Hayat kırılgandır ama sevgi değil. Sevmek, sevmesini bilmek, sevmesini bilmiyorsan nasıl seveceğini öğrenmek, sevmek istemek, sevmeyi arzulamak, sevmeyi özlemek, seven biri olmak, herkesi, her şeyi, canlı cansız tüm varlıkları sevmek, koca evreni kucaklamak ve sevmek ne güzel.

Hayat kırılgandır ama sevgi değil. Sevmek, sevmesini bilmek, sevmesini bilmiyorsan nasıl seveceğini öğrenmek, sevmek istemek, sevmeyi arzulamak, sevmeyi özlemek, seven biri olmak, herkesi, her şeyi, canlı cansız tüm varlıkları sevmek, koca evreni kucaklamak ve sevmek ne güzel.

Aynı şekilde sevilmek, seviliyor olmak, özlenmek, aranmak, beklenmem, yolu gözlenmek… Bunlar da çok ama çok harika.  Çağımızda, özellikle kendi ülkemizde insanlar, hele hele Türkiye’de yaşayan bizler çok az seviyoruz birbirimizi. Garip ama gerçek bu.  Acı ama doğru. Oysa sevmekten herkes, hepimiz kazançlı çıkar. İnsanların birbirlerini koşulsuz sevdikleri, samimi sevebildikleri ülkelerde yaşayan insanların başarıları, kazanımları, verimlilikleri ve her alandaki üretkenlikleri bedensel ve zihinsel sağlıkları, huzurları ve mutlulukları tavan yapar. Bundan kimse kuşku duymasın.

Öte yandan ‘su gibi azil olmak’, yaşamın akışına teslim olmak ise zor zanaat olduğu kadar öyle her babayiğidin harcı da değil.

Günlük yaşamın hayhuyları arasında bilge bir insanın dediği gibi “hepimiz tutkularımızın esiriyiz” sanki. Bu fasit daireyi kırmak, silkinmek ve sıçramak tek çıkış ve kurtuluş yolu. Önce olumlu şeyleri düşünmek, güzel şeylerin ve hedeflerin hayalini kurmakla işe başlamak durumundayız. Çünkü insan düşüncesi çok güçlü bir gerçek oluşturur. İnsan ne düşünürse odur. Güzel, iyi ve yararlı şeyler düşünen güzel, iyi ve yararlı şeyler yapar. Ayrıca yaptığın işe inanıyorsan, yaptığının doğru olduğunu düşünüyorsan suçluluk diye bir şey olamaz.

Bilinçsiz eylemler, gözü kapalı davranışlar, aç kurtlar gibi maddesel amaçlara saldırı-lar ise sonu hüsranla bitmeye mahkum yaklaşımlardır. Bu tür devinimleri yaşam bağışlamaz.

ÖZSÖZ “Bütün hayatımız bir yığın alışkanlıktan başka bir şey değildir.” (William  James-1892)