Kudüs, nice peygamberin tevhid mücadelesine sahne olmuş, ismiyle ve çevresiyle mukaddes ve mübarek kılınmış bir şehirdir. Kudüs, Kutsi Şerif´tir. Diğer adıyla Beytü´l-Makdis´tir. Binlerce yıldır birçok medeniyete beşiklik yapan Kudüs ve çevresinde Hz. İbrahim, Hz. Yakub, Hz. Musa, Hz. Süleyman ve Hz. İsa gibi nice peygamberler yaşamıştır. İsrâ ve Mirâc olayı ile Kudüs´ün son kutlu misafiri Efendimiz Muhammed Mustafa (s.a.s) olmuştur. Kudüs, her müminin gönülden bağlandığı ve aziz bildiği bir şehirdir. Kudüs, herhangi bir toprak parçası değildir. Kudüs, bizim gözbebeğimizdir. Kudüs, bizim tükenmeyen özlemimizdir. Kudüs, sadece Filistin ve Mescid-i Aksa civarında yaşayanların değil, tüm dünya Müslümanlarının ve insanlığın ortak meselesidir. İslam´ın ilk kıblesi Mescid-i Aksâ da Kudüs´tedir. Kudüs ve Mescid-i Aksa, bize Peygamberimizin müjdesi ve emanetidir.

Mescid-i Aksa, ilk olarak Hz. Süleyman (a.s.) tarafından inşa edilmiştir. Peygamber efendimiz zamanında bulunan mescidler arasında, Mekke´ye en uzak mescid olduğu için burası Mescid-i Aksa yâni en uzak mescid ismiyle meşhûr oldu. Mescidi Aksa´dan Kur´an-ı Kerim´in birçok yerinde söz edilmektedir. Bunlardan biri İsra suresinin birinci ayetinde "Mescidi Aksa" diğer bazı ayetlerde ise sadece "Mescid" ifadesi geçiyor.
Beyt-ül-makdîs veya Beyt-ül-mukaddes adı da verilen Mescid-i Aksa´nın inşâsına Hz. Dâvûd aleyhisselâm başladı. Duvarlarını bir adam boyu yükseltti fakat tamamlayamadan vefat etti. Hz. Dâvûd aleyhisselâmdan sonra hem peygamber, hem hükümdar olan oğlu Hz. Süleyman aleyhisselâm, Beyt-ül-makdîs yâni Mescid-i Aksâ´nın inşâsını tamamlamak istedi.
Allahü teâlâ tarafından emrine verilen cinleri toplayarak aralarında vazife taksîmi yaptı ve her bir cemâati bir işle vazifelendirdi. Sonra usta ve mühendislere, on iki mahallesi olan Kudüs şehrini inşâ ettirdi. Şehrin kurulması bitince, mescidin tamamlanmasını emretti. Cinlerden bir kısmı altın, gümüş ve yakut; bir kısmı denizden saf inci; bir kısmı mücevherat ve kıymetli taşlar; bir kısmı da misk anber ve diğer güzel kokuları getirdiler. Bütün bunlardan yeteri kadar hazırlanınca işlemek üzere ustalar ve Fenikeli mimarlar getirdi. Gelen ustalar, taşları yontarak bu mücevher, inci ve yakutları işlediler. Toplanan malzemeleri kullanarak mescidin yapımını yedi senede tamamladılar. Uzaktan bakılınca bir altın parçası gibi parlayan, görenleri hayran bırakan ve o zamanda bir eşi bulunmayan bu mescide, Beyt-ül-makdîs dediler.

Hz. Süleyman aleyhisselâm, Beyt-ül-makdîs´e, Hz Mûsâ aleyhisselâmdan beri nesilden nesile intikal ederek gelen, içerisinde Tevrat´ın bulunduğu Ahîd sandığı´nı yani Tâbût-i sekîne´yi koydu. Bu durum; Kudüs´ün, Asûrî hükümdarı İkinci Buhtunnasar tarafından işgaline kadar devam etti.
Kudüs şehri, M. Ö. 586´da Babil kralı Buhtunnasr tarafından yerle bir edildi. Buhtunnasar, Kudüs´ü zabt ettiği zaman, şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksa´da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri alıp, Bâbil´e götürdü. Bu tahribatta Mescidi Aksa´nın ilk şeklinin de yıkıldığı sanılmaktadır. O zaman burada yaşayan yahudiler de Babil´e sürgün edildiler. Kudüs´ün M. Ö. 538´de Perslerin eline geçmesinden sonra Mescidi Aksa´nın Hz. Süleyman (a.s.) zamanında yapılmış şekline uygun olarak yeniden inşa edilmesine fırsat verildi. Daha sonra Keyhüsrev, Mescid-i Aksâ´yı tamir ettirdiyse de M.S. 70 senesinde Romalılar tekrar yıktılar. Bu târih ile, Kudüs´ün mûsevîlere olan bağlılığı son buldu. M.S. 123 yılında Mescid-i Aksâ´yı Bizanslılar tamir edip, Kudüs´e İlyâ ismini verdiler.

Vahye dayalı diğer semavi dinlerde olduğu gibi İslam dininde de Mescidi Aksa büyük bir öneme sahiptir. Çünkü Mescidi Aksa, Müslümanların ilk kıblesidir.
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Mi´râc gecesinde Kudüs´e gelerek Mescid-i Aksâ´da namaz kıldı. Mescid-i Aksa, hicretten on altı ay sonraya kadar müslümanların kıblesi olarak kaldı. 638 (H. 16) senesinde Hz. Ömer (r. anh), Suriye şeferinde, Şam´dan sonra Kudüs´e uğrayıp Mescid-i Aksâ´yı ziyaret etti. Uzun. senedir kendi hâline terk edilen Mescid-i Aksâ´da biriken ve etrafı kirleten pislikleri temizletti. Ezan okutarak cemâatle namaz kıldırdı. Yahudilere mescide emniyetle girmek hakkını tanıdı. Hıristiyanlara da, yahûdîleri aralarına sokmamalarını tavsiye etti. Kudüs´deki kiliselere dokunulmaması için emir verip, hıristiyanlarla andlaşma yaptı.
Kudüs´ün müslümanlar tarafından feth edilmesinden sonra, halîfeler ve müslüman valiler tarafından Mescid-i Aksâ´nın temizlik, bakım ve onarım işlerine çok önem verildi. Dört halîfe devrinden sonraki Emevîler zamanında, Mescid-i Aksâ´nın temizlik ve bakımına özel ihtimam gösterildi. Muâviye bin Ebî Süfyân (radıyallahü anh), Abdülmelik bin Mervân, Ömer bin Abdülazîz, Velîd bin Abdülmelik ve Süleyman bin Abdülmelik gibi halîfeler, Kudüs´e gelerek Mescid-i Aksâ´yı ziyaret ettiler.
Halîfe Abdülmelik bin Mervân, Mescid-i Aksâ´nın yakınındaki arsa üzerinde Kubbet-üs-sahrâ mescidini yaptırdı. Zelzele yüzünden harâb olan Mescid-i Aksâ´yı, altıncı Emevî halîfesi el-Velîd, bugünkü hâline benzeyen şekliyle yeniden yaptırdı.

Abbasîler zamanında da bakımına ve tamirine ihtimam gösterilen Mescid-i Aksa, zelzeleler ve harpler sebebiyle zaman zaman yıkılıp tamir edildi. Halîfe Ebû Cafer Mensur ve Mehdî bin Mensur, Kudüs´e gelerek Mescid-i Aksâ´yı ziyaret ettiler ve tamir ettirdiler.
Mescid-i Aksâ´nın, Emevîler ve Abbasîler zamanlarındaki şekli, bugünkü durumuna çok yakın idi. Kıble karşısında kuzeyde on beş kapı vardı. Ortadaki altın kaplı olanı tunçtan yapılmıştı. Yanlarda yedi ve on bir kapı daha vardı. Son cemâat yerinde revakları bulunan mescid, 280 mermer sütuna dayanan revakların taşıdığı bir dam ile örtülü idi.

Orta kısmında bir kubbe bulunuyordu. Damın üstü kısmen mozaik ile süslü, kısmen de levhalar ile kaplıydı. Kubbet-üs-sahrâ mescidi (Ömer Camii) de, Mescid-i Aksâ´nın Kabe yönünü tâyin eden kıble tarafındaydı.
Kudüs´ü 1099 (H. 492)´de haçlılar istilâ edince, şehri yakıp yıktılar. Pek çok müslümanı kadın ve çocuk demeden kılıçtan geçirdiler. Bu arada Mescid-i Aksâ´yı da yağmalayıp, tepelerine haçlar dikip, içerisine heykeller koyarak kiliseye çevirdiler.
Sultan Selâhaddîn-i Eyyûbî, 1187 (H. 583)´de Kudüs´ü haçlılardan kurtarıp, Mescid-i Aksa´dan haçları ve putları kaldırttı. Eski hâline getirip yeni bir mihrâb yaptırdı. Daha sonraki devirlerde bu mihrabın iki yanına pencereler açılıp bir minber, kuzey cihetine de son cemâat revakları ve bir tahta minare ilâve edildi.
Emevîler, Abbasîler, Eyyûbîler ve Memlûkler dönemlerinde bir ilim merkezi hâline getirilen ve pek çok İslâm âliminin yetişmesine sebeb olan Mescid-i Aksa, bir çok defa tamir gördü. Mescid-i Aksâ´nın en son bakımı ve tâmiratı Osmanlılar tarafından yapıldı. Yavuz Sultan Selim Hân, 1517 (H. 923)´de Memlûk topraklarını ülkesine katınca, Kudüs de Osmanlı idaresine girdi. Kanunî Sultan Süleyman Hân Mescid-i Aksa ve yanındaki Kubbet-üs-sahrâ mescidlerini tamir ve tezyîn ettirdi. Daha sonraki asırlarda da bâzı tâmiratlar geçiren Mescid-i Aksa, Birinci Dünyâ Savaşından sonra Kudüs müslüman Türklerin elinden çıkınca, bakımsız hâle geldi. 1967 (H. 1387)´deki Arab-İsrâil savaşında yahûdîler tarafından Kudüs işgal edildi. Bu işgalden sonra Mescid-i Aksa, suikast neticesinde kısmen yandı. Bugün kendi hâline terk edilmiş olup, ziyadesiyle tamire muhtaçdır.

Bugün bakımsız ve harâb bir hâlde bulunan Mescid-i Aksa Câmii´nin sağında ve solunda kemerli sütunlar ve dar iki sahn ile tamamlanan geniş bir orta sahn vardır. Ortadaki geniş sahnı, güney duvarına paralel bir sahn keser. Bu iki sahnın kesiştiği bölümde bir kubbe vardır. Ortadaki geniş sahnın sağındaki ve solundaki iki dar sahnın dış kısmında sağa sola altışar sahn eklidir.
Mescid-i Aksâ´nın ismi Kur´ân-ı kerîmde zikr edilmekte ve Peygamber efendimizin Mi´râc gecesinde oraya götürüldüğü, hadîs-i şerîfler ile bildirilmektedir.
Yüce Rabbimiz Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyuruyor: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu bir gece Mescid-i Haram´dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa´ya götüren Allah´ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”1- (İsrâ, 17/1.) Yine Kur´an-ı Kerim´den anlaşıldığına göre Hz. Zekeriyya (a.s.) ve Hz. Yahya (a.s.) burayı bir mescid olarak kullanmışlardır. Bu konuda Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyurulur: "Bunun üzerine (Zekeriya a.s.) mescidden kavminin karşısına çıkıp onlara: "Sabah ve akşam tesbih edin" diye işaret etti." (Meryem, 19/11) Burada kastedilen mescid, Mescidi Aksa´dır.
Bir başka ayeti kerimede şöyle buyurulur: "Onun (Zekeriyya (a.s.)´ın) mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, "Allah sana, Allah katından olan Kelime´yi doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya´yı müjdelemektedir" diye seslendiler." (Ali İmran, 3/39) Bu ayeti kerimede mihrab denirken kastedilen mekan da Mescidi Aksa´dır. Hz. Meryem´in büyüdüğü mekanla ilgili olarak da Kur´an-ı Kerim´de şöyle buyurulur:"Rabbi onu (Meryem´i) güzel bir kabulle kabul etti; güzel bir şekilde yetiştirip büyüttü ve onun bakımını Zekeriyya´nın yükümlülüğüne verdi. Zekeriyya ne zaman onun bulunduğu mabede girse yanında yiyecek bulurdu. "Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?" derdi. O da: "Allah´ın katındandır. Şüphesiz Allah dilediğine hesapsız rızık verir" derdi." (Ali İmran, 3/37) Burada sözü edilen ma´bed Mescidi Aksa´dır. Buradan Hz. Meryem´in çocukluğunun Mescidi Aksa´da geçtiğini anlıyoruz.

Bütün bu ayeti kerimelerden anlıyoruz ki, Mescidi Aksa da Mescidi Haram gibi sırf Allah´a ibadet görevinin yerine getirilmesi amacıyla inşa edilmiş bir mabeddir. Ancak nasıl Mescidi Haram çevresindeki insanlar sapıtarak o mübarek mabedi amacı dışında kullandılarsa, geçmişte Mescidi Aksa çevresinde yaşayanların da vahiy çizgisinden uzaklaşarak Allah´a kulluk görevinin yerine getirilmesi amacıyla inşa edilmiş binaları amacı dışında kullandıkları olmuştur. Fakat peygamberler, insanların inanç ve gidişatlarını düzeltmekle görevlendirildikleri gibi Allah´a kulluk görevinin yerine getirilmesi amacıyla inşa edilmiş mekanları asıl kimliklerine kavuşturmakla da görevlendirilmişlerdi. Bundan dolayı Resulullah (s.a.s.) ilk etapta Mekke´yi fethederek Ka´be´yi putlardan temizlemek için büyük çaba harcadı. Bunu kendi sağlığında gerçekleştirdi. Mescidi Aksa hakkında ise vasiyette bulundu ve şöyle buyurdu: "Oraya (Mescidi Aksa´ya) gidin ve içinde namaz kılın." -Hadisin ravisi dedi ki: "O zaman burası Daru´l-Harb´di (yani Müslüman olmayanların hakimiyeti altındaydı)."- (Resulullah (s.a.s) sözlerine daha sonra şöyle devam etti): "Eğer oraya gidemez ve içinde namaz klamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin." (Ebu Davud, Kitabu´s-Salat, 14) Burada zeytinyağı bir semboldür. Yapılması istenen ise buraya tevhid bayrağının dikilmesi suretiyle o mekanın gerçek kimliğine kavuşturulmasıydı.
Peygamberimiz (s.a.s) başka bir hadis-i Şerif´te de şöyle buyuruyor: “Üç mescit için ibadet maksadıyla yolculuğa çıkılabilir: Mescid-i Haram, Benim şu mescidim ve Mescid-i Aksa.” 2- Müslim, Hac, 511. ) Burada kastedilen yolculuk ibadet kasdıyla olan özel yolculuktur. Bu hadisi şerif dolayısıyla Mescidi Aksa haram mescidlerin üçüncüsü sayılmıştır.

Eshâb-ı kiramdan Ebû Zer-i Gıfâri (radıyallahü anh) şöyle bildirdi: “Bir kerre ben; “Yâ Resûlallah! Yeryüzünde ibâdet için en önce hangi mescid bina edildi?” diye sordum. Resûlullah efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Mescid-i Harâm´dır” buyurdu. “Sonra hangisi?” dedim. “Mescid-i Aksâ´dır” buyurdu. Sonra ben; “Bu iki mescidin kuruluşu esnasında ne kadar zaman vardır?” dedim. Resûlullah efendimiz; “Kırk sene vardır” buyurdu. Başka bir hadîs-i şerîfde; “Kureyş bana (Mi´râc´da) seyahat ettiğim, yerlerden soruyordu. Bilhassa Mescid-i Aksu´ya dâir öyle şeyler sordular ki, ben isrâ (Mi´râc) gecesi onlarla ilgilenip tesbit etmemiştim. Bu sebeple o kadar müşkül bir vaziyete düştüm ki, hiç bir zaman öyle sıkılmamıştım. Bunun üzerine Allahü teâlâ, benimle Beyt-i makdis arasında perde olan mesafeyi kaldırdı. Şimdi ben Beyt-i makdis´i görüyordum. Ne sorarlarsa muhakkak ona bakarak cevab vermiştim. Kureyş, Mescid-i Aksâ´nın kaç kapısı var? diye sormuşlardı. Hâlbuki ben Kudüs mescidinin kapılarını saymamıştım. Fakat karşımda mescid tecellî edince, ona bakmaya ve kapıları birer birer saymaya başladım” buyurdu.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere Mescidi Aksa ilk olarak yahudilerin sadece bir kral olduğuna inandıkları Hz. Süleyman tarafından yapılmıştır. Ancak günümüz yahudileri Kral Süleyman´ın yaptığı binanın Siyon Mabedi olduğunu, o mabedin daha sonra yıkılarak yerine şu anki Mescidi Aksa´nın yapıldığını ileri sürüyorlar. Bu yüzden Mescidi Aksa´yı yıkarak yerine kendi mitolojilerinde sözü edilen Siyon mabedini yapmak istiyorlar. Bundan dolayı Kudüs´ün İngilizler tarafından işgal edilmesinden sonra siyonist yahudiler Mescidi Aksa´ya birkaç kez saldırı ve sabotaj düzenlediler. Bu saldırı ve sabotajlarda bazen Mescidi Aksa´nın yakılması istendi. Bazen değişik yerlerine bol miktarda patlayıcı madde yerleştirilerek havaya uçurulmasına teşebbüs edildi. Siyonist yönetim ise bütün bu eylemleri düzenleyenleri deli diye niteleyerek serbest bıraktı.

Bu saldırıların en geniş çaplısı da 8 Ekim 1990 tarihinde gerçekleştirilen ve 30 Müslümanın şehid edilmesine, 800 Müslümanın da yaralanmasına yolaçan saldırıdır. Tarihe "Kudüs katliamı" olarak geçen bu saldırı, siyonist İsrail yönetiminin bazı fanatik yahudi gruplarını kışkırtması sonucu gerçekleştirildi. Siyonist devlet o dönemde Körfez krizi dolayısıyla dünya kamuoyunun dikkatlerinin Körfez tarafına çevrilmesini bir fırsat olarak değerlendirip terörist yahudileri kışkırttı. Polisler de bu yahudilere yardımcı oldu ve sözünü ettiğimiz büyük katliam gerçekleştirildi. Bu saldırının asıl amacı ise Mescidi Aksa´nın bazı bölümlerini yıkmak ve zaman içinde tamamını yıkabilmek için ilk adımı atmaktı. Ama Filistinli Müslümanlar bu kutsal mabedi canlarıyla savunarak siyonistlere orayı yıkma fırsatını vermediler.

Siyonist devlet Mescidi Aksa´yı yıkabilmek için zaman zaman arkeolojik kazılar yaptığını ileri sürerek mescidin altında tüneller açmaktadır. Bu kazılar hala devam ediyor. Dünya kamuoyunun ve özellikle Müslümanların sessizlikleri de siyonist İsrail yönetimine bu konuda cesaret veriyor. Bu itibarla Mescidi Aksa sürekli tehdid altındadır. Eğer siyonist rejimin uygulamaları karşısındaki sessizlik devam ederse -Allah korusun- Hindistan´daki Babür Camisi´ni yıkan hinduların gösterdiği cesareti siyonist yahudiler de Mescidi Aksa´ya karşı gösterebilirler.
Mescidi Aksa´ya en büyük haksızlık da siyonist yönetimin Kudüs ve Mescidi Aksa üzerindeki hakimiyetini meşrulaştıran anlaşmalar yoluyla yapıldı. Oysa Mescidi Aksa ve Kudüs Filistin meselesinin özünü oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu mesele çözüme kavuşturulmadan Filistin meselesinin çözümü konusunda tek adım bile atılmış olamaz.

Tanınmış tefsir alimlerinden Kasımi, Mescidi Aksa´nın ismi hakkında şu açıklamayı yapmıştır: "Aksa kelimesi "en uzak" anlamındadır. Mescidi Aksa da Mekke´ye olan uzaklığından dolayı böyle adlandırılmıştır."
Müslümanların ilk kıblesi olan Mescidi Aksa´nın ilk şekli, tarihi kayıtlara göre Hz. Süleyman (a.s.) tarafından inşa edilmiş ancak tarih boyunca çeşitli değişimlere uğramıştır.

İşte Resulullah (s.a.s.)´ın bu vasiyyeti dolayısıyla Müslümanların ilk halifesi Hz. Ebu Bekir (r.a.) Yemen tarafındaki sorunları çözüme kavuşturduktan sonra İslam topraklarını Kudüs yönüne doğru genişletmiş ve Hz. Ömer (r.a.) de M. 638 yılında Kudüs´ü fethetmeyi başarmıştır. Hz. Ömer (r.a.)´in Kudüs´ü fethetmesiyle birlikte Mescidi Aksa da gerçek kimliğine kavuşturulmuş oldu.
Kudüs, Hz. Ömer´in fethiyle huzura kavuşmuştur. Müslümanlar, Kudüs´te uzun yıllar adaletli bir yönetim sergilemişlerdir. Herkesin canına, malına, inancına saygı duymuşlardır. Hatta gayr-i müslimler, aralarındaki anlaşmazlıkların çözümünde İslam´ın adaletine sığınmışlardır. Ama Darü´s-selam, yani barış ve huzurun merkezi olan Kudüs uzun zamandır mahzundur, yıllardır kan ağlamaktadır. Kudüs, bugün kapanmayan yaramız, dinmeyen sızımızdır. Kudüs, her türlü saldırıya maruz kalarak barışın şehri olmaktan çıkmıştır. Peygamberler diyarında silahlar susmamaktadır. Masum insanlar acımasızca katledilmektedir. Kardeşlerim! Kudüs ve çevresinde yaşayanlar, baskı, şiddet ve yalnızlaştırma gibi insanlık dışı uygulamalara maruz bırakılmaktadır. İnsanların yaşama, inanç ve düşünce özgürlüğüne insafsızca kastedilmekte, kimlik ve kişilikleri, onur ve haysiyetleri hedef alınmaktadır. Gözbebeğimiz olan Mescid-i Aksa´dan daha dün müminler alıkonmuşken bugün ise Kudüs, işgal edilmeye çalışılmaktadır. İnsanlığı, kadim geleneği ve uluslararası hukuku hiçe sayan pervasız bir anlayış, Kudüs´ü İsrail´in başkenti yapma gayreti içerisindedir. Bilinmelidir ki; böylesi fütursuzca girişimler, Kudüs ve çevresini huzursuzluk ve çatışma yurdu haline getirecektir. Bu tür kabul edilemez teşebbüsler, sağduyuya ve insanlığın vicdanına vurulan büyük bir darbedir. Huzuru, barışı ve güvenliği yok etmeye yönelik tehlikeli bir adımdır.
İnsanlık şiddet, zulüm, savaş ve göç gibi olumsuzluklar nedeniyle büyük acılar yaşamaktadır. Bütün bunlara ilaveten Kudüs´e yönelik basiret ve ferasetten uzak, insaf ve vicdandan mahrum bu teşebbüsler, sağduyu sahibi her insanı endişeye sevk etmiştir. Bütün bunlar karşısında her birimize düşen vazife, bu tür olumsuzluklara asla rıza göstermemektir. Dünyanın neresinde olursa olsun, kime karşı yapılırsa yapılsın, yanlışa ve haksızlığa boyun eğmemektir. Şu bir gerçektir ki; bugün İslam coğrafyasının, kardeşlerimizin ve insanlığın maruz kaldığı tüm felaket, zulüm ve mağduriyetlerden çıkaracağımız dersler vardır. Geliniz, bir an önce ümmet bilinciyle iman kardeşliğimizi pekiştirelim. Birbirimizin saygınlığını ve haklarını koruyalım. İçinde bulunduğumuz zorluklardan, acılardan, mahrumiyetlerden kurtulabilmek için her birimiz olanca gücümüzle çalışalım. İnancımızı, değerlerimizi yaşayalım ve gelecek nesillerimize öğretelim. Kıymetli Kardeşlerim! Aziz milletimiz, tarih boyunca Kudüs´le, Mescidi Aksâ ile ve Filistinli mazlum kardeşlerimizle gönül bağını hiçbir zaman koparmamıştır. Bundan sonra da koparmayacaktır. Vahiy silsilesinin son halkası olan Yüce İslam dinine mensup Müslümanların da kıyamete kadar bu kutsal mabedin kimliğini korumaları zorunludur.