Türkçe, çok “zengin” bir dil. Çok zengin… Ona kuşku yok. Coğrafyanın vermiş olduğu imkânların neticesinde Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca kelimeler ağırlıkta. Buna bir eleştirim yok. Normaldir. Eleştiri konusu yaptığım, İngilizce kelimelerin sırf karizmatik diye, dilimize ince ince sızıyor ve ele geçiriyor olması.

Aslında ben, her kelimenin kökenini araştırmak gibi bir huya sahibim. Bu benim zevkim hatta… Yalnız, Türkçe kadar içinde haddinden fazla yabancı kelime barındıran bir dil daha var mıdır, bilmiyorum. Bugünkü bilgi dağarcığımla, sahip olduğum kanı şudur ki; Türkçe diye adlandırdığımız bu karma dil, ta Selçuklulardan, Osmanlılardan beri difüzyona uğramış, başkalaşmıştır.

Şimdilerde “Osmanlıca” diye bir şey uydurmaya başladılar, günümüzün Tarih Severleri…

Hal bu ki, tarihte hiçbir zaman, “Osmanlıca” diye bir dil kullanılmadı. O dönem resmî dil Arapça, sanat dili Farsça, Halk dili Türkçeydi. Üçünü birleştirip, “Osmanlıca” diye bir dil icat edersen, olmaz. İslamiyet’ten dolayı, Ortadoğu dilleri olduğundan fazla şekilde nüfuz etti dilimize. Orta Asya’dan getirdiğimiz o özgün Oğuz Türkçesini maalesef yitirmek üzereyiz artık.

Eminim, yaklaşık elli-altmış yıl sonra, torunumun İngiliz arkadaşı, “Türkche’yi” anlamak-ta hiç zorluk çekmeyecek. Çünkü dilimizin yüzde bilmem kaçı, İngilizceyle kardeş olacak. (Bu kafayla gidersek).

Gel gelelim, iş işten geçtikten sonra çığırtkanlık yapanlara…“Türkçemiz elden gidiyor”, “Dilimizi kaybediyoruz”, “Millî benliğimiz köreliyor...”

Dilimize İngilizce sızarken neredeydin efendi?

Ha yapılacak bir şeyler yok mu, elbette var; Türkçemizi muhafaza etmek, yabancı kelimeleri, o yabancı dilin dışına taşırmamak, Türkçemize bulaştırmamak vs.

Ama önemli olan, aklımızı ve tiniyetimizi yitirmemek…

Daha fazla dert yanmanın lüzumu yok, “Türkche’miz” hayırlı uğurlu, sindirebilenlere de afiyet olsun.