İnsanlık aslında dünyaya yaptıklarının karşılığını buluyor. Bekli de hiçbir şey tesadüf değil, sonun başlangıcındayız ve hala umut var bunu hissediyoruz.

Şöyle bir hafızamızı zorlayalım çok değil (tabii ki benim yaşıtlarım) nelere değer verirdik, nelerle mutlu olurduk? Çok klişe laflar değil mi?

Telefonlar tabii ki kablolu, hala hatırladığımız telefon kulübeleri, mutlaka yolumuz düşmüştür bu kulübelere. Evinde telefon olan özel kişiler, komşularının aileleri için köprü olurlar, onlardan haber getirirlerdi. Üzüntülerini, sevinçlerini paylaşırlardı. Mahalle bakkallarımız, sütçülerimiz, ebeler, hemşire teyzeler, doktorlar Ve yolda oyun oynayan yaramaz bir gençlik daha ne güzel şeyler. Peki, ne oldu bunlara? Kimse çalışmıyor muydu? Fabrikalar mı yoktu? Oysa ne planlar yaptık, plan yaparken unuttuk değil mi dünya bizden bir şekilde intikamı alacak. Kendimizi hiç tahmin etmediğimiz bir kargaşa ortamında bulacağız.

O kadar değer verdiğimiz değersiz şeyler, farkında bile değildik hiçbir güzelliğin çiçeğin böceğin ve sevdiklerimizin. Şimdi uzak kalıyoruz.

Ölüm korkusu ne kadar da müthiş bir anlam aldı. Galiba biz hala korkuyoruz ölmekten. Niye ki dünyayı mahvederken ölümü düşündük mü? Ufacık karıncayı ezerken. Doğadan bekliyoruz değil mi? Empati biraz empati.

Her yeni olan bizim hayatımıza atılan mutsuzluk kancasına dönüştü. Her attığı pençe demir yaptı kalbimizi.

Değişim ve yenilikler rekabet stratejilerini de değiştirdi. Artık çok üstün ve rakiplerinizden ayırıcı özellikleriniz yoksa yok olmanız kaçınılmaz hale geldi.

Yaptığımız işin yüzde sekseni disiplindir. Kalanı ise yaratıcılık.

Bu kriz bize çok şey öğretiyor, doğruluğundan şüphe edebiliriz belki. Çince de kriz iki ikonla yazılıyor. Birisi risk, diğeri fırsat. Şimdi öğreniyoruz ki başka şekilde yazılıyor. Birisi ahlak, diğeri ise disiplin.

Kendi ustalığına çıkmış, ancak sonrası için bir usta hala yetiştirememiş. Yani el verememiş. Yine kendi işini sadece kendim bilirim diyenler sözüm size;

Kimse geleceği öngöremez, gelecekte neler yapacağını, yapılacağını bilemez. Fakat böyle bir kaos yaracak, sizi bunalıma sokacak bir salgın gelir; bakarsınız elinizde kalan sadece taş kalbiniz. Çünkü aileniz olduğunu değerleriniz olduğunu hiç bilmediniz ki.

Biz galiba teknolojiyi yanlış anladık insanlık olarak, biz onun esiri olduk, halbuki her şey sadece insanlığın mutlu olması daha güzel yaşaması için değil miydi?

Bizi kurtaracak olan sadece pozitif bir anlayış. Unutmayalım, hiçbir kriz profesyonelin çemberinden dışarı çıkamaz.

İnanıyorum ki insanlık için “değerli“ olanı arayan bulan, seçen yayan bir toplum yapısına ve iş dünyasına doğru ilerliyor olacağız. Bu değerlerin oluşturduğu ilkeler bizi yönlendirecek…

Sibel ARSLAN

Ekonomist

www.sibelarslan.com.t