındaki Mehmetçikler ve Mücahitleriyle beraber İngiliz askerleriyle arasındaki mesafe iki üç adım kalana kadar ilerler ve tam önlerine geldiğinde durur. 

İngiliz Binbaşıya hitaben konuşur:
“Maraş’a girmemize engel oluyorsunuz Binbaşı, burası Dikelya İngiliz üssü değildir, sizden derhal yolu açmanızı istiyorum.”    

“Bu isteğinizi reddediyorum.”

“Binbaşı, sizi ve askerlerinizi son kez uyarıyorum, askerlerinizi derhal yoldan çekin yoksa!..”

Bir süre karşısında dikilen İngiliz Binbaşıyı süzen Tabur Komutanı, adamın yolu açmamakta kararlı olduğunu ve bunda da ısrar edeceğini anlar ve başını çevirmeden arkasındaki Mücahit ve Mehmetçiklere yüksek sesle komutunu verir:
“Dikine dipçik vuruşu!...”

Bir anda Mücahitlerin ve Mehmetçiklerin ellerindeki tüfekler dipçikleri karşılarındaki İngiliz askerlerinin suratlarına inecek şekilde kalkar havaya. Karşısındaki askerlerin bu hareketiyle birlikte İngiliz Binbaşı önce afallayıp kısa bir şaşkınlık geçirirken olduğu yerde bir adım geriler fakat şaşkınlığına rağmen yol kapama inadından da vazgeçmeye pek niyetli görünmüyordur. Elini kaldırıp Gurka askerlerini harekete geçirerek mukavemet etmeyi düşünür bir an. Fakat Mücahitler ve Mehmetçikler Komutanlarının bir el işaretiyle birlikte ellerindeki silahların dipçikleri kalkık vaziyette öne doğru bir adım atıp hamle yaparak “Ya Allah!..” diye bağırdıklarında İngiliz Binbaşı ürkerek geri kaçar ve  askerlerine yolu açma emrini vererek  yol kapamayı sona erdirmek zorunda kalır. 
Tabur Komutanı, askerleriyle birlikte Gurka askerlerinin arasından geçip Maraş bölgesinde mukavemet yuvalarını temizleyerek ilerlerken İngiliz Binbaşının komutasındaki Gurka askerleri de araçlarına atladıkları gibi Dikelya İngiliz üssüne doğru geri dönerler.

Çek telgrafçı telgrafını
Bugün için günü geldi
Benden selam söyle o 
/Sömürgeler Bakanına
Hangi hakla yerleşmiş vatanıma
Buradakiler insan mı değil
Zincir bileklere düşman mı değil
De ki, kendine değilse de ulusuna
Düşmanlığım çoktur
Devamını isterse söyleyecek 
başka sözüm yoktur.

Mağusa’ya ulaşan Türk Birliğinin başındaki Komutan Tümgeneral Osman Fazıl Polat Paşa, Mücahit Tabur Komutanlığı karargahında yapılan toplantının ardından kendi inisiyatifiyle güneye doğru inme kararı alır. Mücahit Tabur Komutanı Sadi Oğuz Bey, Osman Paşanın emrine Rumca ve İngilizcesi iyi olduğu ve bölgeyi de çok iyi bildiği için rehber ve tercüman olarak Ata Atun’u verir. 
Maraş bölgesine doğru hareket ederek ilerleyen Osman Paşanın komutasındaki birlikler ve Mağusa’lı Mücahitler, birlikte güneyde Dikelya İngiliz Üssünün tel örgülerinin önüne kadar gelip dayanır. Dikelya üssüne kadar gelen Türk askerlerini gören İngilizler paniğe kapılmış, üste bir anda alarm verilerek sirenler çalmaya başlamıştır. Ata Atun, Maraş Bölgesini geçip de rehberi olduğu birlikler Dikelya İngiliz üssüne girdiklerinde şaşırır. Çünkü ayak bastıkları topraklar İngiliz üssüdür ve İngiliz toprağı sayılmaktadır. Fakat yanında yürüdüğü komutanı Osman Paşanın kararlarını sorgulamaktan da çekinir.
Az sonra, yanında silahlı askerleriyle birlikte İngiliz subayı karşılarına dikilir ve üsse girmiş olan Mehmetçiğin ilerleyişine itiraz eder.
Osman Paşa, yanındaki rehber Mücahide dönüp sorar:
“Asker! Ne diyor bu İngiliz?”
“Burasının Dikelya İngiliz üssü olduğunu, İngiliz topraklarına ayak bastığımızı söylüyor Komutanım.”
“Çok mu rahatsız olmuşlar.”
“Bizden üssü terk etmemizi istiyorlar Komutanım.”
Osman Fazıl Polat Paşa, o an bütün kararlılığını gözler önüne serecek olan şu sözünü söyler.
“Asker, söyle ona, ben muzaffer bir ordunun Komutanıyım. Canım nereye isterse oraya kadar yürürüm.”
Bir an şaşırıp kalır rehberi. Ne diyeceğini, komutanının söylediklerini İngiliz subayına nasıl ifade edeceğini düşünür bir an. Neticede bulundukları topraklar İngiliz üssüne aittir. Bir komutanına, bir İngiliz subayına dönüp bakarken bir süre kelimeleri geveleyip durur ağzında.  Osman Paşa rehberinin yüzüne bakıp, onun söylediklerini İngiliz subayına aktarmakta tereddüt ettiğini anladığında kızarak uyarır rehberini;
“Asker, ya söylediklerimi tamı tamına söylersin bu İngiliz’e ya da söylemeyeceksen söyle,  ben söyleyeyim” der.

O zaman, komutanının da iyi derecede İngilizce bildiğini, sadece diplomatik kurallar çerçevesinde muhatabı olan İngiliz subayıyla doğrudan onun diliyle konuşmamayı tercih ettiğini anlar rehberi. Aslında rehberin kendisine bir şey söylemesine bile gerek bırakmaz karşısındaki subay. İngiliz subayda az-çok Türkçe biliyor olmalıdır ki, karşısındaki komutanın sözlerindeki kararlılığı kavrar ve ortak bir çözüm bulmak için kullandığı dili yumuşatır.

“Sizin için hemen bir çardak kurdurayım generalim, derhal Londra ve Ankara’yı arayalım, hükümetlerimiz aralarında görüşüp bu meseleyi çözene kadar birlikte çaylarımızı içelim” der.
Ardından arkasındaki askerlere hızla emir vererek bulundukları yere çardak kurulup masa ve sandalyeler getirilmesini söyler. Az sonra gelen çaylarını yudumlarken her iki tarafta üstlerinden gelecek haberi beklemektedir. 

Dakikalar ilerledikçe Türk Birliğinin başındaki Osman Paşanın huzursuzluğu da gitgide artar. Daha fazla sabredemeyen komutanının işaretiyle birlikte telsizci asker telsizden mesajını geçmeye başlar.
“Şahin 1’den yuvaya! Şahin 1’den yuvaya! İngiliz Üssüne ulaşmış bulunuyoruz. Komutanımız ilerlemek için izin istiyor. Tamam!”

Telsizle konuşan asker bir süre karşı taraftan cevap gelmesini bekledikten sonra tekrar yapar anonsunu:
“Şahin 1’den yuvaya, Şahin 1’den yuvaya!  Dikelya İngiliz üssüne girmiş bulunuyoruz, ilerlemek için izin istiyoruz. Tamam!”

Osman Fazıl Polat Paşa, arkasına doğru dönüp şöyle bir bakar askerlerine.  Hepsinin yüzünde de aynı ifade yer almaktadır. Komutanlarının iki dudağının arasından çıkacak olan sözü bekleyen askerler “Yürüyün de, yürüyelim Komutanım!” der gibi bakmaktadırlar komutanlarının yüzüne. 

Aslında Atilla Harekât Planına göre Maraş bölgesine bile girilmeyecektir, fakat Osman Paşa, karargâhta dile getirdiği teklifini kendi inisiyatifiyle uygulamaya koymuş, Maraş bölgesini ele geçirmiş, şimdi de Mehmetçikleriyle birlikte Dikelya İngiliz üssüne gelip dayanmışlardır. “Güneyde Akdeniz’e ulaşana kadar gitmeye kararlıyım ben” diyordu Paşa. “Başlamışken, adanın güneyinden çıkıp bir an önce bitirmek lazım şu işi” diye geçirmektedir aklından.

Önce bir cızırtı duyuldu telsizden,  ardından konuşma sesleri ulaştı kulaklarına.
“Şahin 1, Şahin 1, Ankara’nın emridir, harekâtı durdurun. Tamam!”
Mücahitler ve Mehmetçiklerin yüzleri asılırken Tümen Komutanı Tümgeneral Osman Fazıl Polat Paşa dudaklarını ısırmakta, içi içini kemirmektedir. 
O gün kökten halledilebilecek olan bir problem, siyasilerin kararları doğrultusunda yarım bırakılmıştır.