Türk kuvvetleri Kafkas ve Suriye cephelerinden gönderilen birliklerle takviye edilir. Albay Nurettin Bey, gelen bu yeni kuvvetlere güvenmekle birlikte birliklerinin o güne kadar gösterdikleri kötü savaş deneyimlerinden endişelidir. 
   
  General Townshend komutasındaki İngiliz birlikleri 21 Kasım 1915’te Türk birliklerine karşı muharebeyi başlatır. Ertesi gün Townshend bütün kuvvetleriyle Türk birliklerinin bulunduğu Selman-ı Pak’a doğru cepheden ve kuzeyden kuşatma şeklinde bir taarruz başlatır. Her iki ordu birbirine girmişken bir an her iki tarafta da bir panik havası esmeye başlar. Muharebe sahası ve cephe hattındaki gelişmeleri yakından takip eden Albay Halil Bey’in, o an İngilizlerin Türklerden daha zor bir durumda olduğunu görerek taarruza devam edilmesi yönündeki fikrine uyularak şiddetli bir taarruz ile İngilizler geri püskürtülerek büyük bir yenilgiye uğratılır; İngilizler ağır bir zayiat ile geri çekilmek zorunda kalmıştır.
    
 General Townshend, Selman-ı Pak Muharebesi ile ilgili olarak hatıra defterine: “Avrupa’da hiçbir asker yoktur ki savunmada Türklerle kıyaslanabilsin.” diye yazarken, muharebedeki gelişmelerden sonra talihsizliğinin cezasını çektiğini ifade eder. Halil Paşa ise hatıralarında Selman-ı Pak muharebesini büyük bir çöl savaşı olarak değerlendirirken Irak ve Havalisi Komutanı Albay Nurettin Bey’in planıyla İngiliz ordusunun yenilgiye uğratıldığını yazar.

General Townshend, bu durum karşısında daha fazla yıpranmadan birliklerine geri çekilme emrini verir. Türk birlikleri; kısa bir hazırlık safhasının ardından, 28 Kasım 1915’de İngilizleri takibe koyulur. Takipten kurtulmak için güneye doğru kaçan İngiliz kuvvetleri, önce Şadiye’ye, ardından da Selman-ı Pak’a yaklaşık 130 kilometre mesafedeki Kut’ül-Amare’ye sığınır. Bu çekilme sırasında Türk birlikleri 500’den fazla İngiliz askeri ve üç subayı esir alırken, çalışır vaziyette 4 İngiliz uçağı da ele geçirilir. 

Selman-ı Pak muharebesi’nden sonra Alman General Von der Goltz (Golç), Almanlarla yapılan askerî ittifak antlaşması gereği VI. Ordu Komutanlığına atanır. Goltz, 6/7 Aralık 1915’de Bağdat’a ulaşır ve görevi devralır. Yeniden düzenlenen ordunun hedefi Irak coğrafyasındaki İngiliz işgal faaliyetini durdurmak ve İngilizleri bölgeden söküp atmak, hatta -Goltz’un hayallerine göre- Hindistan’a kadar giderek İngilizlere en büyük darbeyi burada vurmaktır. 

Albay Nurettin Bey, VI. Ordu Komutanlığına -belki tecrübesi tartışılmaz olsa da yaşı hayli ilerlemiş olan- 72 yaşındaki Goltz Paşa’nın, atanmasını hoş karşılamaz; Aslında Nurettin Bey bir Türk subayı olarak, Alman bir generalin emrinde olmayı gururuna yediremez.  Enver Paşa’ya gönderdiği telgrafta sitemlerini şöyle dile getirir: 

“Buraya morali çökmüş, ümidini yitirmiş bir birliği karşımda bularak geldim. Aşiretlere büyük paralar harcamış ve büyük ümitler bağlanmıştı. Oysa onlar her fırsatta Türk ordusunu soyuyorlar. Irak’da 20.000’den fazla asker kaçağı var. Düşmanla açık veya gizli işbirliği yapan asi ruhlu bir halk kitlesi var... Bunlara mukabil karşımızda, yirmi beş yıldır her türlü araç ve gereçle donatılmış, Irak içlerine kadar sızmış mağrur bir düşman var. İşte her şeyi elinden alınmış, Araplar tarafından soyulmuş, millî duygularını dahi kaybetmiş subaylardan ve askerlerden kurduğum teşkilatla altı aydır mücadele ediyorum. Selmanpak’a çekilme tabiidir, bunu sizin takdirinize bırakıyorum.”

Albay Nurettin Bey Başkomutanlık vekâletine yazdığı mektupta General Goltz’un Irak’ta komutanlıktan çok, gayr-ı millî ve askerlik dışı işlerle uğraştığını belirterek Alman menfaatleri için bölgeye gelmiş olan bu yaşlı generalin bilgisinden istifadeye ihtiyaç olmadığını belirtir. Nurettin Bey mektubunda: “… Cihad-ı ekber ilan etmekle, ahalisi İslam olan Irak kıt’asına hiç lüzumu yokken bir gayr-ı müslim general göndermek arasındaki tezat şayan-ı dikkattir. Irak’ta Alman menfaatinin tesisi tasvir edilen şekil ve vaziyet-i idare bu kısım vatan için zararlıdır. Binaenaleyh ictihadıma mugayirdir…”

İngiliz kuvvetlerinin geri çekilerek sığındığı Kut’ül-Amare’nin üzerinde bulunduğu arazi, üç tarafı bir yay çizerek akan Dicle Nehriyle çevrilmiş olan geniş bir yarımadayı andırır. Bu yarımada üzerindeki kalede sıkıştırılan İngilizler, kendilerini karadan kuşatan Türk ordusuna karşı iki kademeli bir savunma hattı oluşturmuşlardı. 5 Aralık tarihinden itibaren Türk ordusunun Kut’a yönelik baskısının giderek artması İngiliz ordusu için sıkıntılı günlerin de başlangıcı olacaktır. Dört tümenle Kut’ül-Amare’yi kuşatan Türk ordusu İngilizleri teslime zorlamak için muhasarayı sürdürürken, General Townshend beklediği yardım kuvvetlerinin kısa bir süre içinde kaleye ulaşacağını düşünmektedir. Kut’ül-Amare’nin üç tarafının nehirle çevrili olması savunmadaki İngilizlere bir yerde avantaj sağladığı da söylenebilir. İngiliz generali nehirdeki gidiş gelişi kaleden kontrol edebileceğini umarak bunu kendilerinin lehine döndürebileceğini sanıyordu. Townshend hatıratında Kut’ül-Amare’de mahsur kalan askerlerine 60 gün yetecek kadar yiyecek bulunduğunu; kasaba halkı için de en az üç ay yetecek erzakın bulunduğundan bahisle Türklere karşı direnebileceğini ifade eder.

Irak Ordusu Komutanı Albay Nurettin Bey, 8 Aralık 1915 tarihinde General Townshend’e boşuna direnmemesi ve Türk kuvvetlerine teslim olması yönünde bir mesaj gönderir. Mesajında; “Zayıf kuvvetiniz, üstün ordumuz karşısında ve dar bir sahada mahsur kaldı. Ciddi bir hareketimizin, mukavemetinizi kırması tabiidir. Bundan başka, meskun bir kasaba civarında muharebe etmek uygarlık koşullarına tamamen aykırıdır. Beyhude kan dökmekten sakınarak ve biçare masum halkı koruyarak sizi teslim olmaya davet ediyorum. Bu suretle biz insanlık görevimizi yaptığımız gibi, sizin de aynı medeni hislere ve insanlık görevine uyacağınızı ümit ederim...” der.

General Townshend verdiği cevapta kesinlikle teslim olmayacaklarını, şehir sakinlerinin kaderlerinin de İngilizlerle bir olduğu ve şehri terk etmeyeceklerini bildirir. Aldığı bu cevap üzerine Nurettin Bey’in ileri harekât emrini verdiği Türk birlikleri Kut’ül-Amare çevresinde İngilizlerin kazdıkları siperlere yakın bir mesafeye kadar yaklaşarak baskıyı arttırmaya başlar. İngiliz gururuyla hareket eden General Townshend hâlâ elindeki yiyecek ve cephane stoğuna güvenmekte ve fırsat bulduğu anda gerçekleştirmeyi planladığı bir huruç harekâtıyla da kurtulmayı hesap ediyordu. Silah ve cephane yetersizliğine rağmen aralık ayı başı ve ortasında düzenlenen iki taarruzdan bir sonuç alınamayınca, Kut’ül-Amare’nin daha şiddetli bir şekilde muhasara edilerek teslim alınması kararına varılır. Bu sırada bazı İngiliz gazeteleri gelişmeleri İngiliz menfaatlerine göre yorumlar ve Türk birliklerinin başarılarını önemsizmiş, kendi kayıplarını ise normalmiş gibi göstermeye çalışırlar.