Dünya bir imtihan yeridir. Zaman, biz istesek de istemesek de geçiyor. Geçen her saat, her gün, her ay ve yıl ömrümüzü biraz daha azaltıyor. Eğer insan zamanını iyi, güzel ve hayırlı işlerle değerlendiremiyorsa zamanın geçmesi, yaşının ilerlemesi tek başına insana bir değer katmıyor, aksine onun aleyhine oluyor.  Bizlere büyük bir nimet ve emanet olarak sunulan hayat, aynı zamanda bizim için bir imtihan sebebidir. Bizlere düşen ise; bütün gücümüzle ve imkanlarımızla bu imtihanı kazanmaya çalışmaktır.

Hayat imtihanında başarılı olmak için insan, sürekli kendini kontrol etmeli ve nefis muhasebesi içinde olmalıdır. Geçip giden gençliğini, ömrünü nasıl değerlendirdiğinin, kazandığı mal ve servetiyle neler yaptığının, öğrendikleriyle nasıl amel ettiğinin muhasebesini yapmalı ve kendine çeki düzen vermelidir. Çünkü ahlâken mamur bir toplum, öz denetimde bulunan, kendisiyle barışık, insan temel hak ve özgürlüklerine saygılı fertlerden oluşur. Nefis Muhasebesi ise iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran böyle hayırlı bir toplumu ortaya çıkarmada en önemli unsurdur. Yapıp etmelerin bir takım gerekçelere dayandırılarak gerçekle uyuşmayan izahat ve yorumlara tevessül etmeden nefsin eleştiriye yatkın hale getirilmesi gerekir. Bu bağlamda Hz. Peygamber (sav)´in “Mümin, günahını, üzerine yuvarlanmasından korktuğu bir dağ zanneder. Günahı alışkanlık haline getiren kişi, günahını burnunun ucuna konmuş, ona bir şey söylediğinde uçacak bir sinek gibi görür.” sözleri esas alınarak bilhassa yalnız zamanlarda günahlar üzerinde düşünülmeli ve tekrarı önlenmelidir. Nefsi bütün istek ve arzulardan arındırmaya çalışmak da, bütün isteklere boyun eğmek de, (ifrat ve tefrit) doğru değildir. Hayatın bütününe hâkim olması gereken itidal esas kabul edilmelidir. Gönülleri incelten ve merhamet sahibi yapan ve varlık âlemine hoşgörü nazarıyla bakılmasını sağlayan husus, Allah´ı anmak ve hatırlamaktır. Bu sayede adalet ve hakkaniyet erdemini kazandıran vicdanın gelişip olgunlaşmasına imkan verilebilir.

  Nefis Muhasebesi de bu hassasiyetin insafa ve vicdana dönüşmesidir. Yaratanla, insanlarla ve diğer canlı âlemiyle olan münasebetlerde Allah´a verilecek hesabın endişesini taşıyarak iç denetimde bulunmak; ahiret inancını dinamik tutmaya bağlıdır. Gerçekte ahirete yönelik olan bütün dünya işlerinde yerin üstündekilere hesap verebilmek ölümden sonraki hesap için de  kaçınılmazdır. 

Bu nedenlerle hata yapmamak yada hatalardan arınmak için nefsimizi sorgulamalı ve şu hususlara dikkat etmeliyiz.

Ey Nefsim! 

Hak ettiklerinden fazlasını isteme.

Layık olanlara saygı göster, korktuklarına değil.

İhtiyaç sahiplerine yardım et. Ancak daha fazlasını elde etme beklentisiyle veya korktuğun için kimseye malından verme.

İkili ve toplumsal ilişkilerini, menfaat beklentisi ile sürdürme.

Kendi menfaatin için, başkalarının zarara uğramalarına göz yumma. Çünkü Cenabı Hak şöyle buyuruyor: “Allah, gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun olarak, herkese kazandığının karşılığı verilsin diye yaratmıştır. Onlara zulm edilmez”(Casiye-22)

Bir şey olmaktan çok, bir şey yapmaya çalış.

Kısacası ahlaken tefessüh etmemeye özen göster.

Ey Nefsim! 

Daima öğrenmeye talip ol, daima kendini geliştir. Şunu bil ki, ne kadar çok şey öğrenirsen öğren, öğrenmen gereken şeyler daha çoktur.

Bazı olaylara tepki verirken; kalp kırıcı sözler söyleme. Ancak olgun olmayan kişiler kırıcı konuşur.

Bir şey sorulduğunda, o cemaatte sorulan hususu senden daha iyi bilenler varsa, sorulan soruya herkesten önce cevap vermeye kalkma, sözü ehline bırak.

Kalitesiz espriler yapma ve yaptığın esprilere herkesten önce kendin gülme.

Söylediklerini, muhataplarına tasdik ettirmek için ısrar etme.

Toplumun en çok istekte bulunan kişilerinden olma, topluma en çok katkı sağlayanlardan ol.

Gereksiz konuşma, gerekli şeyleri de ölçülü konuş, lafı uzatma.

Ey nefsim! Şu ayeti sürekli bir öğüt olarak aklında tut.

“De ki: Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak aklı selim sahipleri öğüt alır.” (Zümer, 39/9).

Kısacası, hem bilmeyenlerden hem de bilmediğini bilmeyenlerden olma.

 Ey Nefsim! 

Gönlün de sofran da başkalarına açık olsun, dar gözlü olma.

Sadece Kendine ve çoluk çocuğuna dua etmekle yetinme. Tanıdığın, tanımadığın herkese dua et. Hatta geçmişte yaşayanlara ve gelecekte yaşayacak olanlara da dua et.

Bilgisini, kendisiyle aynı yarış içinde bulunduğun kişilerle de paylaş. Başkalarının senden daha başarılı olmalarından endişe etme.

İkram görmekten sıkılma, ancak sana ikram edilenden daha fazlasını da başkalarına ikram et.

Başkalarının kötü özellikleri konusunda susmayı tercih et, ancak iyi özelliklerini gıyaplarında anlatman iyi olur.

Sorulduğunda, aylık/yıllık gelirinin yeterli olmadığından bahsetme, şükretmekle yetin.

Rızkın konusunda Allah´a tam bir tevekkül içinde bulun.

Sahip olduklarından dolayı Allah´a yeterince şükret. Şükrünü, sahip olduklarından infak ederek göster.

Ey nefsim! Şu ayet-i kerimeden gerekli dersleri çıkar:

“Ve Allah´ın kendi fazlından onlara verdiği şeyleri, (Allah yolunda infak etmeyip) cimrilik edenler, sakın zannetmesinler ki o, kendileri için hayırdır. Bilakis o, onlar için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet günü boyunlarına dolanacak. Göklerin ve yerin mirası Allah´ındır. Allah, yaptığınız şeylerden haberdar olandır.” (Al-i İmran-180) Kısacası, cimri olma!

Ey Nefsim! 

Kendini başkasından daha önemli ve daha üstün görme.

Allah´ın emirlerini yerinde bul, benimse, sev ve uygula.

Sahip olduğun nimetlere, kendi üstün özelliklerin nedeniyle kavuştuğunu düşünme.

Başkalarına, sırf onlardan yeteri kadar saygı görmek için saygı gösterme, samimi ol.

Bir toplumda başkalarının da senin kadar hatta senden daha fazla saygı görmelerini normal karşıla.

Sana hürmette kusur etmeyenlerin olumsuz davranışlarını, sana olan saygılarından dolayı hoş görme, savunma.

Yardım ettiğin kişilere saygılı ol, onları aşağı görme.

Düzenli olmak için güzel ve temiz giyin, böbürlenmek için değil.

Eleştirilmek zoruna gitmesin, yapılan eleştirilerden yararlan.

Ey nefsim! Şu ayetleri hiç unutma: ”…Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.”(Nisa-36)

“Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.”(İsra-37) Kısacası, kibirli olma!

Ey Nefsim! 

Yalnız kendini düşünme.

Menfaatlerini koru, ancak asla menfaatçi olma.

Başkalarının, haklarını elde etmelerinden rahatsız oluma.

Başkalarının menfaatlerini elde etmemeleri için, kendi menfaatlerinden fedakârlık yapmaya kalkışma.

Allah´ın, seninle beraber bütün insanları kaplayan, geniş rahmetini yerinde bul.

Menfaatlerini, yanlış yöntemlerle korumaya çalışırsan, hem maddi hem de manevi yönden zarara uğrayacağını unutma.

Hırsın, başkalarına iyilik yapmana engel olmasın. Allah´ın şu uyarına kulak ver:

“…Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(Haşr-9)

Kısacası, bencil, cimri ve hırslı olma.

Ey Nefsim! 

Boş, kırıcı ve gereksiz konuşma.

Mü´minlerin cennetteki durumlarını örnek al. Allah şöyle haber veriyor:

Orada hiçbir mânâsız söz duymayacaklardır. Günahla¬ra sokacak söz de (işitmeyeceklerdir).(Vakıa-25) 

Bu ayetten şu anlamı da çıkarman gerekir: Cennete girmek için, bu dünyada, boş, manasız ve günaha sokan konuşmalardan sakınmalıyız.

Bir insanla konuşurken, onun sevmediği kişilerden söz açma.

Bazılarının olumsuz işlerini ve gizli kalmış günahlarını öğrendiğinde, gezip anlatacağın yeni şeyler çıktı diye sevinme; duyduklarını unut.

Birine ait bir yanlışlığı, “Sana bir şey anlatacağım, ama aramızda kalsın.” diyerek başkasına anlatma.

Başkalarının, hem kendilerine hem de atalarına ait hata ve kusurlarını öğrenmeye çalışma; istemeden öğrenirsen de asla anlatma.

Arkadaş çevresini geniş tutma arzusunun altında yeterince dedikodu yapabilme arzusu olmasın.

Ey nefsim! Dedikodu yapmayı ve dinlemeyi sevmemen için şu ayet yeterlidir:

“Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah´tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tövbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.”(Hucurat-12)

Kısacası ayeti kemrede ifade edildiği gibi dedikoducu olma.

Ey Nefsim!

Düşüncelerini aktarırken dikkatli davran.

Negatif değil, pozitif ol.

Eleştirilerinde yapıcı ol, yıkıcılıktan kaçın.

Yaraya merhem sür, fakat yarayı kaşıyıp kanatma.

Tartış, ama atışma.

Çözüm öner, fakat polemiğe kapı aralama.

Üslubun yumuşak olsun, kışkırtıcı/provakatif söylemlerden kaçın.

Sorunları çözme iddiasıyla yola çıkarken, kendin sorun olma.

Empati yapmadan kimseyi eleştirme.

Ey nefsim! Allah, şöyle buyuruyor:                                                                                 “…fitne, (adam) öldürmekten daha büyüktür (bir suç ve günahtır…” (Bakara-217)

“…yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lanet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.” (Rad-25)

O halde konuşmalarınla fitneye yol açma.

Ey Nefsim!

Sinirlenmemeye özen göster; çünkü sinirlenen kişi, hata yapmaya çok yakındır.

Haklı bir sebeple sinirlenmiş olabilirsin; ancak şunu bil ki, sinirlilik hali devam ederken haklı çözümler üretmen mümkün olmaz.

Sinirlendiğinde, sinirlerin yatışıncaya kadar, sinirlenme sebebini seni sinirlendirenlere ve başkalarına anlatma; çünkü sinirlilik bulaşıcıdır.

Sinirliyken; susman konuşmandan, yalnız kalman toplum içine çıkmandan, uyuman uyanık kalmandan daha iyidir. Abdest alman veya gusül yapman daha faydalı olur.

Ey nefsim, şunu unutma! Sinirlenen kişinin sesi ve yüzü çirkinleşir, bakışları korkunç bir hal alır.

Sinirli iken konuşursan, yanlış konuşma ihtimalin oldukça yüksektir; davranışların açısından ise, potansiyel bir suçlu sayılırsın.

Ey nefsim! Takva, öfkeyi yutmayı gerektirir. Allah´ın şu buyruğunu unutma:

 “O takva sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever.” (Âl-i İmrân-134) 

Ey nefsim! O halde hem sinirlenmemeye hem de bir başkasını sinirlendirmemeye özen göster. Sinirlenen bir kişi ile karşılaşınca da anlayışlı ol, ateşe körükle gitme.

Ey Nefsim!

Dilin kemiği yoktur, ne konuşmak istersen onu söyler.

Klavye, itiraz etme yeteneğine sahip değildir, ne yazmak istersen onu yazar.

Ancak unutma ki, aklın bir disiplini olmalıdır.

Aklın, vicdanın ile işbirliği yaparsa kırıcı ve yanlış şeyler söyleyip yazmasına izin vermez.

Aklın, vicdanı dışlayarak nefisin ile işbirliğine girerse, iç denetim mekanizman, fonksiyonunu kaybeder.

Vicdanın, nefsinin hakkını inkâr etmez; ancak nefisin, vicdanının görevini inkâr etmeye oldukça yatkındır.

Aklın, vicdanın ile işbirliği yaparsa, objektif kararlar verirsin; mutlu olman daha çok mümkün olur.

Aklın, hem vicdanın ile işbirliği yapar hem de vahiyden yararlanırsa, dünyada ve ahiret hayatında mutlu olmanın önündeki engeller kalkmış olur.

Unutma ki akıl, ancak vicdan ve vahiy ile gerekli disipline kavuşur.

O halde ne yapman gerektiği apaçık meydanda:

Aklının, “akl-ı selim” olmasını istiyorsan, nefisin ile değil, vicdan ve vahiy ile işbirliği yap.

Ey nefsim! Cennete ulaşmak için nefsinin arzularına gem vurmak gerektiğini unutma. 

Nitekim Cenabı Hak şöyle buyuruyor: “Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.” (Naziat-40,41)

Kısacası; nefsini aklın, vicdanın ve vahyin denetiminde tut, kendi başına kararlar vermesine müsaade etme.

Ey Nefsim!

Şımarık olursan, arsız, azgın ve hayâsız olmaya başlarsın.

Şımarık olursan, kavuştuğun nimetleri kendinden, başına gelen sıkıntıları Allah´tan bilme hatasına düşersin.

Şımarık olursan, gündemde kalabilmek için sadece yaptığın iyilikleri değil, işlediğin günahları bile anlatırsın.

Şımarık olursan, bu özelliğin sürdüğü müddetçe, olgunlaşmazsın; çünkü ciddiyetsizliği bir marifet sanırsın.

Şımarık olursan, saygısız olursun; çünkü aynı anda hem şımarık hem de saygılı olmak mümkün değildir.

Şımarık olursan, latif latifeler yapamazsın; çünkü mizah anlayışın kabalaşır, müstehcen içerikli olmaya başlar.

Şımarık olursan; dostların için baş belası, düşmanların içinse kalleş bir hasım olursun.

Şımarıklığın, seni perişan bir hale sokup alay konusu yapar.

Karun, zenginliği nedeniyle kavmine karşı azgınlaşınca, kavmi onu şöyle uyarmıştı: “…Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.” (kasas-76) Ancak o, bu uyarıyı dinlemediği için helak olmuştu.

Ey nefsim! En doğrusu asla şımarık olmamandır. Çünkü şımarıklık, başlı başına bir afettir.

Ey Nefsim!

Hiç kimse bilerek ve isteyerek onursuz olmayı kabul etmez. O halde insan onuru ile bağdaşmayan bu  niteliklerden uzak durmak için son derece dikkatli ol.