Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar...

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

 M. AKİF ERSOY

Ne güzel de söylemiş Milli Şairimiz. İşte bizim kahramanlarımız böyleydi. Kendi şan ve şöhretleri için değil, milletin namusunu korumak için savaşmışlar ve Allah’a kavuşmuşlardı.

Devam ediyoruz kahramanları anlatmaya…..

25 Nisan 1915 sabahı düşman savaş gemileri Ertuğrul Koyu'na tonlarca bomba yağdırıyordu. 26. Alay ın 3. Taburu bu bölgeyi koruyordu. Tabur Komutanı Mahmut Bey ile Asteğmen Hüseyin Bey'in şahadeti üzerine komuta Ezineli Yahya Çavuş'un eline geçmişti. Ezineli Yahya Çavuş, Galiçya ve Balkan Harbi’ne katılmış, her Türk askeri gibi o da yenilginin ıstırap ve mahcubiyetini yüreğinden atamamıştı. I. Dünya Harbi için seferberlik ilan edilince gönüllü yazılmıştır. Çanakkale Cephesinde 9. Tümen, 26. Alay, 3. Tabur, 10. Bölgeye bağlı 5 manga (45) askerin başında 25 Nisan 1915’te Seddülbahir Ertuğrul koyu savunmasında görev almıştı. Kendisi mahiyeti ile birlikte çıkarmanın gerçekleşeceği zamanı beklemekteydi. 28 yaşında cesur bir asker, sağ kalan 67 arkadaşı ile siperlerde mevzilenmişti. Albien ve River gemilerinden şafakla beraber karaya çıkmaya başlayan 3000 düşman askerini Ertuğrul Koyu'nun sularına gömmüş, deniz kızıla boyanmıştı. 48 saat düşmanın binlerce top mermisi ve askerine karşı kıyı ve siperleri korumuştu. Düşman bir tümen bildiği Türk Birliği'ni Yahya Çavuş'u siperlerinde 62 kahraman ve şehidin cesedi ile karşılaşınca hayretler içinde kalmıştır.

Yahya Çavuş kopan diğer bacağını, tüfeğinin kayışı ile bağlamış olarak diğer beş arkadaşı ile birlikte Alçı Tepesi eteklerinde 27 Nisan günü şahadet mertebesine ermiştir.

“Bir kahraman takım ve de Yahya Çavuş'tular

Tam üç alayla burada gönülden vuruştular

Düşman tümen sanırdı bu şahane erleri

Allah'ı arzu ettiler, akşama kavuştular”

Evet onlar Allah’ı arzulamışlardı ve Allah’a kavuş-tular.

Çanakkale denilir de Havranlı Seyyid Onbaşı anlatılmaz mı?

1889 yılında Çanakkale’nin Havran ilçesi Çamlık (manastır) köyünde doğan Seyyid Onbaşı odunculukla  geçimini sağlardı. 1909 yılında askerliğe başlamadan bir kızı olmuş adını Ayşe koymuştu. 1909 Nisan ayında askere gider. 4 yıldır askerlik o zamanlar. Balkan savaşlarına katılır tam askerliği bitti derken, 1. Dünya savaşı başlar, topçu eri olarak görev alır Çanakkale cephesinde. 18 Mart Deniz savaşı sırasında Rumeli ve Mecidiye tabyasında görevlidir. Burada iken   Düşman gemisi olan Bouvet ve Ocean zırhlısının top atmasıyla birlikte ortalık toz dumana karışmıştı. Türk askerleri karşılık veremeyecek durumdaydı…Derken Ocean zırhlısının gönderdiği top mermisi Mecidiye Tabyasının cephaneliğine isabet etmiş-ti. Korkunç bir patlamayla insan ve taş parçaları havaya fırlamıştı. Koskoca tabyada sadece Niğdeli Ali ve Koca Seyyid kalmıştı şehit olmayan. Toplar tahrip olmuş dört mermi ve bir tane top kalmıştı geriye. Mermileri kaldırmaya yarayan vinç tertibatları da bozulmuştu. İşte böyle bir durumda  Seyyid Onbaşı, arkadaşının yardımıyla 215 okkalık(275 kğ) top mer misini namlunun ucuna sürdü. Ya ALLAH Bismillah diyerek ateşledi. İkinciyi, üçüncüyü ve dördüncüyü ateşledi, kan kusan Ocean zırhlısının tan da dümeninden vurmuştu. Zırhlı üç dakika içinde denizin dibini boylamıştı. O gün 18 Mart 1915 yılında Türk as- kerleri müthiş bir zafer kazanmış Çanakkale geçilmez demişlerdi. Savaş bittiğinde Kumandan,  Seyyid Onbaşı’yı çağırır. Oğlum nasıl kaldırdın bu mermiyi bize söyler misin değince, Koca Seyyid; “Anam cepheye gönderirken oğul, eğer zor durumda kalırsan “la havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim” de, Allah sana zorluğu kolaylaştırır” demişti. Ben de Gavuru görünce  o mermileri Allah’ın izniyle kaldırdım der. İşte Çanakkale’ deki ruh, iman ruhuydu. Koca Seyyid savaş bitince evine döner fakat bebek olarak bıraktığı Ayşe tam 7 yaşına girmiştir, babasını tanımayacaktır. Odunculuğa geri döner fakir bir hayat sürer. Daha sonraları devlet maaş bağlamak isteyince “Ben maaş almak için savaşmadım” diyerek reddeder. 1939 yılında zatüreden vefat eder.  Allah rahmet eylesin.