Dünyanın en zor işi anneliktir. Bütün annelerde kadındır. Ne izni vardır, ne gecesi, ne de gündüzü... Toplumu doğuran, şekillendiren, meydana getiren onlardır. Yetiştirdikleri çocukların kişiliklerinde toplum şekillenir. Eğer anne, kız evlat yetiştiriyorsa, sorumlu-luğunun daha büyük olduğunu bilmelidir. Çünkü Hz. Peygamberimiz; “Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına gelinceye kadar büyütüp terbiye ederse, kıyamet günü o kimseyle ben şöyle (parmaklarını bitiştirerek) yan yana bulunacağız” (Müslim, Birr, 149; Tirmizi, Birr,13) şeklindeki müjdesi-ne ve buna benzer daha birçok büyük müjdeye kavuşmak kolay değildir. Rabbimiz, yüreğimizi “ana yüreği” yapmasa, kalbimize bu engin şefkati koymasa, bizi büyük ecirler ve cennet vaadi ile özendirmese, hangi insan, bir başka insan için bu derece fedakârlıklara katlanır, dur durak bilmeden çalışır. Okuma yazma dahi bilmeyen bazı annelerin pırlanta gibi kızlar yetiştirdikleri hepimizce bilinmektedir. Kızların, iyi bir eş ve anne olmaları için almaları gereken eğitimleri acaba ne seviye- dedir? Manevi iklimleri de acaba böylesine ince ince işlendi mi? Günümüzde bazı babalar baba olmaktan, bazı annelerde anne olmaktan korkuyorlar. İyi bir ba-ba olma yerine, iyi bir iş adamı, iyi bir anne olma yeri-ne, iyi bir iş kadını olma yarışı başladı. Bu nedenle anne şefkatinden mahrum, baba sevgisinden uzak kalan çocukların sayısı da çoğaldı. Kadına üstün değeri veren faktörün annelik olduğunu unutanların sayısı da maalesef artmaktadır. Kadın, o kadar değerli varlıktır ki, o bazen kardeş, bazen eş, bazen de annedir. Bunların hangisi önemsizdir. Dünyaya ilk geldiğimizde onlarla temas ederiz. Hastanedeki hemşirelerin bile genellikle kadın oluşları hep şefkati ve sevgiyi yansıtır. Çocuklar aile içinde anneye daha yakındır. Çünkü anneler, merhamet ve şefkatin beşiğidir. Babaya yapılan istekler, çoğu zaman anneler aracılığı ile duyurulur. Çocuklar anne babalarıyla konuşurken, el kol hareketleri ile seslerinin tonlarına ve davranışlarına dikkat etmelidirler. Kabalığa ve terbiyesizliğe sebebiyet verecek davranışlardan kaçınmalıdırlar. Bütün bunların yanında annelik farklı bir duygudur. Kadınların hedefi de anne olmak olmalıdır. Tarih öyle anneler yetiştirmiştir ki, fedakârlıkları yüreklerimizi dağ- lar. Anne yavrusuna sarılmış, enkaz altında, bebeğini kucağına almış, sırtını koca betonlara, kolonlara siper etmiş. İşte böyle bir anne, iki gün sonra enkaz altından çıkarıldığında, çocuğunu kurtarma ekiplerine teslim ettikten sonra, ruhunu teslim ederek, şehitler defterine yazılır. Kadın denilince, insanda uyanan ilk insani imaj anadır. Sonra, şefkattir, merhamettir, ha-yat arkadaşıdır, nazik bir kalptir. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, annelerin şefkati olmasaydı, bugün hiçbiri- miz olmazdık. Ana başa taç imiş, her derde ilaç imiş, Bir evlat pir olsa da, anaya muhtaç imiş. Hz. Peygamberimize insanlar içinde hürmet ve ita-ate en lâyık olan kimdir diye sorulduğunda; “Annendir. Sonra kimdir, yine annendir, sonra kimdir, yine annendir. Dördüncüde sonra kimdir, denildiğinde, babandır” (Buhari, Edep, 2; Müslim, Birr,1) buyurdular. Bu hadisi şerifte; erkeklerin kadınlara 3/l mağlup olduklarını görüyoruz. Yani 3 defa anne, bir defa baba zikrediliyor. Günümüz dünyasında, gözden uzak tuttuğumuz bir sorun var. Oda, yaşlılarımızın durumu! Anne, baba ve çocuklardan oluşan, çekirdek aile tipi içerisinde, yaşlıların yer almadığını biliyoruz. Yaşlanan insanlar çocuklarının sesini, soluğunu her an duymak istedikleri sıcak aile ortamını istiyorlar. Dilimize kolayca ge-len bir söz var: “Hayat devam ediyor...” Doğru, ha- yat devam ediyor ama duygular da.. Türk milleti, yaşlı ana babaları ile büyüklerini karşılık beklemeden, ölünceye kadar bakar. Anne babaların evlatları durur-ken Huzurevlerinde yaşamaları millet geleneğimize aykırıdır. Özellikle analar evlatları için yanıp tutuşurlar. Anne sütü; çocuğu hem güçlü olarak besler, ilaç gibi tedavi eder, hem de hastalıklardan korur. 20. asır-da, tıp ilmi anne sütünün büyük yararını yeniden keşfetmiştir. Adamın birisi, annesini çok gücendirmiş. Oğlunun sorumsuzluğuna gücenen anne, dayanamamış; “Oğ-lum böyle beni üzersen, sana sütümü helal et-mem” demiş. O da, ”Anne emzirdiğin sütün bedeli ne kadar, kaç para” demiş. Anne sütünü, parayla eş değerde gören evlatlar, insan yavrusunun ne kadar zor büyüdüğünü bilemeyen duyarsız ve şuursuz insanlar. Ken-di yavrusunu sevdiği kadar, annesinin kendisini sevdiğini anlayamayan zavallılar maalesef olabiliyor. Hatta annesine şiddet uygulayan ve çeşitli zulümler yapan insanlarda toplumda bulunabiliyor. Rabbim, böyle olumsuz karakterlere sahip olanlara akıl ve iz’an versin.Yanlışlardan dönerek doğrulara yönelmeyi hakkı ve hakikati bulmayı nasip etsin. Hz. Peygamber, Hendek savaşından dönüyordu. Henüz evine gelmeden, bir haber geldi. Medine çarşı-sında, bir Yahudi, Müslüman bir kadına sarkıntılık ya-par, mahrem yerlerini açarlar. Bu olayı gören Müslü- man bir genç, o Yahudiyi öldürür. Diğer Yahudiler de birleşerek o Müslüman genci öldürürler. Bu olay üzerine Hz. Peygamberimiz minbere çıkar. “Hepiniz derhal Beni Kureyza’ya gidin. Öyle gitmelisiniz ki, hiç biriniz ikindi namazlarınızı kılmayın. Namusunuzun korunması için, farz olan ikindi namazını tehir edeceksinizb” “Ne zaman kılacağız ya Resulallah?” dediler. Allah Resülü; “Beni Kureyza’ya varınca” dediler. Neticede; Bir Müslüman kadının iffet ve namusu uğruna beni Kureyza Yahudileri Medine’den sürüldüler. Kocaman ve içten bir öpücükle “seni seviyorum anneciğim” demek ne güzeldir. Bir insanın dünyaya gelir gelmez ilk temas ettiği kişi annesidir. Çocuğun tüm sevinç ve hüznü anneye bağlı, tüm dünyası anne üzerine kuruludur. “Uslu dur yavrum, derslerini bitirmeden sokağa çıkamazsın, üstüne kalın bir şey almadan dışarı çıkma, üşütürsün” uyarıları çocuk hangi yaşta olursa olsun, annenin duyarlılığı ve alakası vardır. Anne ile bebek arasında ilginç iletişim vardır. Bebek, annesini kokusundan tanır. Dokunmasıyla hisseder. Dünyaya geldiğinde ilk temas ettiği kişi olduğundan aralarında sınırsız bir sevgi vardır. Bu sev-gi annede şefkate dönüşür. Canı pahasına onu korur. Diğer canlılarda dahi annelik duygusu aynıdır. Vahşi bir hayvan dahi olsa, yavrusunu her tehlikeden korur. Anneler doğum sancısı çekmeseydi, çocuklar dünya-ya gelmeye yol bulamazlardı. Damat olan her delikanlı, gelin olan her genç kız annesinin yüreğini kuş gibi uçurur. Evlatları düşünmek annelerin gıdasıdır. Yemez yedirirler, giymez giydirirler. Bütün bu çilelerle onlar yorulmaz. Çocuğunun bakım ve zahmeti yormaz anaları. Onları hayatın acı ve ızdırapları yorar. Evlatların saygısızlığı, başarısızlığı, onların acıları anaları kahreder. Bu kervanda yol alırken, birde bakar ki yolun sonu görünür. Elden ayaktan düşüp, göçüp giderler. Annenin ölümü, yas günüdür. Çocuğun bundan sonra, hayat yoluna annesiz devam etmesi gerekecektir. Annesiz yaşamak en kötü yalnızlıktır. Hayat anne varken ne kadar tatlı ve kolay ise, onun yokluğunda o kadar acı ve zordur. Çünkü bir zamanlar hiçbir menfaat beklemeden her derde koşan, her acıyı ve sevinci paylaşan, fedakâr yoktur artık... Anne konulu her roman, şiir, öykü ve diğer edebi türlerin, türkülerin notalarında uçuşan analar; bir hasret duygusu halinde siner benliğimize. Annelerimizin ömrünü uzatacak tek şey sevgidir. Hayatın cilvesi böyledir. Anneler, canı gibi sevdiği yavrusunu elleriyle bir başkasına teslim eder. Onları evlendirirler. Çünkü kendiside bu yoldan geçmiştir. Gayesi yine evladının mutluluğudur. Annelerimize babalarımıza hayırlı, sağlıklı ve mutlu ömürler temenni edelim. Onları evlatlarından memnun ve hoşnut olarak yaşatalım. Onların beddualarını almayalım, hayır dualarını alalım. Evlatlara yakışan da zaten budur.