Önceki yazımızda Eğitim Vizyonu belgesindeki bazı maddeleri değerlendirmiştik. Kaldığımız yerden devam edelim.

Belgede ölçme ve değerlendirme ile ilgili olarak eğitim sistemimizdeki tüm sınavlar; amacı, içeriği, soru tiplerine bağlı yapısı ve sağlayacağı yarar bağlamında yeniden düzenlenecektir, denmekte. Yani lise ve üniversiteye geçecek tüm öğrencileri yeni bir sistem bekliyor. Umarız gelecek yeni sistem tüm paydaşları memnun edecek, adil ve uzun yıllar köklü değişiklik gerektirmeyecek bir yapıda olur. Ayrıca üniversitelerde açılan bölümler ve bunların kontenjanları da mezunların istihdamı gözetilerek plânlı bir şekilde yapılırsa hayatları hayal kırıklıkları ile dolu mezunlar verilmemiş olur.

Sertifikaya dayalı Pedagojik Formasyon uygulaması kaldırılıp ve yerine Millî Eğitim Bakanlığında öğretmenlik hakkı kazanan adaylara uygulanmaya başlanacak olan lisansüstü düzeyde Öğretmenlik Mesleği Uzmanlık Programı açılacak olması, daha önce uygulamaya konulan Tezsiz Yüksek Lisans programlarını akla getiriyor, acaba tekrara mı düşüyoruz? Üniversitedeyken değerli bir hocam; pedagojik formasyon uygulaması için “zurnasyon” derdi. Bu; meseleyi küçümsediğinden değil, konuyla ilgili plan ve uygulamaların ithal, bünyemize uymayan, saha ile ötüşmeyen yapısını eleştirmek adına söylediği bir sözdü. Evet, formasyon önemli; ama yeniden elden geçirilmeye duyulan ihtiyaç da su götürmez bir gerçek.

Öğretmen ve okul yöneticilerinin mesleki gelişimlerinin yeniden yapılandırılacak olması ve bu kadrolar için Yatay ve Dikey Kariyer Uzmanlık Alanlarının planlanmasında akla ilk gelen mesele, acaba “liyakât” ve “adalet” duygularımızı güçlendirecek bir anlayış ortaya konulabilecek mi? Bunu bekleyip göreceğiz.

Her okula, Okul Gelişim Planı’na dayalı olarak okul gelişim bütçesi verilecek olması ve şartları elverişsiz okullara pozitif ayrımcılık yapılacak olması da umut verici. Bu konuda özel sektör ve sivil toplum iş birlikleriyle okul finansmanına destek sağlanması hâlihazırda da devam eden bir süreç. Her türlü sıkıntıya rağmen vatandaş ve hayırseverlerin katkısıyla memleket, birçok cami, okul ve hayır kurumları kazandı, kazanmaya da devam ediyor.

Özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilere yönelik hizmetlerin kalitesinin artırılacak olması ve özel yeteneklilere yönelik kurumsal yapı ve süreçlerin iyileştirilecek olması ile ilgili de somut ve hızlı adımlara ihtiyaç duyulmakta. Yoksa gençlerimizin yeteneklerini ya keşfedemiyoruz ya da körelterek onları harcıyoruz.

Belgede; ülke genelinde yabancı dil eğitiminin, seviye ve okul türlerine göre uyarlanacak olması, disiplinler arası yaklaşımla Matematik, Fen, Sosyal Bilgiler ve Görsel Sanatlar gibi farklı disiplinlerin İngilizce dil eğitimine entegrasyonu sağlanarak, öğrencilerin yabancı dili kullanımlarını farklı alanlara aktarmalarına yönelik hedeflerden bahsediliyor. Üniversitelerde dahi İngilizce eğitim veren bölümlerde yaşanan sıkıntılar ortadayken daha düşük kademedeki kurumlarda bunun uygulanabilir olması bana göre “ideal” olsa da kelimenin “idea” kökünden geldiğini hatırlarsak meselenin hayal ürünü bir fikir olduğu kanaatindeyim. Farklı fikirde olanlar, herhangi bir kurs veya özel ders desteği almadan temel eğitimden ortaöğretim kurumlarına kadar öğrencilerin ne kadarının “yes” ve “no” dışında bir kazanım elde ettiğine bakmalıdır. Bence bu konuda en gerçekçi hedef dil eğitiminin Süper Lise zamanlarındaki eski haline getirilmesi olur ki buna, değişen sınav sistemlerini dil sınavına etkisi de dâhil edilmelidir.

Dijital içerikler kullanılarak kişiselleştirilmiş öğrenme deneyimlerinin yaşanabildiği platformlar hazırlanacak olması, bunun ülke sathına ne derece yayılabileceğini düşündürüyor. Ayrıca dijital olan içerik, kaç faklı öğrenme modelini yansıtabilecek ki kişiselleştirilmiş öğrenmeye katkı sunabilsin?

Belgeyi incelemeye sonraki yazımızda devam etmek niyetimizi ifade ederek yine son sözü şaire bırakalım:

Bedbaht ana derler ki elinde cühelânın
Kahr olmak için kesb-i kemal-i hüner eyler    
//Şinasi