Altmışlı yılların “Alamancıları”…

Seksenli yılların “Gurbetçileri”…

Ve iki binli yılların “Avrupalı Türkleri”…

Kavramlar arasındaki dönüşümü görebiliyor musunuz?

“Avrupalı Türk”.

Yani artık oraya ait olan Türk…

Her neyse…

Anlatacağım konu başka aslında.

Anadolu´da büyüyüp, yaşamını sürdüren birisi olarak, gurbetçi vatandaşlarımızın sarf ettiği bir takım olumsuz eleştirilerden yana şikâyetim var.

Daha doğrusu –haksız- eleştirilerden yana…

Kalitesiz davranış sergileyen kişiler hep, rahatsız etmiştir beni.

Elbette hepsini kapsamıyor bu söyleyeceklerim;

Bu ülkeyi olduğu gibi kabul eden, gelişmesi için elinden gelen gayreti gösteren, insanını seven, sayan, toprağının kokusuna, ezanının sesine hasret kalan gurbetçi vatandaşlarımıza tabi ki bir diyeceğim yoktur.

Bu yazıdaki asıl uğraşı alanım; incir çekirdeğini dahi doldurmayacak, gereksiz muhabbetler açıp, bu ülke namına, mesnetsiz eleştiriler yönelten bazı Avrupalı Türklerimizdir.

Bakınız, her ülkenin ekonomik, askeri, sosyal ve kültürel yönden, kendine göre farklı hacimleri vardır.  Bir ülkenin sahip olduğu ufakça bi´toprak parçası ve az miktardaki nüfusuyla edinebildiği bazı başarılar, bir başka ülke için, pek bi´anlam ifade etmeyebilir.

Örnek vermek gerekirse; ortalama 10 milyon kişilik nüfusun, 30 bin kilometrekarelik de bir toprağın sahibi olan Belçika´nın, şu anki “refah düzeyi yüksek” ekonomik gücü nispeten, Türkiye´nin yanında devede kulak kalır.

Art arda gerçekleşen terör olaylarıyla mücadele eden, siyasi ve sosyal çalkantılarla dolu, kontrolsüz doğum potansiyeli, düşük eğitim seviyesi ve tüm bunlara rağmen ekonomik gücünü toparlamakta olan, 783 bin kilometrekarelik Türkiye için, sinek vızıltısından öteye gidemez Belçika´nın o ballandıra ballandıra anlatılamayan ekonomik gücü.

Yani sözüm ona küçücük bir Belçika, kendisine oranla devasa büyüklükteki, her geçen gün gelişmekte olan bir Türkiye´nin yanından bile geçemez!

İddia ediyorum, hiçbir alanda! Evet, hiçbir alanda, henüz monarşiyle yönetilen, yani cumhuriyete bile adamakıllı kavuşamamış sömürgeci Belçika, Türkiye´nin yanından bile geçemez!

Gel, oturt buraya Belçika´nın o cicili bicili sistemini, yetmedi bürokratlarını, siyasetçilerini, şunlarını, bunlarını…

Kaç gün dayanabilecekler şu hengâmeye? Doğrusu merak ediyorum. İki günde kaçıp gitmezlerse namerdim!

Hayır!

Onların Türkiye´yi yönetmeye ne güçleri, ne cürümleri, ne akılları ve ne de ilimleri yeter!

Ancaaaaak yiğidi öldür, hakkını yeme demiş büyüklerimiz. Kendi -hacimsel büyüklüğüne göre- işsizlik maaşı, refah düzeyi, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel konularda vatandaşlarına güzel imkânlar sunuyor Belçika. Bunu elbette inkâr edemeyiz! Helal olsun!

Benim rahatsız olduğum asıl konu, orada suya sabuna dokunmadan, hayattaki başarılarında dahi doğru düzgün kendini kanıtlayamamış, rahat yaşam sürüp de, kendini aşamamış bazı insanlarımızın gelip, haksız yere Türkiye´nin yaşam standartlarını yerden yere vurması!

Yok, trafiği şöyle, yolu böyle…

Üzümü şöyle, sapı böyle…

İnsanı şöyle, hayvanı böyle…

Kaldırımı şöyle, parkı böyle…

Armudu şöyle, çöpü böyle…

Biraz amiyane tavır olacak ama “Bi´sus be adam!” diyesi geliyor insanın.

Öyle sübjektif konuşuyorlar ki, haksız yere fırlattıkları eleştiri mızraklarının nereye varacağını kestiremiyorlar.

Ben, böyle cehalet, böyle egoist bir yaklaşım görmedim açıkçası!

Yani ucuz lakırdı bunlar, ucuz! Efendi!

‘Yahu vatandaş! Sen, daha 20-30 sene evveline kadar, şu ilerideki köyde büyükbaş otlatıyordun, aç karnını doyuramıyordun, şimdi kalkmış kendi ilini, memleketini karalıyorsun, cebine üç beş avro girdi diye, ne bu enaniyet dolu yaklaşımların? Yakışık almıyor´ dediğimizde de, temel savunuları hazır;

BİZ, TÜRKİYE´NİN DAHA İYİ OLMASINI İSTEDİĞİMİZDEN BÖYLE KONUŞUYORUZ!

Yapma ya! Sevsinler senin o hümanist tavırlarını!

İyi olması içinmiş´miş…

Yemezler ağa! Yemezler! Geç oraları!

Sırf, ego tatmini yapmaya çalıştığını anlamıyoruz.

O kadar salağız yani!

Kimi kandırıyorsun sen? Kim verdi sana bu yetkiyi hem?

Eline cetveli alıp, sınav denetimine gelen müfettiş muamelesi yapmana kim izin verdi?

Bilinçaltında yatanları, senden iyi biliyoruz, rahat ol!

Diyorsun ki içten içe;

“Yahu ben, yıllar yılı kahır çektim şu elin memleketinde, e bakıyorum, şimdi Türkiye´nin eksiği yok, fazlası var. Peki, ben, boşuna mı gittim ta oralara?”

Yalan mı? Bunları sormuyor musun kendine?

Kusura bakma!

Hiçbir şeye saygın yoksa şu ezan sesine, gökyüzünde dalgalanan bayrağa saygın olsun!

Her şeyden önce kendine saygın olsun, kendine!

Yaptığın, görgüsüzlükten başka bir şey değil!

Bu ülke ne senin, ne de senin gibi düşünenlerin ağız aşıdır.

Yerine göre susmayı, yerine göre de konuşmayı öğreneceksin.

Öğrenmediğin sürece ağzına tıkılacak laflara hazır ol!