İnsan, canlılar âleminin en güzel ve en mükemmel örneğidir. O, bir canlı olmakla beraber, taşıdığı yetenekleri ve üstün özellikleriyle diğer canlılardan çok farklı ve çok özel bir konuma sahiptir. “Gerçekten biz insanı en güzel bir şekilde yarattık.” (Tin suresi;4) ifadesi bu hususu doğrular. Fakat insanın üstün yetenekleri yanında, eksiklerinin de olduğu bir gerçektir. O eksikliği veya üstünlüğü de olsa, yine insandır. Evrendeki her şey, bir diğer şey ile beslenir. İnsan, hayat sınavının hesabına inanırsa, görevini benimser. Kalbinde bir coşku, bir duygu, bir fedakârlık varsa ve yarın karşılığını alacağını biliyorsa, o zaman insanı da sever, dürüst de yaşar, fedakârlıktan da kaçınmaz. İşte insan bundan dolayı sever, bundan dolayı başkalarına acır. Çünkü insan iyilik yapmak için, iyiliğin faydasına inanmalıdır. Sevmek insanın edinebileceği en güzel kazançlardan biridir. Sevmenin en güzel yanlarından biri, insanın bu duyguyu karşısındakine iletmesidir. Yani o duyguyu sevdiği kişiyle paylaşmaktır. Sevgi kendiliğinden oluşmaz. O özenle uğraşılarak, adeta bir kuyumcu gibi, ince ince çalışılarak elde edilen bir duygudur. Yaşadığımız sürece hem kendimiz mutlu olmaya, hem de çevremizdekileri mutlu etmeye çalışırsak, bu ortam insana daha çok huzur, sağlık ve mutluluk verecektir. Temelinde sevgi olmayan hiçbir şey başarıya ulaşmaz. Sevginin özü samimiyettir. İnsan her konuda samimi olmalıdır. Bunun göstergesi yüzündeki tebessümdür. Güler yüzlü ve sevgi dolu insanlar sorunları çözmede sıkıntı yaşamazlar. Her işi tatlılıkla halletmek gerekir. Tatlılıkla ve güzellikle halledilemeyen bir iş sonunda çaresizlikten saygısızlığa ve kabalığa dönüşebilir. Kendisi ile barışık olmayan insan, diğer insanlarla, hatta tabiatla da barışık olamaz. Sevgi ile donatılmış bir insan kullandığı sözcüklerle ve beden diliyle karşısındakine gü-ven verir. Aksi insanlar ise her zaman kalp ve gönül kırmaya müsait yapıdadırlar. Oysa kalbini kırdığın insan, seni nasıl sevsin. Bilinir ki, kalın çivi tahtayı çatlatır. Karakterini öğrenmek istediğiniz kimsenin, hiddetli anını bekleyiniz. O size bütün özelliklerini ve çirkinliklerini kısa zamanda belli eder. Tolstoy der ki; “Herkes insanları değiştirmeye çalışıyor, kimse kendini değiştirmeyi düşünmüyor. Tatlı dil, samimi ise yılanı deliğinden çıkarır. Samimi değilse insanı çileden çıkarır. Hayatı seviyorsanız, onu boşa harcamayınız.” Cenab-ı Hak, bir kulunu sevdiği zaman, meleklerine de, o kulunu sevdirirmiş. Bir insan toplum içinde sevilmi- yorsa, kusuru öncelikle kendinde aramalıdır. Çünkü sevilmeyen insanda hayır yoktur. Hatta şeytanın cennetten kovulma sebebi, Allah’ın yaratmış olduğu insanı sevmeyişi ve insana gösterdiği saygısızlığıdır. Mozart der ki; “Hiçbir kalbe kapısı kırılarak girilemez. Sevgi, tüm gönül gümrüklerinde geçerli olan tek pasaporttur.” Mevlana; “Dostum sen düşünceden İbaretsin. Geriye kalan et ve kemiksin. Gül düşünürsün gülistan olursun. Diken düşünürsün dikenlik olursun” diyerek, insanı olumlu düşünceye davet eder. Çünkü olumlu düşünce yapıcıdır, sevgiyi doğurur. Olumsuz düşünce yıkıcıdır, nefreti doğurur. Olumsuz düşünen insanlar en çok kendilerine zarar verirler. Öyleyse kendine bir iyilik yap. Olumlu ol, hayatın anlam kazansın. Vücudun sağlıklı olsun... Eflatun derki; “İnsanlar para kazanmak için sağlık-larını kaybederler. Sağlıklarına kavuşmak için para öderler. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarlar. Hiç yaşamamış gibi ölürler. Mutlu olanlar her şeye sahip olanlar değil, ellerine geçen fırsatları en iyi değerlendirenlerdir.” İnsan zarif ve kibar olmalı. Kimseyi bile bile kendinden soğutmamalıdır. İnsanlar sevgiyi çabuk kaybeder ama pişmanlığı uzun sürer. Mevlana; “Cihanı arayıp taradım, iyi huydan daha güzel bir şey görmedim. Herkes kendi ayıbını görebilseydi, onu düzeltmeye çare bulurdu. Sözün eğri kalbin doğruysa, Mevlâ o eğriliği af eder. İnsanın sermayesi serveti değil, karakteridir. Kalın telden ince ses çıkmaz. Kavga ettiğin zaman öyle biriyle kavga etki, ne ona ihtiyacın ne de ondan korkun olsun.”, “Gül, o güzel kokuyu dikeniyle hoş geçindiği için kazandı.” der. Gönül; Türkçemizde kalbin karşılığı olarak kullanılır. Gönül uğruna nice türküler yakılmış, nice güzel sözler söylenmiştir. Kimi gönül erbabı olmuş, kimi gönül koymuş, kimi gönül kırmış, kimi de “gözden uzak olunca gönülden de uzak” olmuştur. Biz Yunus Emre, Ahmet Yesevi, Mevlâna.. gibi kıymetli büyüklerimize “gönül sultanları” deriz. Anadolu ve Rumeli’nin İslâmlaşmasında büyük rolleri olmuştur. Tarihte başarılı olmuş her cihangirin yanında, gönül sultanları vardır. Alparslan’ın yanında Nizamülmülk, Yıldırım’ın yanında Emir Buhari, Fatih’in yanında Akşemseddin’i görürüz. Çünkü erenlerin meclislerinde tatlı meltem rüzgârları eser. Onların yanında sevgi ve muhabbeti yudumladılar. Onlar hayatları boyunca hep sevgi ektiler, sevgi biçtiler. Dövene elsiz, sövene dilsiz oldular. Dirliği, birlikte gördüler. Yunus, gönle o kadar çok ehemmiyet verir ki; “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil” der. Bazı deyimlerde; “Kırma insanın kalbini yapacak ustası yok” denilir. Aslında gönül almak çok güzel, kırmak ise çok kötüdür. Kalbini kırdığın insan, seni nasıl sevsin. Kopan gülün dalında durması ne kadar zorsa, kırılan kalbin de onarılması o kadar zordur. Sevgi, zorlama ve baskı ile kazanılmaz. Güzellikle kazanılır. Baskıyla kazandırılmaya çalışılan sevgi, nefret uyandırır. Bu tür davranışlar çok tehlikelidir. Peygamber Efendimize Yüce Allah; “O vakit sen, Allah’tan gelen bir bağışlama ile onlara yumuşak davrandın. Şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, onları kaybederdin.” (Ali İmran;159) buyurmakla, kibarlığa, nezakete ve inceliğe işaret ediyor. İnsanları sevebilmek için, kusurlara takılmamak lazımdır. Kendi kusurlarımızı düzeltmeye çalışmak yerine, genellikle başkalarının kusurlarıyla uğraşmak günümüz insanın en belirgin hastalığı olmuştur. Kimin ne olduğunu ve her insanın iç dünyasını en iyi bilen yüce yaratıcıdır. Bizim sevmediğimiz veya beğenmediğimiz biri Allah’ın sevdiği biri olabilir. O halde, Allah’ın sevdiğini biz nasıl sevmeyiz. Bu konuda veciz bir sözü ile Yunus Em-re bize ışık tutmaktadır. “Yaratılanı yaratandan ötürü hoşgörmek” büyük bir inceliktir. Peygamberimiz; “Dünyada Müslüman kardeşinin ayıp ve hatasını gizleyenin, Allah’da, mahşer gününde ayıp ve hatasını giz- ler.” (Rûdani). Bize düşen görev, kardeşlerimizin hata ve yanlışlarını saymak değil, onları örtmek, elimizden geldiği kadar kardeşlik duygularını geliştirmektir. Bize en güzel örnek, Peygamber efendimizdir. Kendisine akıl almaz zulüm ve işkence yapan insanları dahi af etmesini bilmiş, hiç kimseye kin tutmamış, her türlü fırsat ve imkân kendi elinde iken bile hiçbir zaman intikam almamış ve hiçbir zaman yalan söylememiştir. Onun çok sevilmesinin temelinde ümmetine olan sevgisi yatmaktadır. Bir gün Medine'nin çocukları Peygamber Efendimiz'in (sas) önünü kesiyor, etrafını kuşatıyor. 'Sen bizim esirimizsin, bedel vermeden bırakmayız, rehin aldık seni’ diyorlar. Efendimiz, hiç kızmıyor. Onlarla şakalaşıyor, gülümsüyor. Hz. Bilal'i evine gönderip çocuklara dağıtmak üzere bir şeyler getirtiyor. 'Bunları versem beni azad eder misiniz?' diyor. Çocuklar kabul edince 'Kardeşim Yusuf'tan daha ucuza gittim.' diyor. O bu davranışıyla 60’lı yaşlarda çocukların gönlünü yapıyor, on- ların oyunlarının bir parçası olarak, onlara sevgisini gösteriyordu. Hayatın sıkıntıları ve geçim derdi, sizi bunaltsa da, gönüllerinizdeki sevgiyi ziyan etmeyin. Şunu iyi bilin ki; siz dostlarınızı ve insanları sevdikçe, Allah’ta sizi sevecektir. Bunun için hediyeleşmek önemlidir. Çünkü hediye sevgiyi arttırır, kalpteki kötü hisleri giderir. Birbirinize yiyecek ve gıda türünden hediyeler alırsanız, rızkınız bereketlenir. Kitap ve ilmi hediyeler alırsanız, ufkunuz açılır. Yeryüzünde sevginin iyileştiremeyeceği insan yoktur. En korkunç insan, kendinde sevilecek bir şey bulamayan yani kendi kendisine düşman olandır. Kendisini sevemeyen, nefret edecek kimseler arar. Yüzünden tebessümü, cümlelerinden lütfen ve teşekkür ederim sözcüklerini eksik etmeyen ve alçak sesle konuşan kişiler, bağırarak ve öfkeyle konuşan kişilerden fersah fersah daha üstündürler. İyi insan, başkalarının sevinciyle sevinen, üzüntüsüyle de üzülen insandır. Kötü insan, başkalarının üzüntüsüyle sevinen, sevinciyle de üzülen insandır. Gülüm- seyen insan sempatik, sempatik insan da iyi insandır. Çünkü kalpler, Allah’ın elindedir: “O sizi bir tek nefisten yarattı. Gönlü ısınsın diye ondan eşini var etti.” (Araf; 189) hatırlatır. Sevgi insan topluluğunun bulunduğu her yerde vardır. Sevgi, açlık ve susuzluk gibi doyurulmak isteyen bir duygudur. Ana kucağındaki bir bebek de, seksen yaşındaki bir insan da onu ister. İnsan sevgiyi yitirdiği zaman, kendini boşlukta bulur. Hayatta en yüce mutluluk, kişinin sevildiğini bilmesidir. Sevmek sadece öpmek, okşamak, kucaklamak değildir. Bazen tatlı bir tebessüm çok daha tesirli olabilir. Sevgi, ilâhi bir tılsımdır. Sevginin özü samimiyettir. Sevgiyle yola çıkan her yolcu engelleri aşar. Menzile ulaşır. Kullandığımız sözcükler, düşüncelerimizin göstergesidir. İnsan, işini, eşini, çocuğunu, arkadaşını ve kendini sevmelidir. Bunlarda kopukluk varsa, o insanda huzursuzluk ve bunalım vardır. Sağlıksız yaşıyor, öfkeli ve sinirli isek, faydalı işleri yapmayı erteliyorsak, kendimize iyi ve güzel şeyleri lâyık görmüyorsak, kendimizi sevmiyoruz demektir