“Devletlerarası ilişkilerde dostluklar değil, daima çıkarlar ön plandadır...”
Sea Sparrow güdümlü mermisi aslında su üstünden hava hedeflerine karşı savunma maksadıyla kullanılan bir mermiydi. Bu güne kadar da hiç bir su üstü hedefine karşı kullanıldığını da duyulmamıştı. Bu atışlar bir ilkti. 
Bu nasıl mümkün olabilirdi? 
Olsa olsa, modifikasyona uğratıp manuel olarak sevk etmişlerdi füzeleri. Şu halde, manuel bir ateşlemenin otomatik ateşlemeye göre karar mercilerini çoğaltmış olması gerekirdi,  bu da hata ihtimalini sıfıra indiren sebeplerden birisi olmuyor muydu?
Bütün her şey üç aşamadan ibaret olmalıydı. 
STIR radar aydınlatması, track ve atack!..
Öncelikle radar sistemini devreye sokmuş olmalıydılar. Sistem devamlı devrede olmalıydı zaten, ilk safhada yapılan iş normalde gönderdikleri elektromanyetik dalga frekanslarını çoğaltıp zaman aralıkları daraltılmış, Muavenet’in bedenine çarpıp geri yansıyan radyo dalgaları bir anda en az üç katına çıkartılmış olmalıydı. Ardından takip sistemi devreye sokulup aynı anda açılan füze kapakları her şeyi ayan beyan ortaya koymuş olmalıydı. Sonrasında ise “Atack” düğmesine basılan füzelerin yapacağı tek iş hedefine yönelip ulaşarak imha etmekten başka bir şey değildi.
Tatbikat boyunca personelin eğitimi için kullanılacak olan simülasyon sistemi asla gerçek silah sistemleriyle ortak bir çalışma yapmayı gerektirmez. Şu halde bu ortak çalışma da neyin nesiydi? Üstelik, sistemi devreye sokup ateşlemeyi yapana kadar geçilecek olan aşamaların sayısı da az biraz değildi. Bir güdümlü mermiyi ateşlemek için en az beş-altı personelin bir araya gelip ortak çalışması gerekliydi. Sonra füze ateşleme sistemini devreye sokmak için basılacak olan düğmeler, açılacak şifreli kilit sistemi ve en önemlisi de son karar mercii olan USS Saratoga’nın komutanı olan Albay James Drager!
“Kaza ile oldu…” 
“Dalga mı geçiyorsunuz siz, ne kazası?”
Albay James Drager’in hemen elinin altında olan o son düğmeye basacak olanın Albay James Drager’den başka birisi olamayacak olması da kaza olma ihtimalinin imkânsızlığını bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. 
Ne kadar Otomatik Modda olursa olsun son noktayı koyan yine de insandır.
Her şey bir yana, güdümlü mermilerin yeşil periyodda atılmış olmasına ne demeliydi? Bir tek bu gerçek bile kafalarda oluşan bütün o soru işaretlerini bir anda silip süpürmeye yetip de artıyordu bile.     
Amerikan gemileri MK 41-VLS fırlatma rampası kullanıyorlardı, yani Vertical Launcher System - Dikine Fırlatma Sistemi, bu da Aegis sistemi olmadan kullanılamazdı. “Aegis sistemi nedir?” diye soracak olursanız eğer, bu sistem bir muharebe sistemidir. Personele gelişmiş bilgisayar ve radar iz düşüm takibi ile gelişmiş bir kontrol sunar. 
Bu ne demektir biliyor musunuz? 
Tam hedef, sıfır hata… 
TCG Muavenet Komutanı Deniz Kurmay Yarbay Levent Kudret Güngör şehit olduğunda henüz yarım asra bile ulaşmamıştı ömrü.     
Uçaksavar Yardımcı Subayı Alper Tunga Akan’ın ise Teğmen rütbesiyle göreve başlamasından beri geçen süre henüz bir ay bile olmamıştı. Görevinin başına geçerken: “Ey vatan, işte geldim, devraldığım bu vazifeyi şerefle yerine getirmeye geldim!..” dediği ilk görev yeri olan TCG Muavenet’te subaylık görevine başlarken bu görevinin bu kadar kısa süreceğini aklının ucundan bile geçirmiş miydi acaba? 
Serkan Aktepe’nin de ilk görev yeriydi bu gemi ve o da daha iki üç haftalık bir Astsubaydı.          
Muhabere Çavuşu Mustafa’da köprüüstünde yakalanmıştı bu hain saldırıya. Daha ilk patlamanın şiddetinden iki bacağı birden parçalanıp kopmuştu genç askerin. 
Son şehit, Recep Akan; Güneydoğulu, Urfa’lı, sessiz sakin ve herkesle iyi geçinen, askerler arasında sevilen bir Kürt genciydi. Ve o TCG Muavenet’teki işaret köprü üstünde nöbetini tutup vatan borcunu ödediği bir sırada şehit düşmüştü.
İnsanın içinden “Kahrolsun Amerika... Kahrolsun… Kahrolsun…” diye bağırmak geliyor fakat çok iyi biliyoruz ki, “Kahrolsun...” demekle kimse kahrolmuyordu. 
Artık televizyon ekranlarında iki ülke liderleri bir araya gelip ne zaman bir Türk diplomatın sırtını sıvazlayan bir Amerikalı yetkiliye denk gelecek olsam “Sırtımıza saplayacağı bıçak için uygun bir yer arıyor.” diyecektim.
Böyle bir olay nasıl olabilirdi?
Üstelik neden?
Çekiç güç... 
Kuzey Irak... 
Amerikalıların her fırsatta destek olarak besleyip durdukları PKK’lılar... Osman Paşanın emriyle düşürülen, PKK’ya iaşe ve cephane taşıyan iki Amerikan askeri helikopteri... 
Ve Amerika’nın kendi deniz kuvvetlerinde kullanımdan kaldırdığı ve Türk Deniz Kuvvetlerine kakalamaya çalıştığı Knox sınıfı fırkateynler… 
Evet, sanırım asıl etken bu sonuncusu olmalıydı. 
TSK ve Deniz Kuvvetlerinin gemi, uçak ve silah alternatifleri oluşturmak ve ABD güdümünden kurtulmak için Almanlarla yakınlaşması ve buna istinaden Meko sınıfı Fırkateyn ve Preveze sınıfı Denizaltı inşası gayretleri vardır bu dönemde.
Olay öncesinde donanmamızı modernize etmek için Almanya ile Meko sınıfı ortak gemi inşası çalışmaları yapılırken olay sonrasında birisi vurulan gemimize mukabil hibe olmak üzere Amerika’dan alınan demode olmuş maliyeti yüksek ve kullanım sürecinde daha da yükselecek olan 8 adet Knox. Amerikan Deniz Kuvvetlerinin en az 20-25 yıl kullanıp artık hurdaya ayırma zamanı gelen bu gemileri satmakla eline geçen en büyük avantaj şüphesiz bu gemilerin kullanımı süresince satın alan ülkeyi silah sistemleri ve cephane ile ilgili olarak ta kendisine bağımlı kılması olacaktır.
Acı bir şekilde de olsa öğreniyorduk artık gerçeği, üstelik işin kötüsü bu çekilen acı ilk değildir bizim için. Biraz geç kalmış bir zaman diliminde gerçekliği yadsınamayacak olan o öğretiye artık ulaşmış olduğumuzu kabullenerek şunu dile getirmeliyiz: 
“Devletlerarası ilişkilerde dostluklar değil, daima çıkarlar ön plandadır...” 
Saratoga’nın komutanı Albay James M. Drager ve saldırıdan sorumlu 7 Amerikalı sadece disiplin cezası aldılar. İddialarına göre Muavenet Muhribi, milliyeti bilinmeden hedef olarak seçilmişti. Olayın, Saratoga’daki personelin eğitimsizliği ve disiplinsizliği nedeniyle meydana geldiği iddia edildi. 7200 yarda mesafede müttefik muhribiyle seyir halinde olacaksın ve yan yana seyir halinde olduğun geminin hangi ülke donanmasına ait olduğunu bilmeyeceksin. 
ABD, olay sonrasında sekiz askeri personelimiz haricinde iki şehit ailesine ve yirmi yaralıya tazminatlarını ödemedi. Hatta olayla ilgili olarak ABD, 11.Daire Mahkemesi tarafından “Adli olmayan politik mesele” kararı alarak olayı ört-bas etti.
Bu mahkeme kararını ifade eden cümle üzerinde biraz düşünmenizi isteyeceğim sizden.
Şehitlerimizi rahmetle yad ederken gazilerimizi de saygıyla selamlıyorum…