Meftun Yüzbaşı ayağa kalktığında kendi kendine sorduğu ilk soru “Ne oldu bana?” olur.
     Gemide kendisini en hızlı toparlayıp şoktan ilk çıkmayı başaran o olmuştur. 
     Sonra fırlar yerinden.  
     İki adımda ulaşıp köprüüstüne girdiğinde etrafına göz gezdirir, gördüğü ilk manzara iskele giriş tarafında JL Telefoncu Çavuş Mustafa’nın yerde yatan cansız bedeni olur. Onun yanında, hemen iç kısımda iki büklüm vaziyetteki Uçaksavar Yardımcı Subayı Alper Tunga Teğmeni görür. Kısa bir durum değerlendirmesi yapar, cephaneliklerden birinde bir patlama meydana gelmiş olabileceğini düşünür önce. Barış şartlarında ve personelinin çoğunun istirahat halinde olduğu ve normal seyrini gerçekleştirmekte, yeni görev yerine doğru intikal etmekte olan bir gemideyken o an meydana gelen olayın bir füze saldırısı olabileceğini nasıl düşünebilirdi ki? Ön köprüüstünde başını kaldırıp tavana baktığında tavan saçlarının yerinden kalkmış olduğunu, köprüüstü camlarının ise tamamının kırık ve tamamen yok olmuş olduğunu görünce bu defa köprüüstü kırlangıçlarının altında bulunan hejok cephaneliğinin patlamış olabileceği düşüncesi gelir aklına. DSH Subayı Fahrettin Balkır ve Muhabere Yardımcı Subayı Ahmet Tırnava’da az ötesinde, yerde yatmaktadır. Genç Teğmenin kafasının sol kısmı dağılmış haldedir. Dışarda, sancak tarafında gözüne çarpan kızıllığı farkettiğinde ise derhal sancak kırlangıç tarafına doğru yönelir. 
     İlk anda sancak tarafından yükselen alevleri göremese de alevlerin kızıllığında yangının mevcudiyeti belli etmektedir kendini. “Önce olabilecek muhtemel tehditlerin kontrolünü yapıp tedbir almalıyım” der kendi kendine. Hızla sancak kırlangıca doğru koşar. Sancak kırlangıca adım attığı an tehlikenin ne kadar büyük olduğunun da farkına varır. 52 top platformuna doğru eğilip aşağıya bakar. İlk gördüğü hejok cephaneliğinin kaportasının kapalı olduğuydu. Buna rağmen kaporta aralıklarından alevler çıkmaktadır. 
     Sancak kırlangıcın hemen alt kısmında yer alan hejok cephaneliğinde büyük bir yangın başlamıştır. Denizaltılara karşı atılan Hecok roketlerinin yer aldığı sadece bu bölümde bile henüz hayatta olan personel için fazlasıyla tehlike oluşturacak kadar cephane mevcuttu. Her birinin içinde 4-5 kilo patlayıcı olan 96 adet hejok roketi bulunmaktadır. Neyse ki büyük bir şans eseri Hejok cephanelik kaportası ve duvarını delip içeri giren şarapnel parçalarından biri bu mermilerin asıl patlayıcılarının bulunduğu gövde kısmından değil de motor kısmındaki roket sevk barutlarını muhafaza eden kısmına isabet ederek içindeki barutların tutuşmasına ve cephanelikte yangın çıkmasına sebep olmuştur. Gerçek şu ki, eğer asıl patlayıcıların olduğu bölüme isabet edip bir patlamaya sebep olsaydılar Muavenet’in gövdesi bu patlamanın şiddetine dayanamaz ve ortadan ikiye ayrılıverirdi de kıyıdan çok uzakta, açıkta bir yerlerde, denizin ortasında en yakınında olan geminin bile müdahalesine fırsat kalmadan gecenin karanlığında Ege’nin soğuk sularına gömülüverirdi. 
     Kaportanın kenarlarından ve cephaneliğin duvarlarında şarapnel parçalarının açtığı deliklerden taşıp dışarı hücum eden alevler iki üç metrelik bir alev kaynağını andırıyordu. İlk aklına gelen düşünce, personeli bir an önce harekete geçirerek derhal yangına müdahale etmek fikri olmuştu. Hızla koşarak köprüüstüne geri döndü ve bu defa hiç vakit kaybetmeden anons sisteminin başına geçti. 
     Silah subayının alarm düğmesine basmasıyla birlikte gecenin karanlığına doğru taşan alarm çalmaya başlar, sonrasında da ard arda yapmaya başladığı anonslar yankılanır Muavenet’in bedeninde.
    “Dikkat!... Bu bir talim değildir... Personel savaş yerlerine...”
    İlk anons personelin içine düştükleri şoktan sıyrılarak harekete geçmesine yetmiştir. Bütün subay ve astsubaylar alarm durumuna geçerek gemideki role görevleri için irtibatlı oldukları mevkilere koşuşturmaya başlar.
     Silah subayı “Sancak hejok cephaneliğinde yangın var, ilgili personel derhal sel bastı valflerinin başına gitsin… “ diye ikinci anonsunu gerşekleştirdiği sırada yara savunma bölümü personeli harekete geçmiştir zaten.  
     Gecenin karanlığında, denizin ortasında bir yerlerde, komuta köprüsünden iki defa vurularak tamamen felç olmuş bir geminin içindeyken önlerinde takip edebilecekleri pek fazla bir seçenek yoktu askerlerin. Ya cankurtaran sandallarını denize indirerek bir an önce uzaklaşmaya çalışacaklardı gemiden ya da hejok cephaneliğinde çıkan yangının diğer cephaneliklere sirayet etmesini önlemek için bir an önce yangına müdahale edecekler, söndürmek için ellerinden gelen gayreti göstereceklerdi. 
     O an astsubaylardan biri “Eğer yangına müdahale etmezsek yangın diğer cephaneliklere indiğinde gemi havaya uçacak, tabi ki biz de gemiyle birlikte havaya uçacağız. Müdahale edip eğer başarılı olamaz ve yangını söndüremezsek yine hayatımızı kaybedeceğiz ama en azından bunu denemiş olacağız. Fakat müdahalemiz sonucu yangını söndürmekte başarılı olursak eğer, işte o zaman hayatımıza kaldığımız yerden devam edebiliriz. Bu durumda en doğru karar bir an önce yangına müdahale etmek olacaktır!..” diye geçiriyordu  aklından.
     Neden daha ilk anda can yeleğini giyip gemiden uzaklaşma düşüncesi hâkim olmamıştı onda, neden bir tehlikenin içine dalmayı kaçıp kurtulmaya tercih etmişti? Aslında onun gibi düşünenlerin ve daha ilk anda hızla harekete geçerek yangına müdahale eden askerlerin sayısı hiç de az değildir. Bu sayededir ki, komodorun “Personel tahliye için gemiyi terk yerlerine” emrinin üzerinden daha on beş dakika bile geçmeden bu emir iptal edilecektir.
    Sonra silah subayının diğer anonsları ard arda gelerek ilgili personelin harekete geçip hızla görev yerlerine intikalini ve yapılması gereken müdahaleler için ne yapmaları gerektiğini gösterip durdu onlara.
     “Makine Büro süper hiterleri devreden çıkar, makineler stop… Makineler stop...”
     “Telsizle Kılıç Ali Paşa’ya derhal haber verilsin…”
     “Tamirci parti, Hecok cephaneliğine acilen müdahale etmek üzere sancak tarafına intikal etsin... “
     “Yangın sirayeti tehlikesine karşı 52 top kavancada mevcut bütün cephane ve iki no’lu uçaksavar cephaneliğindeki mühimmatlar derhal boşaltılsın…”
     Patlamayla birlikte o ilk anda personelin arasında oluşan kaos ortamında ve patlamanın ardından girdikleri şok onları kısa bir süre hiç bir şey düşünemez hale sokmuştu. İşte, silah subayının yaptığı bütün bu anonslar onların ilk anda girdikleri bu şoktan hızla sıyrılmalarına ve ne yapmaları gerektiğini kavramalarına yetecekti. 
     Hecok cephaneliğindeki yangın on dakika gibi kısa bir sürede kontrol altına alınır. Selbastı sistemi başındaki personel tarafından yakın cephaneliklere sel bastırılarak yangın yayılmaya fırsat bulamadan kontrol altına alınır. Yangın süresince olay mahalline bitişik olan kompartımanların perdeleri soğutulup gereken yerlere izole etmek için hızla fom basılır. Yangın mahallinin yakınında bulunan 5 pusluk; 3 pusluk ve bir kısım fünyeler de dahil olmak üzere hazırlık cephanelerinin hızlı bir şekilde tahliye edilerek denize boşatılmasıyla birlikte tehlike büyük oranda ortadan kalkar.
     İlerleyen zaman diliminde acil yardım için Saratoga’dan helikopter gelir. Yaralıları USS Saratoga’ya taşır.
     “Saratoga’nın Komutanı Albay Drager ‘Gemide patlamamış tapa olabilir, bomba uzmanı gönderelim mi?’ diye soruyormuş silah subayım” der Başçavuşlardan biri
     “Köprüüstünün güdümlü mermi ile vurulduğunu nerden biliyor bunlar?” der silah subayı, sonra kendi sorusunu yine kendisi cevaplar. “Güdümlü mermi ile vurulduğumuzu biliyorduk şimdi birde kimin tarafından vurulduğumuz da ortaya çıkmış oldu”
     USS Saratoga’dan ikinci posta gelen helikopter bu defa Amerikalı patlayıcı uzmanlarını getirip kıç üstüne indirir. Bu yeni gelen ekiple ilgili olarak “Keşif amacıyla, sabotaj ihtimalini araştırmaya geliyorlar” denilmiştir.
     Başçavuş Recep Kayacı’nın başında bulunduğu bir ekiple güdümlü merminin parçalarını arama çalışmalarına katılan ekibin lideri Amerikalı binbaşı güdümlü merminin toplanan parçalarına bakarken “Bunlar Sea Sparrow füzesi parçaları” der. Söylemediği ise: “Bu güdümlü mermileri size biz fırlattık” sözü olmuştur.      
     Az sonra başüstüne ulaşan Amerikalı binbaşı ekibiyle beraber gemideki patlamadan geride kalan güdümlü füze parçalarını almak ister başçavuştan. Ancak Başçavuş Recep Kayacı, delillerin Amerikalılar tarafından ortadan kaldırılacağı yönünde bir endişe taşımaktadır. Bu düşünce ve kaygıyla güdümlü merminin toplanan parçalarını Amerikalı subaya teslim etmez. 

Not: Mayıs 2018’de Kültür Merkezinde yaptığımız programımızda sea sparrov güdümlü mermi parçalarından biri izleyicilerimiz için sergilenmiştir.
                                                                                                  -devam edecek…