Nebiler serdarı, nübüvvet zincirinin son halkası, iki cihanın güneşi, insanların ve cinlerin peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.v)’in mesajı bütün insanlığadır. Hz. Peygambein doğumundan vefatına kadar olan süre içinde bir çok mucize gerçekleşmiştir. O’nun en büyük mucizesi Kur’an’dır. Peygamberimizin herkesçe bilinen diğer mucizelerinden bazıları da Miraç, Şakk’ul-Kamer, cinlerle yaptığı bir sohbette bir ağaca hitap edince ağacın karşılık vermesi, hurma kütüğünün ağlaması, Bedir, Uhud ve Hendek gibi savaşlar-da görülen mucizeler, hicret esnasında görülen muci- zeler, yiyecek ve içeceklerin bereketlenmesi konusunda görülen mucizeler gibi bir çok mucizeyi anlata-biliriz. (Prof. Dr. Hamidullah, Muhammed, İslâm Pey- gamberi-İstanbul) Peygamberimizin bazı mucizeleri de O’nun vefatından sonra ortaya çıkmıştır. Onun asırlar önce biz ümmetinin yaşantısı ile ilgili verdiği haberler teker teker gerçekleşiyor, son çağın peygamberi Hz. Muhammed’in verdiği haberler bir bir gerçek oluyor. İşte bunlardan bir tanesi de İstanbul’un fethi hadisesidir. Hz. Peygamberin 800 yıl sonra gerçekleşen mucizesi üzerinde durmak istiyorum; İstanbul’un fethi için ne gibi hazırlıklar yapıldı? Savaşa katılan ordu kaç kişiydi? Savaş sonunda iki tarafın kayıpları neler-dir? Fethin sonucu dünyayı nasıl etkiledi? Gibi son derece önemli olan soruların, konunun uzmanları tarihçiler tarafından cevaplandırılmasının gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla bu yazımızda sadece İstanbul’un fethi ile ilgili olarak, Hz. Peygamberin verdiği haberleri sizlere aktarmakla iktifa etmek istiyorum. Allah Teâlâ Hazretleri, Peygamberimize Mekke başta olmak üzere bir çok şehri ve ülkeyi fetih yoluyla vere- ceğini vaat etmiştir. (Fetih, 1-3; Kasas, 85; Saf,13; Nasr 1-3). Allah vaadinden asla dönmez. Vaadettiği gibi Mekke ve Taif olmak üzere birçok beldeyi vererek, Peygamberini “Şanlı bir zaferle” desteklemiştir. (Fe- tih, 3) Nitekim Hz.Peygamberin 10 yıllık Medine döneminden sonra, İslâmiyet yaklaşık olarak iki milyon kilometrelik bir alana yayılmıştı. (Doç. Dr. Sarıçam, İbrahim, Hz. Peygamberin çağımıza mesajları, Anka-ra, 2000, TDV yay. s.38) Hz. Peygamberin çağrısını durdurmak ve güya İslâm’ı boğmak için çalışan güçlerin başında Bizans geliyordu. Hicretten sonra meydana gelen Mu’te ve Tebuk savaşlarında bu düşman- lıklarını iyice açığa vurmuşlar ve Müslümanlarla savaşmışlardı. Hz. Peygamber yanında bulunan Müslü-manlara, Bizansîn birgün mutlaka yıkılacağını ve Bizans’ın kalbi konumundaki İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini haber vererek şöyle buyurmuştur. “İstanbul (Kostantinopolis) muhakkak fetholunacaktır. Onu feheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden ne asker ne güzel askerdir.” (Fethü’ül kebir, c.2, s.9). Hz. Peygamberin, İstanbul’un fethedileceğine dair verdiği müjde ile ilgili bir haber de şöyledir: Ümm-i Haram (Bint-i Milhan) Radıyallahu Anha’nın rivayeti-ne göre Ümmi Haram, Peygamberimiz (s.a.v): “Ümmetimden denizde gaza eden ilk muharipler, cen- nete girmeyi hak etmişlerdir.” dediğini işitmiştir. Ümmi Haram demiştir ki; “Ben de: Ya Resûlullah! Ben de bunların içinde miyim? diye sordum. Resûlullah: “Sen onların arasında (cennete gidecek bir şe-hid) sın!” diye cevap verdi. Ümmü Haram, bundan sonra Resûlullah: “Ümmetimden Kayser’in (Doğu Roma İmparatorluğunun merkezi İstanbul) şehrine gaza eden ilk muharipler içinde bağışlanma vardır.” buyurarak şöyle dedi: “Ümmetimden bir kısmının padişahların tahtlarına kuruldukları gibi (kara nakliyeleri üstünde) ihtişamlı bir şekilde gazaya gittikleri bana gösterildi.” dedi. (Burada İstanbul’un fethine işaret edilmiştir.) “Ben de bunların içinde miyim? Ya Resûlullah! diye sordum. Resûlullah (s.a.v): “Hayır! Sen öncekilerdensin” diye cevap verdi. (Sahih-i Buhari, c.8, s. 337, hadis no, 123) Asırlar ötesinden beri hedef olarak gösterilen İstanbul’u fethetmek ve Hz. Peygamberin müjdesine nail olmak için Müslümanlar 821 yıl belli aralıklarla seferler düzenlemişler, savaş aletleri icat etmişler, gemiler yapmışlar ve bu alanda bu alanda büyük bir gayret göstermişlerdir. Peygamberimizin övdüğü komutan olma şerefine Fatih Sultan Mehmet Han, övdüğü ordu komutanına layık ordu ve asker olma şere- fine de Müslüman-Türk milleti ve ordusu nail olmuştur. Müslüman-Türk milleti için bu şeref, yeryüzündeki şereflerin en büyüğü olmaktadır. İstanbul, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedilerek İslâm diyarı haline getirilmiştir. İstanbul’un fethini sadece bir şehrin zapdedilmesi olarak değerlendirmek doğru değildir. İstanbul’un fethi, imanın küfre, adaletin zul-me, ilmin cehalete, hoşgörünün kabalığa galip gelme-sidir. İstanbul’un fethiyle, Osmanlı devleti bir cihan devleti haline gelmiştir. Osmanlı Medeniyetinin temel-leri fetihle birlikte atılmıştır. Bu muhteşem medeniyetin ışıkları asırlarca dünyanın gözünü kamaştırmıştır ve hâlâ kamaştırmaktadır. Fethin 561’nci yıldönümü dolayısıyla, bütün insanımızı fetih medeniyeti üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Ve günümüz Türkiyesi için dersler çıkarmaya davet ediyorum. Böylece fethi anlamış ve anlat-mış oluruz. Yoksa ne İstanbul’un fethini, ne de diğer zaferlerimizi anlayabiliriz. Sadece kendi kendimizi avutmuş oluruz. Resûlullah’ın bu müjdesine nail olmak isteyen Müslümanlar İstanbul’u defalarca kuşattılar. Nihayet bu şeref asil milletimize nasip oldu. Çağ açıp çağ kapatan Fatih Sultan Mehmet kumandasında asil Türk milleti, 53 gün süren kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453 tarihinde Salı günü İstanbul’u fethe müyesser oldu. Fetih günü Sultan Mehmed, Topkapı’dan şehre girerek, Ayasofya kilisesine gitti. Oraya varınca atından indi ve şükrane olarak yere kapandı, toprak alıp başının üstüne götürdü. Sonra kiliseye girdi. İstanbul’da bulunan dini liderlerden ve insanlardan bazıla-rı kendilerini yerlere atmıştı. Fatih onlara seslenerek: “Ayağa kalk! Ben Sultan Mehmed, sana ve arkadaşlarına söylüyorum ki, bu günden itibaren artık ne hayatınız ne de hürriyetiniz konusunda benim benim gazabım olmaz, benden korkmayınız. Son-ra ordusunun komutanına dönerek: Askerin halka hiçbir fenalık yapmamalarını emretmelerini ve herhangi birisi bu emre itaat etmezse, ölümle cezalandıracağını” bildirdi. (Osmanlı Tarihi, Uzun Çarşılı, c.1, s.49). İspanya’da Katolik olmayanlarla, onbinlerce müslümanın diri diri ateşe atıldığı bir devirde gerçekleşen bu muazzam fethin ertesi Çarşamba günü, Fatih Sultan Mehmed’in fermanları okundu. Şehrin içinde saklanan halkın, hiçbir şeyden çekinmeksizin ve cesaret- le meydana çıkmaları istendi. Canlarının, mallarının, ırzlarının korunacağı, din ve mezhep hürriyetleri ilie milli örf ve adetlerinin, tamamen Türk kanunlarının teminatı altında bulunduğu ilan edildi. Dini liderlerin seçimlerine izin verildi. (Büyük Türkiye tarihi, Öztuna, c.2, 450). Sultan Fatih’in bu fermanına o kadar sada-kat gösterilmiştir ki, o günden bu yana güzel İstanbul’umuzda, diğer ırklar ve din mensupları günümüze kadar hiçbir rahatsızlık duymadan yaşaya gelmişlerdir. Bütün bunlar, necip milletimizin her türlü inanca ve her türlü ırka gösterdiğin hoşgörüyü aksettiren tari-hi belgelerdir. Yüce Milletimiz, hiçbir zaman zulme tevessül etmemiştir. Pazartesi: “FETİH RUHU VE GENÇLİK”