Ülkede aydın kültürü denen bir oluşum var ki,aslında kültürden kasıt olarak halkı tamamen dışlama,cahil,yobaz diyerek aşağılama yolunu farklı dilsel ifade becerileriyle dışa vurarak bunu aydınlık kültürlerinin ana ögesi hâline getirmişlerdir.Bizdeki aydınlar her zaman dine,inanca,ibadete muhalif fakat sorsanız (İslam dışında) her inanca,inançsızlığa saygı duyduklarını pek şirin ve entel ifadelerle size yutturmaya kalkarlar.Yaşadığı toplumu tahkir eden,aşağı bulan,üniversitelere yuvalanmış biçimdeki sözde aydınlar,ülkenin aslında kanayan en büyük yarasıdır.Devamlı surette ülkenin dörtte üçünü cahillikle suçlayan,medeniyet bilmez,aklı belden yukarısına çalışmaz,evlerinde en az 5 çocuk,altlarında paçalı don,ağzı kokan,fakirliğinin sebebinin kafasızlıklarından ileri geldiğini iddia edecek,küfürden beter entel ifadelerle dile getirerek halkı bu profile sokmak eğilimindedirler.Oysa ülkenin eğitimsizliğinin,disipsinsizliğinin,felaketinin sebebi aydın diye tabir edilen kişilerin karanlığından kaynaklanmaktadır.Yeterli donanıma sahip olsalar dâhi fikrini,zikrini,ilmini felaket ve şeytanlığa çalıştıran öyle ‘eğitimli’ bir kesimle çevrili ki etrafımız,ülkece mahvimizin sebebi esasen bundandır.

   Bizdeki batı özentisi !aydın! kafalar bir türlü ülkenin gerçek sosyolojik sorunları ve değerleri ile alâkadar olmadıkları için,her zaman halktan kopuk bir biçimde üniversitelerde öğrencilere ya anarşizmden,ya komünizmden,ya laisizmden,ya da evrim gibi,ateizm gibi,batıdan doğma,ideolojiden bozma fikirlerle gençleri zehirleyerek yine ülkenin ilim laboratuvarlarında ülkeye zararlı bakteri üretmişlerdir.100 yıla yayılmış bir süreç içerisindeki sistem dâhilinde bu ülkenin üniversitelerinin varolma sebebi,tamamen ideolojik,fikirsel,ahlâki anlamda batıya entegre biçimde her türlü İslam düşmanlığına maşa olmak gâyesiyle bu uğurda çaba göstermek fikri yatar.Vahiyden hareketle hayatı okumak ve anlamlandırmak,eğitimi bu temel üzerine inşa etmek isteyen gerçek aydınları çağdışı ve yobazlıkla suçlamış,bunları uykuda ve uyanık hiç farketmeksizin göğüslerine çökmüş karabasan misalî görüp sistemin dışına atarak ülkeye bitmek bilmez kabuslar yaşatmışlardır.Temelde vahiy de olmayınca Marx’ı okuyan komünist,Darwin’i okuyan kendini maymun sanmıştır.Vahiyle emzirilmeyen her dimağ;önüne sunulan fikri sorgulamadan,vahiy süzgecinden geçirmeden,ideolojik saplantılarla hareket edeceğinden dolayı hakikati talep eden varlık olmaktan çıkıp tamamen bir zombiye dönüşecektir.

   Halkın kimlik ve kişiliğine yabancı sosyolojik çözümler,batının ürettiği tüm fikirleri evrensel görüp Türk toplumunu da buna göre dizayn etme fikrinden doğar.Bir türlü birbirini tutmayan,dışlayan bu iki kültür,ısrarla yoğurda çalınmak istenen çamur gibi ülkedeki kargaşanın sebebi hâline gelmiştir.Osmanlı’yı yıkarak istedikleri bir toplum oluşturma niyetiyle hareket edenler,evvelâ bu işe milletin tarihini tahrif ederek başlamışlardır.Herkesin tarihini ayrı ayrı yazarak,Alevî’yi Sünni’ye,Kürt’ü Türk’e,Ermeni’yi topyekün millete düşman edecek biçimde dizayn etmişlerdir.Tarihin hangi zaman dilimi olursa olsun,bundan sonra ne zaman uyduruk bir tarih kitabını ellerine aldıklarında,birbirlerine devamlı surette kinlerini bileyecek,öfkelerini azdıracak şekilde düşmanlığı körükleyecek kitaplarla kütüphaneleri doldurmuşlardır.Başka türlü nefret,iç savaş,kaos dinamiğini diri tutmaları mümkün değildir.

   Halkın kültüründen zenginleşmeyi tercih eden,içinde bulunduğu toplumun değerleri ile sosyoloji yapmak gâyesini taşıyan fikir adamlarımız yok mudur?Elbetteki vardır.Bunun en güzel örneği rahmetli Cemil Meriç’tir.Kendine has üslubuyla diğerlerinden hemen ayırdetmeniz gayet mümkündür.Üslup kaygısı taşımayan,kalıplara sığmayan ilmiyle,bu toprakların yetiştirdiği gerçek bir fikir adamıdır.Âmâ olması onu vatana ve millete faydalı olmak aşkından geri bırakmamış,Fransızca ve Türkçe 11.000 eserden oluşan kütüphanesindeki kitapları kızı Ümit Meriç ve oğlu Mahmut Ali Meriç başta olmak üzere,üstadı büyük bir değer olarak addeden akademisyenler ve bazı başka fikir adamlarından oluşan özel bir grupla düzenli bir şekilde rahmetli Meriç’e bunları okumuşlardır.Bu okumalar vasıtasıyla Cemil Meriç’in âmâ olmasına rağmen azmini ve aşkını görebilir,kendisinin bu mücadelesinin kişisel gelişim adına gençliğe ders olarak okutulması eğitim kurumlarının görevi hâline gelmelidir.Tenkitçi bir çizgiye sahip olan Cemil Meriç’in hayatı boyunca en büyük sıkıntısı;Batı sosyolojisi ülkeye girdikten sonra aydın ve akademisyenlerin batıyı taklit ve özentisinden ileriye gitmeyen zaman kayıpları ile uğraşmış olmalarını dile getirir.Öyle ki ülkede aydın sayısının yarısından fazlası bu tutumla sosyoloji yapmak,toplumu şekillendirmek niyetiyle,halkın değerleri ve sistem arasında devamlı surette uçurumlar oluşmasına sebebiyet vermişlerdir.Batıdan ithâl ettikleri her türlü fikri,değeri,inancı Türk toplumuna uygulanabilirliği açısından hiçbir şekilde sorgulamaya girişmemişler,olduğu gibi ülkenin ve milletin genlerine kodlamaya uğraşmışlardır.Millete zerre kadar faydası olmayan,neslin zihnini adeta uyuşturan fikirlerle zaman kaybı yaşattıkları,devamlı olarak ilim yuvalarında 100 yıldan bu yana anarşizmin,şiddetin,ahlâksızlığın eksik olmadığını da baz alırsak,bu kurumların eğitimcilerini ayrımcılığın,terörün,geri kalmışlığın en büyük sebebi olarak gösterebiliriz.Amaç da bu değil miydi zaten?Eğitim yuvalarının yuları dışarıda olduğu sürece bu ülkede terör de bitmez,ilerleme de kaydedilemez.Ülkeyi fiilî olarak ele geçirememenin tek çaresi,eğitim sistemini istedikleri gibi dizayn edip,bilim adamından ziyade terörist yetiştirmekten geçtiğini bilmiş olmalarından kaynaklanıyor.Ezber fikirlerle,yobaz tutumlarla,ideolojik saplantılarla hâlâ başörtüsünün tartışıldığı bu kurumların içler acısı hâline çocuklarımızın geleceğini emanet edip fikir insanı olmalarını bekliyoruz.Seri şekilde ideolojik yobaz üreten bu sistemin içerisinde çektiğimiz sancılar,bugün ülkedeki siyasî kutuplaşmanın ve kargaşanın fotoğrafıdır.Çelikleşmiş yobaz yetiştirmek ideolojinin karılan harcının en temel malzemesidir.Batı dünyasını mümkün dünyaların en iyisi olarak pazarlayıp gençleri bu hâyâl ve arzuyla donattıkları sürece vatansever bir neslin yetişmesini beklemek zaten eşyanın tabiatına aykırı bir durumdur.

Fikri hür,vicdanı hür bireyden kasıt bir takım ideolojik perspektiften baktığı sürece mümkün ise;vicdanı da,fikri de hapsettiğiniz ideolojiniz esaret yurdundan öteye gitmez.Mevcut tüm ideolojilerden sıyrılmayan bir akıl dünyayı her zaman kendi ideolojik çizgisine çekmeye ve dizayn etmeye uğraşacaktır.Kendisi gibi düşünmeyen herkesi potansiyel tehlike görüp kendi ideolojisinin yok etme tekniklerine göre karşısındakini gerek gaz odalarında,gerek iknâ odalarında,gerek urganı sarıktan olan darağaçlarında kinlerine adaklar sunacaklardır.Tarihimiz kendisine dayatılan hayatı yaşamayı reddedip,hakikati topluma hâkim kılmaya çalışarak tüm dayatmalara rest çeken insanların kahramanlıklarıyla doludur.Ecdadı anlamayan egitimcilerle,anlatmayan kurumların müfredatıyla asla yol katedemeyeceğiz.Tarih bizi İnşâAllah mitossever bir millet olarak yazmaz.Hâyâlden öteye gitmeyen mitolojik kahraman yaratma aşkıyla dolu eğitimciler mevcutken,bu kısırdöngünün içerisinde daha çok can yanacak,nesil kaybolacak. 

   Mevzû uzun,alanım dar dostlarım.Başka bir buluşmada bu konuyu tekrar köşemize taşımak nasip olsun diyelim.Tüm dayatılmışlıklardan kurtulmanız dileğiyle…